tag:blogger.com,1999:blog-88330403650849346852024-03-04T20:20:24.471-08:00Rafına Sığmayanlarrafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.comBlogger64125tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-69967823646047479252021-11-17T05:53:00.003-08:002021-11-17T06:17:35.987-08:00PANTA REİ (HER ŞEY AKAR ) <br /><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiI7xRdxucSYB0fryYku5VaFIHzWWOM0HpA794bEslHsWeNcILgzUhyphenhyphenvMdKOvI-PQ5B_1tGUQsakLcZC4goeNsMQwWVN4vUHGEhCarq5NTW9BvG3g0IkVhEhUYcfhT6wPLorStp_X4E98/" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="1465" data-original-width="1079" height="665" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiI7xRdxucSYB0fryYku5VaFIHzWWOM0HpA794bEslHsWeNcILgzUhyphenhyphenvMdKOvI-PQ5B_1tGUQsakLcZC4goeNsMQwWVN4vUHGEhCarq5NTW9BvG3g0IkVhEhUYcfhT6wPLorStp_X4E98/w527-h665/Screenshot_20211117-160523_Gallery+%25281%2529.jpg" width="527" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><b>UZUN ZAMAN SONRA YENİDEN MERHABA!</b></div><div><br /></div><div>O kadar uzun zaman olmuş ki buralara uğramayalı. </div><div>Yeni sosyal mecralara yaptığımız akınlar ile blog dünyasını terk etmişiz farkında olmadan. </div><div>Yazmayı, üretmeyi, yazarken sorgulamayı ve düşünmeyi bırakmış; görsel dünyanın renkli, çekici ve basit dünyasına kendimizi kaptırıvermişiz. </div><div><br /></div><div>Zamanın nasıl da akıp geçtiğini fark etmemişiz. Şimdi geriye dönüp baktığımda hayatımda öyle çok değişiklik olmuş ki. Değişmeyen şeyler de var hala; kitap okuma tutkumun hala canlı olması gibi. Yazma alışkanlığım da devam etmiş ama daha çok iş ve seyahat odaklı olarak. Yazdıklarım kendime özel kalıvermiş bir kenarda. Şimdi ise eski günlerde olduğundan daha çok yazma ve paylaşma isteğim var. Üstelik sadece kitaplarla sınırlı olarak değil. Hayatımla ve hayatla ilişkili olarak her şeyi yazma isteği. </div><div><br /></div><div>Uzun zamandır çok fazla düşünsel yoğunluk yaşadığımı itiraf etmeliyim. Aynı zamanda öyle güzel ve dolu dolu bir keşif yolculuğundayım ki. Hem bunları kayıt altına almak hem de bu düşünsel yoğunluğu üretici bir enerjiye çevirmek adına tekrar burada yazmaya devam etme kararı aldım. </div><div><br /></div><div>Kim okur, kim ilgilenir bilmiyorum. Ancak bunu daha çok kendim için yapmak istiyorum. İçimde taşan ve akmak isteyen bir nehir var. Bunun debisini kaldıramayan bünyemi rahatlatmam, bu akışla birlikte benim de akıp, yıllar sonra uzaktan akıştaki kendime baktığımda akıntılarım ile neler yıkıp neler yaptığımı görmeye ihtiyacım var. Burada çağıldayacak bir özlem şelalesi; şelaleyi çevreleyen dağlar ve o dağların zirvelerinde ufku keşfeden bir ben var.</div><div><br /></div><div>O halde tekrar merhabalar!</div>rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-54184087743356751032016-11-06T04:30:00.000-08:002016-11-06T05:28:45.970-08:00# FELSEFİ SORGULAMALAR - AKIL, AHLAK VE İÇGÜDÜ <div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpjeiPCOgkwQCJntKrUrAYV1qeZUGb3uH6OGeJbaJmSlNOWCqxWpDcjiiAzmFT8BgfqAmB3XbQm26KfjN-7iN655Ein6Ac9ntlJakHvizj2EkI-rU1ggblVozZw_5iQSIHJxeSYSlacUc/s640/paul+gaugin.jpg" width="640" /></span></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Fransız Ressam Paul Gauguin'in ''Nereden Geliyoruz? Neyiz? Nereye Gidiyoruz?'' isimli ünlü resmi.</span></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Arkadaşlar, bu tarz felsefi sorgulamalarımı, eleştirilere açık olmak üzere, konuya ilgili arkadaşların düşün dünyasına ulaştırmak adına blogda da paylaşma kararı aldım.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Amacım aynı zamanda kendini bulma ve yaşadığı dünyayı geniş bir perspektiften tanıma çabası içerisindeki düşünen, sorgulayan ve araştıran insanlara bir bakış açısı, bir tetikleyici nüve sunmaktır. Bireysel anlamda çığır açıcı boyutta bir aydınlanma olmasa da, bir kıvılcımın ilk ateşini yaratmış olmak dileğiyle.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">---------------------------------------</span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyuC-NGIA2O0YZm-WBr28bYO_sjrHF48AlCtyropYIcZz1P5rxa-ZHUyT8EgK7WS_nPAH6_np1pxSiOdNDUVcKBzK4rD4cDI8SYwPs-OQIKeUdvz9d31QnqbYyJ5lcJCvgedMe5GRe7xU/s1600/kant+and+nietzsche.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><img border="0" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyuC-NGIA2O0YZm-WBr28bYO_sjrHF48AlCtyropYIcZz1P5rxa-ZHUyT8EgK7WS_nPAH6_np1pxSiOdNDUVcKBzK4rD4cDI8SYwPs-OQIKeUdvz9d31QnqbYyJ5lcJCvgedMe5GRe7xU/s400/kant+and+nietzsche.jpg" width="400" /></span></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Kant'a göre hayatın amacı 'mutluluk' değildir. İnsan elbette mutluluk duyan bir varlıktır ancak amacı mutluluğun kendisini elde etmek değildir; zira insan mutluluk arzusunu bertaraf eden bir yetiye yani 'akla' sahiptir. Akıl yetisi ise, insanı diğer canlılardan ayıran özel bir amaca hizmet eder. Bu amaç ise 'ahlaksallık'tır. Kant, içgüdüye dayalı, hayvanlara özgü olduğunu düşündüğü, mutluluğu amaç edinen yaşam anlayışını reddederek; insana özgü olduğunu düşündüğü, aklı temel alan amacı ahlaksallık olan yaşam anlayışını kabul eder.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Nietzsche, Kant'ın aksine, ahlaksal olmak için içgüdülerine aykırı düşen bir canlının hasta olmaya mahkum bir canlı olduğunu düşünür. Doğuştan sahip olduğu içgüdülerini bastırarak yaşamakla ahlaklı olmaya zorlanan insanın özünde kendini yöneten içgüdülere ve bencilliğe sahip olduğunu iddia eder. Nietzsche'ye göre ahlak, insanın içgüdüleriyle yönlendirilen bir hayvan olduğu gerçeğini içgüdüleri aşağılayarak, bu hayvanı ehlileştirmek suretiyle saklamak için icat edilmiştir. Nietzsche'e için sağlıklı insan içgüdülerine göre yaşayan insandır. Ahlak toplumsal yaşamın insanın doğasına ters düşen bir zorlamasıdır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Kant, ahlaksallık metafiziğini temellendirirken aklı ne derece yüceltip, içgüdüleri gözardı etmişse; Nietzsche de içgüdüyü temele alırken, aklı ve ahlakı saf dışı bırakmıştır. İki filozofun düşünceleri de eleştirilmeye ve temas ettikleri hayatın amacı noktasında zıtlıklarıyla uzlaştırılmaya ihtiyaç duymaktadır. Kısaca Kant ve Nietzsche'nin aşırılıkları, bir uyum içerisinde dengelenmelidir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İçgüdü, bedene ait yani dünyevi olana ait bir kaynak görülürken; akıl, ruhun bir uzantısı, tanrısallığın bir yansıması olarak görülür. Bu yüzdendir ki ahlakı tekeline almaya çalışan çeşitli din ve ideolojiler, insanın doğasına ait ancak dünyevi görülen içgüdüyü ve içgüdüye dayanan bir dünya imgesini reddederken, ahlaksallıklarını gerçekleştirmek amacıyla ruhun bir uzantısı olarak gördükleri akla sahip çıkarlar. Buradaki temel sorun, aklın bu şekilde tanımlanmış olması yanı sıra, içgüdü gibi doğaya ait ve içgüdüyle eş güdümlü mekanizmalarını işleten aklın; insanın biyolojik, kimyasal, fiziksel doğasından soyutlanarak metafiziksel bir boyuta çıkarılmasıdır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İnsan, Kant'ın düşüncesinin aksine ne içgüdüsünü göz ardı edip onunla çatışma içerisinde olmalı; ne de akla salt tek başına ihtiyaç duyulan bir unsur olarak, şaşmaz bir şekilde dayanmalıdır. Doğa nasıl ki bir denge üzerine kuruluysa, birey de sağlıklı bir ahlaki, psikolojik, toplumsal yaşam için bu iki temel unsurun çatışması ve birbirini lağvetmesi üzerine değil; birbirini dengelemesi, birbiriyle uzlaşması üzerine kurulmalıdır. İçgüdülerine kulak vermeyen insan kendine yabancılaşmaya ve bunun sonucu olarak hayata anlam katan 'mutluluk' kavramından uzaklaşmaya başlayacaktır. Kant'ın savunuculuğunu yaptığı, içgüdülere uzak, akla yakın saf tutuşun getirdiği ahlaksallık da kendine yabancılaşmış bir bireyde sağlam temellere sahip olmayacak, en küçük fırsatta yozlaşmaya, yıkılmaya mahkum olacaktır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">Sağlıklı bir yaşamın içgüdülere dayalı bir yaşam olduğunu savunan Nietzsche, kişinin tercihleriyle başkasının yararına olanı artırırken, kendi yararına olandan vazgeçen bir tercihi, toplumun erdem olarak nitelendirmesinin tersine bir hastalık olarak nitelendirmektedir. Sebep olarak ise ahlak ve toplumsal yaşamın dayatmalarını göstermektedir. Nietzsche'nin haklılığının sınırını, aklı ve ahlakı içgüdünün karşısına koyduğu ve birbirleriyle olan bağları kopardığı nokta oluşturmaktadır. İçgüdü, her ne kadar aklın tiranlığı karşısında mağlup edilip, iğdiş edilmeye çalışılsa da; ahlakın bu konumdaki rolü, Nietzsche'nin iddiasının aksine, insanın hayvansı dünyasını ehlileştirmek, onu doğasından koparıp hastalık seviyesinde var etmek değildir. Bu bağlamda Nietzsche'nin gözardı ettiği önemli husus, insanın yeterince bencil yaşayabilecek, toplumdan yalıtılmış, sadece içgüdülerine dayalı bağımsız bir hayatının olamayacağı gerçeğidir. İnsan Aristo'nun da belirttiği gibi sosyal bir hayvandır. Bunun getirisi ise insanın her an diğer insanlarla bir arada yaşamaya olan arzusu ve ihtiyacıdır. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "times" , "times new roman" , serif; font-size: large;">İnsan, kaçınılmaz olarak toplumla bütünleşik bir varlık olması nedeniyle, toplumun varlığının devamı için birtakım sorumluluklara sahiptir. Önemle üzerinde durmak gerekir ki, bireyin kendisine yabancılaşmasına neden olmamak kaydıyla, toplumun da bireye karşı sorumlulukları vardır. Bireyin içgüdülerini iyileştirmek adına hareket ederken, bu güdüleri tamamıyla ortadan kaldırıcı yahut insanın varoluşuna ters düşecek ahlaki sınırlamaları bir misyon olarak üstlenmemek toplumun göreviyken; aklı ve ahlakı yaşamın gerisine atarak toplumdan bir kopuşa yönelik, toplumu tamamen dışlayıcı bir bakış açısı geliştirmemek de yine doğası gereği bireyin yükümlülüğüdür. Akıl, ahlak ve içgüdü birbirlerinden ne bağımsız ne de birbirlerini yok etmeye programlı karşıt oluşumlardır. Hepsinin bir denge ve uzlaşım içerisinde olması gerekliliği öncelikle gözetilmelidir. Aksi halde her birinin diğerine karşı aşırılığı ve üstünlüğü, toplumda ve bireyde onarılması güç gedikler açmaya devam edeceği gibi, yaşanan sızıntının her iki tarafın da büyük oranda kayıplar vermesine yol açacağı son derece açıktır.</span></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-38113494394498886012016-06-24T09:33:00.000-07:002016-06-24T12:04:53.240-07:00KİTAP 48 # AZİZ SANCAR VE NOBEL'İN ÖYKÜSÜ - ORHAN BURSALI<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTFyiCHNl_qH79_VicRLVJCtxEk_ymGARJ1HaFipVwgTctY4Ll430ZBXQzXwEz9TdALUi6zPc-s-Lhl_aSKsNKUteLtBOJNsY9Oe-VQT00JsiRPTIZvbYuqkU4wZMKcSP6j-PQB6qbA8A/s1600/IMG_1643.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTFyiCHNl_qH79_VicRLVJCtxEk_ymGARJ1HaFipVwgTctY4Ll430ZBXQzXwEz9TdALUi6zPc-s-Lhl_aSKsNKUteLtBOJNsY9Oe-VQT00JsiRPTIZvbYuqkU4wZMKcSP6j-PQB6qbA8A/s400/IMG_1643.JPG" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>AZİZ SANCAR VE NOBEL'İN ÖYKÜSÜ</i></b></span></span></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Orhan Bursalı</span></b></span><br />
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><br /></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Kırmızı Kedi Yayınevi</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>2. Baskı 2016</b></span></span></div>
</div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br />
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Bilim / Biyografi / Nobel </span></b><br />
<b style="color: #20124d;">211 Sayfa</b></div>
</div>
</div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><i><b><span style="color: #990000; font-size: large;"><br /></span></b></i></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><i><b><span style="color: #990000; font-size: large;">'' Özellikle çocuklarımızın, şan ve şöhretin sadece olağanüstü çalışmanın bir yan etkisi olduğunu bilmelerini isterim. ''</span></b> </i> <b><span style="font-size: medium;">AZİZ SANCAR</span></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Tomas Lindahl, Paul Modrich ve Aziz Sancar; DNA'nın farklı onarım mekanizmalarını, daha doğrusu üç temel onarım sistemini çözdükleri, çalışmalarını biyokimyasal genetik ve moleküler düzeyde kanıtladıkları için 2015 Nobel Kimya Ödülü'nü kazandılar.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii3_1qThyNec0g8G8XeOtgKp3bQKwb41s5Tzu0sUqXsY3Rzekadsph6QIXdq0ire6xtxuvIrxg9bKf1OL2FI-zTyy6cZpx-rT1SqeeMn5dVxkNL4n_ZOYyU4Pvh6pWriX6mne8ubopK6w/s1600/gds.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEii3_1qThyNec0g8G8XeOtgKp3bQKwb41s5Tzu0sUqXsY3Rzekadsph6QIXdq0ire6xtxuvIrxg9bKf1OL2FI-zTyy6cZpx-rT1SqeeMn5dVxkNL4n_ZOYyU4Pvh6pWriX6mne8ubopK6w/s320/gds.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Peki;</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> 2015 Yılı Nobel Kimya Ödülünü kazanan bilim insanımız Aziz Sancar gerçekte kimdir?</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Yaptığı araştırma neydi? Neden Nobel Ödülünü kendisine kazandıracak kadar bilim dünyasını ayağa kaldırdı? </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Yaptığı çalışmaların DNA'yla ilişkisi nedir? DNA Onarım Mekanizması nedir, nasıl çalışır?</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Kanserin tedavisinde umut ışığı olacak kadar önemli bir keşif midir? </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> İşte tüm bu sorulara ve çok daha fazlasının yanıtlarına ulaşacağınız, rahatlıkla ve umutla okuyacağınız, okudukça özgüveninizi pekiştirecek büyük bir başarının hikayesi; '' Aziz Sancar ve Nobel'in Öyküsü.'' </span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR6Etk_ngWaG0sHtA4OnGH2YRv-BnSKluUqOHQELJABdZFFrT8OHSMva_RLtLjgSRvcNb9gGeEORR69gwwtgOWfNoZPTVqKMoxPBSq33L0u4bDBwaBR6IS1Px1lCeusKr4LePhmqwlA5c/s1600/sancarn.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjR6Etk_ngWaG0sHtA4OnGH2YRv-BnSKluUqOHQELJABdZFFrT8OHSMva_RLtLjgSRvcNb9gGeEORR69gwwtgOWfNoZPTVqKMoxPBSq33L0u4bDBwaBR6IS1Px1lCeusKr4LePhmqwlA5c/s640/sancarn.jpg" width="640" /></a></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Gazeteci, yazar <b><span style="color: #990000;"><a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Orhan_Bursal%C4%B1" target="_blank">Orhan Bursalı</a></span></b> tarafından kaleme alınan biyografik eser, Aziz Sancar ve çalışmaları hakkında ayrıntılı ve derli toplu bilgi alabileceğimiz ilk kaynak. Aziz Sancar gibi ülkemiz insanlarına rol model olacak, azimli ve başarılı bir bilim insanının hayatını anlatan kitapların zamanla daha da artacağına hiç şüphe yok. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Öncelikle Orhan Bursalı'ya, Aziz Sancar'ı bize daha yakından tanıtan bu kitabı hazırladığı, Aziz Sancar'ın da istediği gibi sadece ''Nobel Ödülü alan ünlü bir insan'' olmaktan çıkarıp, çalışmaları hakkında detaylı bilgi verdiği; zeka kadar alın teriyle yoğrulan, adanmış bir hayatın neler başarabileceğini gösterdiği için, bir okur olarak teşekkür ederim. Ben de bu kitabı alelade bir kitap olarak görmekten öte bir yazılı tarih, başarı anıtı olarak gördüğüm için kitap ve içeriği hakkında uzun uzadıya bir yazı yazacağım. Yazının sonunda Sancar hakkında çok daha fazla bilgi alabilmek adına kitabı okumak için büyük bir istek duymakla birlikte, Aziz Sancar'ı yaptığı çalışmalarla tanıyacak ve çalışmasının neden zor alınan Nobel Ödülü'nü kazanacak kadar önemli görüldüğünü anlamış olacaksınız. Haydi başlayalım, hazır mısınız?</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6FJMVZ2gOjUY9xHVJHK4nNsQBvxZ0rWjQxR7zghui_M8KXXEE6KNmLWWuppghb0riPCdE1zLFhcB193EJWArsB5-vZJmVVnl1RHN9NSLA9iwR-woD3Q0aFK9nee5D57J29dI8IccGjEM/s1600/Aziz-Sancar.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="332" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6FJMVZ2gOjUY9xHVJHK4nNsQBvxZ0rWjQxR7zghui_M8KXXEE6KNmLWWuppghb0riPCdE1zLFhcB193EJWArsB5-vZJmVVnl1RHN9NSLA9iwR-woD3Q0aFK9nee5D57J29dI8IccGjEM/s640/Aziz-Sancar.jpeg" width="640" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Kitabın girişinde Orhan Bursalı'nın önsözü yer alıyor. Aziz Sancar'ın el yazısının yer aldığı ilk sayfada Sancar'ın kendi ifadelerinden Orhan Bursalı ile 1995 yılından beri tanıştıklarını, Bursalı ile farklı görüşleri olsa da Türkiye'ye aşık iki insan olarak ülkelerine her şeyden çok bilim ve araştırma gerektiği görüşleri paydasında buluştukları için yakın arkadaş olduklarını öğreniyoruz.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar Türkiye'de gördüğü ilgi karşısında çok mutlu olmakla birlikte bir husus hakkında da endişeli ve üzgün. Kendisi hakkında ortaokul öğrencileriyle yapılan bir röportajda '' Aziz Sancar deyince aklınıza ne geliyor? '' sorusuna öğrenciler tarafından '' Nobel Ödülü, Şan, Şöhret '' yanıtları veriliyor, Sancar'ın ise en son istediği şey bu şekilde anılmak. İnsanların kendisini '' Hayatı boyunca çok, ama çok çalışmış ve buluşlarıyla insanlığa katkı yapmış bir vatanseverdir. '' düşünceleriyle bilmesini istiyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Orhan Bursalı, Aziz Sancar'ın sadece 14 kişi çağırabilme hakkı olan Nobel Ödül Töreni'ne Aziz Sancar tarafından davet ediliyor. 1 haftalık tören şölenine ve yoğunluğuna yakından tanık olan gazeteci, kitapta Aziz Sancar'ın bu anlarını da fotoğraflarla da destekleyerek ayrıntılı şekilde okura sunuyor. Bunun yanında Bursalı, Aziz Sancar'ın hayatını yazmak isteyen Sancar'ın yeğeninden daha hızlı hareket ederek, Sancar'ın hayatını daha ödül töreni başlamadan önce yazmaya başlıyor. Törenden bir gün önce de '' Aziz ben senin biyografini yazmaya başladım. Arada bir senden bazı bilgiler isteyeceğim. '' diyerek biyografiyi bir oldu bittiye getiriyor. İyi ki getiriyor da bizler de bu güzel kaynağı okuma fırsatı elde ediyoruz.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif; font-size: large;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><i><b><span style="color: #990000; font-size: large;">'' Aziz kitaba bir biyografi gözüyle baktı. Ben öyle bakmadım. Keşif sürecinde bir adamı anlatıyorum. ''</span></b> </i><b>ORHAN BURSALI</b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Yıllar önce benim departmanımda çalışan kız birkaç yıl önce dedi ki, ' Çok çalışacağım, Nobel'i alacağız.' Ona dedim ki, ' Biz araştırmayı Nobel için yapmıyoruz.' Ben sadece meraklıyım ve bir şeyleri keşfetmek istiyorum. Ben ülkemi çok seviyorum ve ülkem için bir şeyler yapmak istiyorum. Nobel almak için araştırma yapacağım demeyin, insanlık için, toplum için bir şeyler yapacağım deyin. ''</i> </span>AZİZ SANCAR</b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Orhan Bursalı ve Aziz Sancar, Nobel Ödülünü kazandığının kendisine bildirilmesinden bir ay önce İzmir'de Genom Merkezi'nin açılışında bir araya geliyorlar. Aziz Sancar, Bursalı'ya sohbet sırasında <b><span style="color: #990000;">'' Bir daha Aziz Nobel'i alacak diye yazma! '', '' Bana da bir şey sorma Nobel'le ilgili '' </span></b>diyor. Çünkü Bursalı yıllardır i</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">smi daha sonra <span style="color: #0b5394;"><b>Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji </b></span>dergisi olan, o zamanın<b><span style="color: #0b5394;"> </span></b></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #0b5394;">Cumhuriyet Bilim Teknik</span></b> dergisinde Aziz Sancar'ın Nobel alacağını ısrarla yazıp duruyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> 7 Ekim 2015 sabah saat 5'te Aziz Sancar'ın evi aranıyor, telefona eşi <b><span style="color: #990000;">Gwen (Esta Gwendolyn) Sancar</span></b> cevap veriyor. Sancar'ın uyuduğunu bildiriyor. Sancar saatlerini laboratuvarda geçirmekten yorgun olduğu için Gwen uykusunu bölmek istemiyor, daha sonra aramalarını tembihleyerek karşı tarafı uyarıyor. Karşı taraf inatçı çıkarak Sancar'la konuşma isteğinde diretiyor. Gwen en son çareyi ' bana söyleyin ' demekte buluyor, karşı taraf yapamayacağını bildiriyor. En son Gwen'in pes etmeyeceğini anlayıp Stockholm'den aradığını söylüyor telefonun ucundaki kişi. İşte o an Gwen Sancar aydınlanıyor. Stockholm demek İsveç demek, İsveç demek Nobel ödülü geliyor demek!</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Gwen hemen Aziz Sancar'ı pür telaş uyandırıp telefonu eline tutuşturuveriyor. Aziz Sancar o ana dair net şeyler hatırlayamıyor. Ne konuştu? Ne oldu?. Heyecandan olsa gerek, kolay mı? Nobel bu. Kural gereği Nobel ödülünü kazandığı söylenen kişi bunu ilk yarım saat boyunca kimseyle paylaşamaz. Yarım saat sonra Nobel Komitesi kazananları dünyaya duyurur. Ancak Sancar bu yasağı delip yıllardır Nobel ödülünü alacağını söyleye söyleye kendini bıktıran Orhan Bursalı'yı arıyor ve müjdeli haberi veriyor. O an Orhan Bursalı'nın Sancar'dan daha mutlu olduğuna hiç şüphe yok. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggF4MDxRKl6cDJ-UdZG_yhToscMGHCyX0Gf4QQ8WR8nBrOaIhGLco4fCkpeF4brkHI6NNZXvaA8FdshccUOGlCwLkvt7BUUrf4lgTiyIb4MggzwDiHM1D_54AAg0lL59P7bxDNai6j8aU/s1600/gwen+and+sancar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggF4MDxRKl6cDJ-UdZG_yhToscMGHCyX0Gf4QQ8WR8nBrOaIhGLco4fCkpeF4brkHI6NNZXvaA8FdshccUOGlCwLkvt7BUUrf4lgTiyIb4MggzwDiHM1D_54AAg0lL59P7bxDNai6j8aU/s640/gwen+and+sancar.jpg" width="640" /></a></span></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Bu olayın yaşandığı haftanın ilk gününe yani pazartesiye gitmek lazım. Pazartesi günü Nobel Tıp Ödülü'nü kazananlar açıklanacaktır. Sancar'ın çalışmalarının da tıp alanında Nobel Ödülü alacağı etrafınca düşünülmektedir. Açıklananlar içerisinde ismi olmayınca Sancar Nobel'i kazanmaya bu sene de ihtimal vermemiştir. Zira Nobel'i alması durumunda kazananlar arasında isminin açıklanacağı alanın Tıp olduğunu düşünmüştür. Kimya alanında alması ise kendisi ve çevresi için fazlasıyla şaşırtıcı olmuştur.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif; font-size: large;"><b>'' Sonunda oldu, 35 yıl yaptığım çalışmaların Nobel Ödülü'yle değerlendirilmesi mutluluk verici. Ayrıca ülkem için sevindim... Türkiye bana çok iyi bir tıp eğitimi vermişti. Bu ödülüm ülkemdeki araştırmacılara güç ve güven vermesini beklerim. '' </b></span><b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">AZİZ SANCAR</b><br />
<b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></b>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgP_bFXAIPaT04pwRwvsr65ImX_pG3ONuax1cj6-Wt8Bbhqo_mFJ7N2BliNTPrG1g5N4e0z6M_SHMndRYOwAadAJTvobSMHnggyiF1MTrIQGCqGQl_Pp3XxjuWiYQuEQYHqh_f-U21Na-o/s1600/SANCAR+NOBEL.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="363" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgP_bFXAIPaT04pwRwvsr65ImX_pG3ONuax1cj6-Wt8Bbhqo_mFJ7N2BliNTPrG1g5N4e0z6M_SHMndRYOwAadAJTvobSMHnggyiF1MTrIQGCqGQl_Pp3XxjuWiYQuEQYHqh_f-U21Na-o/s640/SANCAR+NOBEL.jpg" width="640" /></a></div>
<b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><br /></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Peki Aziz Sancar kimdir? </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> 8 Eylül 1946 yılında </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Mardin'in Savur ilçesinde hayata gözlerini açtı.</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Abdulgani ve Meryem Sancar'ın 8 çocuğundan 7. olan ( 2 de üvey kardeşi var, kısaca 10 kardeşler ) Aziz Sancar'ın babası çiftçi, annesi ise okuma yazma bilmeyen; ancak çocuklarının hepsini okutmayı kendine görev edinen aydın bir kadındır. Çocuklarının hepsini bu idealle okutmayı başarmışlar.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar çocukluğundan beri inatçı, azimli, gözünü budaktan esirgemeyen biriymiş. Kitap aşığı, araştırma meraklısı olduğundan her nereye gitse yanında 3-4 koli kitap götürürmüş. Lise 2'de<span style="color: #e69138; font-weight: bold;"> </span>okurken Lise 3 matematiği kitabının tüm alıştırmalarını yapıp bitirecek kadar önden koşan biriymiş. Kısaca hayatı tesadüflerle değil, büyük bir çalışma azmiyle dolu.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh2nkUBgosCO4E57zasuN8yzkJRimiYze-eUctKFroOaM4TuKvUfnMeV0fYeZbBQ_GLzyCWUbqlVsbRv4H-AgGhO_iwNhYWE_w1h3Oa7GeMBRnsbEpusWv9dWaCC0N_jErWM7wXGb_jZ0/s1600/aziz+sancar+radikal.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="401" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh2nkUBgosCO4E57zasuN8yzkJRimiYze-eUctKFroOaM4TuKvUfnMeV0fYeZbBQ_GLzyCWUbqlVsbRv4H-AgGhO_iwNhYWE_w1h3Oa7GeMBRnsbEpusWv9dWaCC0N_jErWM7wXGb_jZ0/s640/aziz+sancar+radikal.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><a href="http://www.radikal.com.tr/hayat/kizlar-hep-beni-birakti-zamanimin-cogunu-bu-ise-ayiracagimi-seziyorlardi-1449307/" target="_blank">http://www.radikal.com.tr/</a>'den alınmıştır.</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar üniversitede Kimya okumak istemesine rağmen arkadaşlarıyla birlikte girdiği ' Bakalım tıp kazanabilecek miyiz? ' iddiasıyla hem üniversitede Kimya alanını kazanır hem de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni kazanır. Arkadaşlarının Tıbbı seçmesi üzerine onlardan ayrı kalmamak için kendisi de kimyadan vazgeçmek pahasına tıbba kayıt olur. İstanbul Tıp Fakültesini birincilikle bitirdikten sonra iş hekim olma aşamasına geldiğinde arkadaşlarından ayrılır, bu sefer takip edeceği yoldan emindir. Temel bilimci olma yolunda araştırmalarına devam edecektir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxeb3ZIUpWJvAUf2hXmUGe-FjpieUWTgI8P9kX5gcgLPW6ERD3unquV2_Rk1vbakcJ0XnsUSo8WNFglU7kbdCzFHtnjleXZQV5FMqrpWQoeeUlBHzxx5Hu4gmPRu6KwL62L6Jm42tLmrg/s1600/muzaffer+aksoy.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxeb3ZIUpWJvAUf2hXmUGe-FjpieUWTgI8P9kX5gcgLPW6ERD3unquV2_Rk1vbakcJ0XnsUSo8WNFglU7kbdCzFHtnjleXZQV5FMqrpWQoeeUlBHzxx5Hu4gmPRu6KwL62L6Jm42tLmrg/s1600/muzaffer+aksoy.jpg" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Prof. Dr. Muzaffer Aksoy</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Tıp fakültesinde de kimyaya en yakın gördüğü ve sevdiği ders biyokimyadır. Biyokimya alanında kendisini etkileyen isim Mutahhar Yenson iken, araştırmacılığına destek veren, araştırmacı yönünü geliştiren kişi ise hocası <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Muzaffer_Aksoy" target="_blank">Prof. Dr. Muzaffer Aksoy</a> olmuş. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Muzaffer Aksoy, Anayasa Hukukçumuz olarak tanınan <b><span style="color: #990000;"><a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Muammer_Aksoy" target="_blank">Muammer Aksoy</a></span></b>'un da ağabeyidir. Muammer Aksoy ise önemli hukukçu kişiliği yanı sıra; Türk Hukuk Kurumu, Atatürkçü Düşünce Derneği'</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">nin kurucu genel başkanı olup maalesef 70 yaşında evinin önünde suikasta kurban gitmiştir. Muzaffer Aksoy'a dönersek kendisi yerel ve uluslararası çapta önemli işlere imza atmıştır. Bunlardan biri ise iş sağlığı alanında yaptığı çalışmalardır. Ayakkabı imalatında kullanılan 'benzen' maddesinin işçilerde kansere yol açtığını tespit etmiştir. Birçok makalesi de uluslararası çapta ünlü hakemli dergilerde yayımlanmıştır.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar, yurdun çeşitli kamu ve özel eğitim kurumlarından gelen öğrencilerle birlikte okuduğu üniversite yıllarında, Güneydoğu'dan gelen bir öğrencinin de başarılı olabileceğini gösterme hırsı ve başarısız olma kaygısıyla çok fazla çalışır. Öyle ki İstanbul'da ne sinemaya ne herhangi bir sosyal etkinliğe gitmez. Okul dışında tek ilgi alanı Türk Milliyetçiliği olur, ancak şiddeti hiçbir zaman tasvip etmediğini ve hiçbir şiddet eylemine de katılmadığını belirtmeden geçmiyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Tıp fakültesini 1. bitiren Sancar'ın bir dersi hariç hepsi 'pekiyi'dir. Parazitoloji dersi ise 'iyi'dir. Bu durum Aziz Sancar'ın içinde yıllar boyunca bir ukde olarak kalacaktır. Parazitoloji dersinin 'iyi' olmasının nedeni ise sınavda sorulan sorular hakkında bilgi derinliğini hocasına göstermek amacıyla uzun uzadıya cevap yazması ve daha soruların yarısını cevaplamışken sürenin bitmesi olmuştur.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir9EwOLo-3BeHDcUoIboDXtIPIIn7_d5wbqGP_RZGe4M1q1gsWqWDdprtgR_gNXXQ7ZBqFMkIJArZyYNxtldBEXC-RfR8D6I_WN9mEIMoc0oJHyKXNot-ixYKjFUhpnTE-gHHU-kEVOAA/s1600/rupert.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEir9EwOLo-3BeHDcUoIboDXtIPIIn7_d5wbqGP_RZGe4M1q1gsWqWDdprtgR_gNXXQ7ZBqFMkIJArZyYNxtldBEXC-RfR8D6I_WN9mEIMoc0oJHyKXNot-ixYKjFUhpnTE-gHHU-kEVOAA/s320/rupert.jpg" width="210" /></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar, araştırma yapmak amacıyla Tübitak'ın Nato bursunu alarak ABD'de John Hopkins Üniversitesi'ne gider. Ancak gittiği üniversitedeki hocasıyla anlaşamaz. Hocası Aziz Sancar'ın üretken ve sürekli aktif olmak isteyen yapısına karşılık, Sancar'ı pasifize etmeye ve baskı altına almaya çalışır. Amerika'ya gittiğinde sadece Fransızca bilen Sancar 6 ay içerisinde İngilizce'yi de öğrenir. Üniversitede yaşadığı sorun uyum sorununa da dönüşür ve psikologunun tavsiyesiyle Türkiye'ye geri döner. 1-2 yıl ardından dayanamaz ve tekrar Amerika'ya döner; ancak hocasıyla arasındaki sıkıntı devam ettiği için, Tübitak İngiltere'de şansını denemesini ister. Sancar İngiltere'ye gider gitmesine ancak İngiltere'nin araştırma yaptığı alanda çok daha geride olduğunu görüp, Tübitak bursunun kesilmesi ve parasız kalma pahasına ABD'ye döner. Amerika'da çalışarak geçimini sağlamaya çalışır, aynı zamanda Texas Üniversitesi'nde <b><span style="color: #073763;">Prof. Dr. Claud Stan Rupert</span></b>'le çalışmak için üniversiteye başvuruda bulunur. İlgili akademisyen daha önce seminerine katıldığı ve Sancar'ın ömrünü adayacağı konu '' <b><span style="color: #990000;"><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Photolyase" target="_blank">Fotoliyaz </a></span></b></span><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Photolyase" target="_blank"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="color: #990000;"><b>( Photolyase )</b></span></span><b style="font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;"><span style="color: #990000;"> Enzimi</span></b></a><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> ''ni keşfeden kişidir. ( Bu Enzimin adını aklınızdan çıkarmayın zira Sancar'ın tüm yaşamı ve başarıları bu enzimin üzerine inşa edilecek. ) Başvuru cevabı olarak kendisine sadece para veremeyecekleri bildirilir. Yani ne gel denir, ne de gelme. Sancar bu cevabı anlamak istediği gibi ; 'gel' olarak algılar. Ha burada parasızım ha orada, en azından orada çalışmak istediğim alana yakın olurum diyerek tası tarağı toplayıp yeni üniversitesine doğru yola koyulur.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Texas Üniversitesi'nde parasız ama mutludur, her ne kadar zor koşullarda yaşama mücadelesi verse de. Yasak olmasına rağmen laboratuvarın bir köşesinde uyur, üniversitenin hastanesinde hortumlarla banyo yapmak zorunda kalır ta ki yakalanana kadar. Yakalandığında mecburen kendine bir yerler bulmaya çalışır. Bu sırada laboratuvardaki çalışmaları, azmi ve kararlılığı Prof. Dr. Rupert'in gözünden kaçmaz ve Sancar'a burs bulur. Hocası, John Hopkins'teki hocasından farklı olarak Sancar'ın tüm fikirlerine ve çabasına engelleyici bir muhaliflik takınmaktan ziyade; Sancar'ı yüreklendirerek kendi yaratıcılığı içerisinde özgür bırakır. Belki de bu yüzden Aziz Sancar, Prof. Dr. Rupert'i bir bilim insanı ve beyefendi olarak kendi mesleki yaşamında en etkili kişi olarak gösteriyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Gelelim Aziz Sancar'ın çalışmalarına. Sancar John Hopkins Üniversitesi'nde ( önceki üniversitesi ) iken Prof. Dr. Claud Stan Rupert'in seminerine katılır, seminerin konusu ise Sancar'ın hayatını etkileyecek ve Nobel'i kazanmasını sağlayacak bir enzim hakkındadır : <span style="color: #990000;"><b><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Photolyase" target="_blank">FOTOLİYAZ </a></b></span></span><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Photolyase" target="_blank"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #990000;">( Photolyase ) </span></b></span><b style="color: #990000; font-family: Arial, Helvetica, sans-serif;">ENZİMİ</b></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="color: #990000;"><b><br /></b></span></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Prof. Dr. Rupert, insan dışındaki bazı canlılarda bulunan fotoliyaz adlı enzimin DNA üzerindeki bozulmaları tamir ettiğini göstermiştir; ancak bu onarımı nasıl yaptığını ve insanlarda bu enzimin karşılığının ne olduğunu bulamamıştır. İşte Aziz Sancar bu noktada sorunu çözmek üzere devreye girecektir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Enzimler, canlı vücudunda kimyasal süreçlerde katalizör görevi gören, bazı molekülleri beden için gerekli farklı ürünlere dönüştüren biyomoleküllerdir. Fotoliyaz da DNA'larda olan hasarları onaran bir enzimdir. Prof . Dr. Rupert, 1958 yılında keşfettiği fotoliyazın, UV </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">( Ultra Viyole - Mor ötesi )</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Işını </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">altında ölen mikroorganizmaların Floresan Işığı ( Mavi Işık ) altında tekrar canlandığını fark etmiştir. Fotoliyaz enzimi, ışığı kullanarak aktif hale geliyor; ışığı kimyasal enerjiye çevirip hasarlı atom bağlarını normal bağa çevirerek onarım yapıyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Fotoliyaz DNA'daki hasarı onaran önemli bir enzim olmasına rağmen insanlarda ve yüksek memeli hayvanlarda bulunmayan bir enzim. Birçok canlı organizma ve bakterilerin çoğunda ise var. Aziz Sancar bu enzimin nasıl çalıştığını, nasıl onarım yaptığını, insan DNA'sındaki hasarları onaran bir karşılığı olup olmadığını araştırmaya başlıyor. Öncelikle Kromofor'u ortaya çıkarmaya çalışıyor. Kromofor, ışığı algılayıp fotoliyaz enzimini aktifleştiren molekül. Fotoliyaz ışıkla aktifleşip, güneşin UV ( Ultra Viyole - Mor ötesi ) ışınlarının DNA'da yaptığı hasarları onarıyor. Bu noktada fotoliyaz enzimindeki kromoforun doğasını aydınlatma çabası Sancar için önem arz ediyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhM5_hH6dsmQu5IhLWVy9I_ZtyivLPZQBfupIzRUrID95u2C38abV2Kv3TkhAkrKp1hkveMmgEsOO1LMnjwIapbg6ZPBG8UIP4CrXLo4PuEMQAFpaSNIoAL5_uJkRmB4ProZ3vEu9fZrY4/s1600/dna.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhM5_hH6dsmQu5IhLWVy9I_ZtyivLPZQBfupIzRUrID95u2C38abV2Kv3TkhAkrKp1hkveMmgEsOO1LMnjwIapbg6ZPBG8UIP4CrXLo4PuEMQAFpaSNIoAL5_uJkRmB4ProZ3vEu9fZrY4/s320/dna.jpg" width="293" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Güneşin UV ışını, DNA'yı oluşturan 4 temel bazdan ( Adenin (A), Timin (T), Sitozin (C) ve Guanin (G) ) biri olan Timin'de hasara neden oluyor. İki Timin nükleotidi birbirine yapışıyor, haliyle iş göremez hale geliyor. <span style="color: #990000; font-weight: bold;">''Timin Dimeri veya Timin İkilisi '' </span>adı verilen bu hata sonucu neslin devamı tehlikeye giriyor, yanlış kopyalanmasıyla hastalıklı canlıların doğması riski ortaya çıkıyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar'ın karşısına çıkan en büyük sorun, kendisiyle birlikte aynı konuda çalışan bilim insanlarının da karşısına çıkan bir türlü çözemedikleri sorundur: Enzimin nasıl çalıştığını anlamak için enzimi saflaştırarak çoğaltmak. Enzim çoğaltılamadığı ve saflaştırılamadığı sürece üzerinde yeterince inceleme yapılamayacak, nasıl çalıştığı da çözülemeyecekti. Bunu başaracak kişi de tabiki Aziz Sancar olacaktır. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-pLXui33lXSXwtalgNuJ3KEP9vC7MxaOXw3UYQWwz5vXmScr3pT4SSIG_fHUKTcaidCRBnb_3U5V7iBgp-hoz_CdDZPnq0iQ6KXZv8Y-3cbDCsGdtAW8LyCaoG6ktP5YzLwWCMXEUqmE/s1600/rekombinant+dna.gif" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-pLXui33lXSXwtalgNuJ3KEP9vC7MxaOXw3UYQWwz5vXmScr3pT4SSIG_fHUKTcaidCRBnb_3U5V7iBgp-hoz_CdDZPnq0iQ6KXZv8Y-3cbDCsGdtAW8LyCaoG6ktP5YzLwWCMXEUqmE/s200/rekombinant+dna.gif" width="175" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">rekombinant dna'nın elde edilişi./<br />
http://yunus.hacettepe.edu.tr/~coner/GEN/08/dna.htm</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar, o sıralar henüz gelişmekte olan<a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Recombinant_DNA" target="_blank"> Rekombinant DNA ( rDNA )</a> teknolojisini kullanarak E.Coli Bakterisi üzerinde çalışmaya başlıyor. rDNA ; farklı iki biyolojik türden elde edilen DNA molekülünden alınan DNA parçalarının yeniden birleştirilmesi ile elde edilen yeni DNA'dır. Aziz Sancar, genetik mühendisliğinde günümüzde sık kullanılan bu teknoloji ile taşıyıcı ( vektör ) olarak nitelendirilen bakterinin içerisinde yer alan, kromozomdan ayrı bulunan ve bağımsız olarak çoğalan küçük DNA molekülü <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Plazmid" target="_blank">plazmid</a>'i kullanıyor. Plazmidler bakterinin kendi DNA'sından 500 - 1000 kat daha küçüktür; Bir canlıdan diğerine gen aktarımı, gerekli bir gen parçasını binlerce kez çoğaltmak gibi amaçlar için kullanılır. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar öncelikle fotoliyaz enzimi olmayan bir E.Coli bakterisi klonu üretiyor. Fotoliyaz enzimine sahip olmayan E. Coli bakterisi klonu mavi ışığı kullanamıyor ve onarım yapamıyor. Daha sonra normal yani fotoliyaz enzimi olan E.Coli bakterisinin genini, taşıyıcı ( vektör ) ve çoğaltıcı görevi gören mutant ( klon ) E.Coli bakterisinin plazmidine koyarak hem fotoliyazı saflaştırmış hem de aşırı miktarda üretilmesini mümkün kılmış oluyor.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Elde edilen bol miktardaki fotoliyaz enzimleri üzerinde artık rahatça incelemeler yapan Sancar, daha sonra fotoliyaz enzimini kodlayan geni karakterize etme çabasına girişiyor. Genin karakterize edilmesinden kasıt ise; genin hücrede ve vücutta üstlendiği görevlerin ne olduğu, ne tür proteinler ürettiği, kromozomda bulunduğu yer ve uzunluğu gibi hususların tespit edilmesi; kısaca genin tanımlanması işlemidir. Enzimin sırlarını Sancar'ın çözmesi nedeniyle Fotoliyaz enzimine daha sonra '' Sancar Enzimi '' adı da verilecektir.</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> D</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">urun! Daha yeni başlıyor macera. </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Tüm bunlar, Aziz Sancar'ın yaptıklarının daha başlangıcı. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Yaptıklarıyla yetinmeyen Aziz Sancar, DNA Onarım Mekanizması'nı keşfetmek amacıyla birçok başka geni daha klonlamayı başarıyor. Üzerinde çalıştığı genlerin her biri için ekstra çaba içinde olan Sancar, hem kendi araştırmalarına yeterince odaklanması, hem de çalışma alanlarının yeterince geliştirilmesi için çalışmalarının bir kısmını araştırmaları amacıyla başka gruplarla da paylaşıyor. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Tabi tüm bu başarılı sonuçlara imza atmak Sancar için kolay olmuyor. Birçok kere deneylerinde başarısız oluyor ancak mücadeleye devam etmekten asla vazgeçmiyor, başarıyı şansa veya tesadüfe bırakma kolaylığına kaçmıyor. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><i style="color: #990000;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif; font-size: large;">'' Başarılı bir bilim insanında 3 temel özelliğin bulunması gerektiğine inanıyorum : Bilgiye dayalı yaratıcılık, sıkı çalışmak ve başarısızlık karşısında direnmek. ''</span> </i><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">AZİZ SANCAR</span></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Biraz biyolojiden soluklanıp, Aziz Sancar'ın eşi Gwen Sancar'la tanışmasına gelelim, gelelim de yalnız bu konuda kitapta bir bilgi yok. Sadece evlenme teklifini edenin Gwen Sancar olduğunu biliyoruz. Malum Aziz Sancar laboratuvardan pek çıkmayan, sürekli iş üzerinde olan bir bilim insanı. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB4lplWCfZvGGbeg5A_brstfunxU7EQPrmnCNjhkhzBqMZhOCDQiYzt9xOI35K1Lc7ZK9vZrm4Cl2VjRG_FI-M3zzAUHdLawLfs201xA-0dN1YKpCDUB5ScaoIzKrntKTzYuclTYTPkgQ/s1600/sancar+gwen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="265" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB4lplWCfZvGGbeg5A_brstfunxU7EQPrmnCNjhkhzBqMZhOCDQiYzt9xOI35K1Lc7ZK9vZrm4Cl2VjRG_FI-M3zzAUHdLawLfs201xA-0dN1YKpCDUB5ScaoIzKrntKTzYuclTYTPkgQ/s400/sancar+gwen.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Doktora sonrası ( post - doc ) eğitimi almak için başvurduğu üniversitelerden art arda red cevapları alan Sancar, en sonunda Yale Üniversitesi'nde doktora sonrası çalışmalarına devam edecektir. Burada da <span style="color: #990000; font-weight: bold;">MAXICELL ( BÜYÜK HÜCRE ) </span>adını vereceği metodu keşfedecektir. Maxicell ( büyük hücre ) 1978 yılında Sancar tarafından geliştirilen, bilim dünyası tarafında sıkça kullanılacak bir sistem. </span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Peki nedir Maxicell Metodu ?</span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /> Plazmidler hücrenin DNA'sından 500-1000 kat daha küçüktür. Bu nedenle UV ışınlarının zararlarından kaçabilirken, bakterinin hücresinin DNA'sı UV ışığından zarar görüp bozulmaktadır. Sancar'ın bu bilgi ışığında aklına gelen fikir ise; ben bu hücreye öyle bir ayarda UV ışını gönderirim ki E.Coli bakteri hücresinin DNA'sını bozarım, DNA yoksa gen üretimi de olmaz, ancak Plazmid küçük olduğundan zarar görmez ve barındırdığı genler gen üretimini devam ettirir. Böylece Plazmidin içerisine klonlanmış geni yerleştiririm, bu şekilde enzim genini bol miktarda çoğaltırım. Ki çoğaltıyor da. Konu hakkında ele aldığı makalesini öncelikle <b><span style="color: #0b5394;">Nature</span></b> dergisine gönderiyor. Nature dergisi yöntemin çalışmayacağından bahisle makaleyi yayımlamayacağını bildiriyor. Kaybedenin kendisi değil Nature dergisi olacağının farkında olan Aziz Sancar, makalesini <b><span style="color: #0b5394;">Journal of Bacteriology</span></b> dergisinde yayımlatıyor. Makalesinin adı ise<b><span style="color: #990000;"> '' Simple Method for Identification of Plasmid-Coded Proteins ''</span></b>. Makale yayımlandıktan sonra bilim dünyasında büyük ilgi uyandırıyor. İlginçtir, Maxicell metoduna gösterilen ilgi asıl ilgili hak eden fotoliyaz enzimine gösterilmiyor. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar'ın insanlığın genetik tarihine ilişkin dönüm noktasından biri olacak yeni bir keşfi daha ufuktadır:</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> DNA onarımında <b><span style="color: #990000;">İKİLİ KESİM ( İkili Kesim Onarım Mekanizması ( Nucleotid Excision Repiar ) )</span></b> araştırması. Araştırmaya göre, DNA'da hasarlı kesimler onarılırken, hatalı nükleotidler gen halkasının her iki ucundan da kesilip atılıyor, yerine hatasız nükleotidler yerleştiriliyor. Bilinen hasarlı DNA kısımlarının kesilip yerine konulması bilgisine ek olarak, daha önce bilinmeyen <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Nucleotide_excision_repair" target="_blank"><b><span style="color: #990000;">İkili Kesim Onarım Mekanizması</span></b> </a><b><span style="color: #990000;"><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Nucleotide_excision_repair" target="_blank">( Nükleotid Eksizyon Onarım Mekanizması )</a> </span></b>verisi de bilim dünyasına sunuluyor. <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/UvrABC_endonuclease" target="_blank">UvrA , UvrB , UvrC</a> adlı 3 genin ortaklığında onarım yapan enzime Aziz Sancar '' <b><span style="color: #990000;">ABC Excinuclease</span></b> '' adını veriyor. ( excision - nuclease kelimelerinin birleşimi ile oluşturulmuş</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">. bkz. excision : kesip çıkarma ; nuclease : nükleaz ) </span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBmpPcvVvPT7j5MgHjOrh6LJxISvxE4NXnLll7mTrsV5vr7yRnw-jH3pYnFhwy58lj1yY9F6l5eBD32BfsbVpe2SGK7_a5sby6nP9LRdqp9N1VywEKG-AX9FOxWz5WaNMslNvNFhZfiWA/s1600/dna-damage-and-repair-16-638.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBmpPcvVvPT7j5MgHjOrh6LJxISvxE4NXnLll7mTrsV5vr7yRnw-jH3pYnFhwy58lj1yY9F6l5eBD32BfsbVpe2SGK7_a5sby6nP9LRdqp9N1VywEKG-AX9FOxWz5WaNMslNvNFhZfiWA/s400/dna-damage-and-repair-16-638.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aklınızda bulunsun şu ana kadar anlatılan tüm çalışmalar E.Coli bakterisi üzerinde yapılan çalışmalara ilişkin bulgulardır. Ptt'nin bastığı hatıra pulunda Aziz Sancar'ın fotoğrafının yanında yer alan iki adet DNA sarmalı görselinin birincisi bu onarım mekanizmasının şemasıdır. İkinci şema mı? Durun henüz İnsan vücuduna ilişkin DNA onarım mekanizmasının keşfine gelmedik. </span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDeb6AR6TJyhn-SZn251axTRzdiP7wVdV1Qp_yLGsVNC9CDFmxYvXHRbqGSTACeMTisl6CPRPchCvzwecAH6t_QoXZUVj-_KlfyhqTPRi3RZqHtRYEhrBw7_FhtIkfRJpBvQcx2I-mhyphenhyphen4/s1600/pul.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="420" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDeb6AR6TJyhn-SZn251axTRzdiP7wVdV1Qp_yLGsVNC9CDFmxYvXHRbqGSTACeMTisl6CPRPchCvzwecAH6t_QoXZUVj-_KlfyhqTPRi3RZqHtRYEhrBw7_FhtIkfRJpBvQcx2I-mhyphenhyphen4/s640/pul.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar'ın İkili Kesim -1 adını verdiği nükleotid eksizyon onarım mekanizması ile DNA'da meydana gelen kimyasal ve fiziksel etkenlerin yarattığı tahriplerin onarıldığı kanıtlanmış oldu. İkili Kesim - 2 'ye geçmeden önce sırada Aziz Sancar'ın bir başka önemli araştırması ve '' En Güzel Makalem '', '' Yunus Emre Destanım '' dediği makalesi var.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> '' Yunus Emre Destanım '' olarak andığı makalesine ilişkin araştırması ise ; </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #134f5c;">Transcription - Coupled Repair ( TCR; Yazılımla Eşlenmiş Onarım )</span></b> hakkında. Transkripsiyon ( yazılım ) işlemi DNA zincirindeki bilgilerin <b><span style="color: #351c75;">RNA ( Ribonükleit Asit )</span></b> haline dönüştürülmesi işlemidir. İşlemde aracı olan enzim ise <b><span style="color: #741b47;">RNA Polimeraz enzimi</span></b>dir. Yazılım işlemi sırasında da hata kontrol mekanizması söz konusudur. Onarımın amacı, DNA hasarına bağlı hatalı bir yazılımın olmamasıdır. DNA'daki bilgilerin doğru haliyle nakledilmesi gerekir. Yazılım sırasında hatalı DNA'yı aktarmak daha birçok hatanın ortaya çıkmasına, sorunlu yaşamlara hatta ölümlere neden olur. Aziz Sancar, bu onarımın da nasıl gerçekleştiğini, mekanizmasını keşfederek tüm araştırmasını parça parça makale olarak yayımlamak yerine tek bir makalede yayımlıyor. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="color: #990000; font-size: large;"><i><br /></i></span></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Daha ilgi çeken, insan sağlığı bakımından daha önemli olan buluşlarım var. Ama bence bu makalem benim en güzel makalemdir. Biyokimyası güzel, verileri güzel, sunuşu güzel. Türk arkadaşlara, bu benim Yunus Emre Destanımdır derim. '' </i></span>AZİZ SANCAR</b></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar diğer makalelerine de Piri Reis gibi benzer adlar vererek tarihimizin önemli isimlerine atıfta bulunma inceliğini de göstermiş. Kitapta Sancar'ın daha birçok önemli bulgu ve araştırmalarını da bulacaksınız; ancak biz artık en önemli kısma gelelim.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Gwen ( Esta Gwendolyn ) Sancar'a göre Aziz Sancar'ın Nobel ödülünü kazanmasının nedeni ne fotoliyaz çalışmaları, ne de E. Coli bakterisinde keşfettiği Nükleotid Eksizyon Onarım Mekanizmasıdır ( İkili Kesim 1 ). Aziz Sancar'ı mutlu sona ulaştıran tüm bu verilerin temelinde yükselen Nucleotide Excision Repair ( Nükleotik Eksizyon Onarım ) Mekanizmasının insanda nasıl çalıştığını aydınlattığı an, Nobel'i kazandığı andır. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw06iEvaqU9_yyG6GQFkhv32Vx298NzNNaUMFEHuIJTV-rBIvlT0KZo8EHOO82mr1vocFumYn7PRg31hvwSodqwNPwkDipjWxSkXq-zzprnjiqbLdIt1BQmdtEv76ZZgTH-Bg6EmfZPs0/s1600/dna+sarmal%25C4%25B1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjw06iEvaqU9_yyG6GQFkhv32Vx298NzNNaUMFEHuIJTV-rBIvlT0KZo8EHOO82mr1vocFumYn7PRg31hvwSodqwNPwkDipjWxSkXq-zzprnjiqbLdIt1BQmdtEv76ZZgTH-Bg6EmfZPs0/s400/dna+sarmal%25C4%25B1.jpg" width="266" /></a></span></div>
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar insandaki onarım mekanizmasına da <b><span style="color: #990000;">Nucleotide Excision Repair - 2</span></b> yani <b><span style="color: #990000;"> İkili Kesim Onarım Mekanizması - 2 </span></b> adını verecektir. İşte Ptt pulunda en sağda yer alan DNA sarmalı da insandaki onarım mekanizmasını gösteren şemadır.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar ve arkadaşlarının yaptığı deneylerde, E. Coli bakterisindeki hasarlı nükleotid parçalarını kesip çıkarma mekanizmasından daha farklı ve karmaşık olan insandaki onarım mekanizmasında; DNA'da meydana gelen hasarları onarmak için fiziksel enerjinin yanında kimyasal enerji de kullanıldığı görülmüştür. Bakterilerde hasarlı birkaç baz için 12 baz kesilip atılırken, insanda birkaç hasarlı baz nedeniyle 27 baz kesilip atıldığı da bulunan sonuçlar arasındadır.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdJNTzuvi-NEKzdM780ZcPlwSTReGr3oC1dyJ9S7TqCdhDhnGpI2Xcksj71gC4E1SKh2mkhpMrwUSvBsFD8_BEbh1SAMq3YRWIqpnPGqebNqgNV1uho7ZCDvDkOTWS2o5B9VMhiA7TZZ4/s1600/Dna+nucleotide+excision+repair.png" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="440" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdJNTzuvi-NEKzdM780ZcPlwSTReGr3oC1dyJ9S7TqCdhDhnGpI2Xcksj71gC4E1SKh2mkhpMrwUSvBsFD8_BEbh1SAMq3YRWIqpnPGqebNqgNV1uho7ZCDvDkOTWS2o5B9VMhiA7TZZ4/s640/Dna+nucleotide+excision+repair.png" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">www.studyblue.com'dan alınmıştır.<br />
<br /></td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Kitapta da yer alan, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji dergisi'nde yayımlanan röportajdan alıntı yaparsak ;</span></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>'' - Görülüyor ki onarım mekanizması pek ekonomik değil, bir-iki bozuk bazdan kurtulmak için ayrıca 25 sağlıklı bazı kesip atıyor. ( 27 = 25+2 ) Ondan ötesi, bu nispeten basit görünen bir reaksiyon için 16 protein-gen kullanılıyor. Bunun bir sebebi var mı?</b></span></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b>Aziz Sancar :</b> <b><span style="color: #990000;">Önce bir bakterinin 3 proteinle yapabildiğini gerçekleştirmek için insanlarda niye 16 proteine gerek var onu yanıtlayayım. İnsan genomu, bakteri genomundan 1000 kat daha büyüktür ve bu büyük genomda bozulmuş, zarara uğrayan bazı bulmak daha zordur ve bu nedenle daha karmaşık bir mekanizmaya bağlıdır, bütün bunlar daha çok protein gerektirir. </span></b></span></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="color: #990000; font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #990000;">Hatalı bir-iki bazı atmak için ayrıca 25 sağlam bazı harcama sorusuna gelince : Kesen Nükleaz enzimi her türlü baz tahribini onarır. DNA'yı oluşturan bazların yapısını tahrip eden bazı maddeler, örneğin sigara dumanındaki benzopyrene, DNA'ya bağlandığında işgal ettiği yer o kadar büyüktür ki, enzimin baza bağlanıp onu kesmesi imkansızdır. O nedenle enzim, DNA zincirinin zarar görmüş bazın çok daha ötesinden, 27 baz uzunluğundaki bölümü iki yerinden kesip çıkartıyor. Aslında, hücrelerde bol enerji yapan maddeler var ve yeni bazları sentezlemek hücre için büyük bir yük değildir.</span> ''</b></span></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span></span>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHfb0A8f_UmvEByal5VOCPCegzThS_-ICxFuYjvKvJ21wOfm0Nx0L8852YDYvjPmu-BaWV6N-_EjErebuVrqukpmG2HB5lzoER071wO7V1jXFj_d4deCpSEcDAKWtslIIN7AtTu6Dknhk/s1600/sci.gif" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHfb0A8f_UmvEByal5VOCPCegzThS_-ICxFuYjvKvJ21wOfm0Nx0L8852YDYvjPmu-BaWV6N-_EjErebuVrqukpmG2HB5lzoER071wO7V1jXFj_d4deCpSEcDAKWtslIIN7AtTu6Dknhk/s320/sci.gif" width="245" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">23 Aralık 1994 Science dergisi</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Tabi tüm bu konulardaki araştırmalar sadece Sancar ve ekibi tarafından yapılmıyor. Konu hakkında çalışan Hollandalı ve Japon gruplar da var. Öne geçmek adına her biri sıkı bir rekabet içerisinde. Bilim dünyasında, ikinci olmak diye bir şey yok, ilk açıklamayı yapan kimse onun ismi geçiyor kaynaklara. Aziz Sancar bu amansız yarışı en önde göğüsleyebilmek için ekibiyle birlikte gecelerce uykusuz kaldığı yoğun ve zorlu bir çalışma temposuna giriyor. Sancar ve ekibi 8 Kasım 1991 tarihinde keşiflerini tamamlıyor ve 15 Nisan 1992'de makalelerini yayımlatıyor. Kendilerinden kısa bir süre sonra rekabet içinde oldukları ekip de çalışmanın bulgularını onaylayan sonuçlarını yayımlıyorlar, geç kalıyorlar haliyle. Sancar'ın ilgili makalesi 23 Aralık 1994 tarihli Science dergisinde de '' Yılın Molekülü : DNA Onarım Enzimi '' başlığı ile kapak oluyor. </span></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Çözüme kavuşturulan soruların yanında Sancar'ın kafasını kurcalayan, hala peşini takip ettiği bazı sorular var. Nükleotidi kesen enzim, ufak bir bozukluğu olan DNA bazlarını, normal olan bir DNA bazından nasıl ayırt ediyor? Sancar ve ekibi soruyu açıklamaya yönelik, süreci açıklayan bir model öneriyor. Bu model dışında başka gruplarca da oluşturulmuş modeller var. Aziz Sancar'ın modelinde, 16 proteinden oluşan enzim, DNA'nın hatalı bazını 3-4 kez yoklayarak tanıyor ve baz hakkında hata yapma olasılığını azaltıyor. Yapılan tekrar taramaya rağmen hatalı baz bazen tanımlanamıyor. </span></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Nadiren de olsa enzimin hatasız bir nükleotid zincirini bozuk sanıp kesip attığı da oluyor.</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> DNA'dan kesilen hatasız 27 bazın yerine DNA polimeraz enzimi tarafından tekrar normal bazlar sentezleniyor. Bazen sentezleme sırasında da DNA polimeraz enzimi, arada bir yanlış baz zincirini yerleştirebiliyor. Alın size yeniden bir mutasyon. Tüm bu aşamalarla teker teker uğraşan Sancar, modeline dair yukarıdaki savları da birer birer ispatlıyor. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Gelelim kansere çözüm umutlarını yeşerten çalışmaya.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar, Piri Reis adını verdiği çalışması ile artık 40 yıllık çabasını daha büyük bir başarıyla taçlandırıyor. ( evet Sancar için her zaman çıkılacak bir üst basamak var ve Sancar'ın asla durmaya niyeti yok. ) </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Kanserin tedavisi için Sancar'ın DNA onarım mekanizması önem arz ediyor.</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> </span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">Şöyle ki DNA, sahip olduğu hasarların fiziksel ve kimyasal tahriplerini yine kendi onarım mekanizması yoluyla onarıyor onarmasına da,</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> k</span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;">anserin tedavisinde kullanılan ilaçlar da sağlıklı hücrelerin ölmesine neden oluyor. Sancar ve ekibi, DNA onarım yöntemleriyle uyumlu yeni kanser ilaçları ve tedavisi geliştirebilir miyiz ? diye soruyorlar.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi824zMRm99qQb_EW0T4nSBL2aEdg-Ex3PvlEtOGDT-sXFpxt3jxVZf40MhJlhe4A5k3_l5fzus4SxBR-l8bAjZs3JznO0RRWrLaqmrAV1I9jbgLyZ7qqMPCZ1dT9uu-v0W-wj78TYm4G8/s1600/sancar_dna-repair-map.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi824zMRm99qQb_EW0T4nSBL2aEdg-Ex3PvlEtOGDT-sXFpxt3jxVZf40MhJlhe4A5k3_l5fzus4SxBR-l8bAjZs3JznO0RRWrLaqmrAV1I9jbgLyZ7qqMPCZ1dT9uu-v0W-wj78TYm4G8/s320/sancar_dna-repair-map.jpg" width="217" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">46 kromozomun her biri için DNA onarım haritası</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> 46 kromozom için DNA onarım haritasını çıkarıyorlar. Araştırma <span style="color: #134f5c;"><b>Genes & Development</b></span> adlı dergide yayımlanıyor ve çok ses getiriyor.</span><br />
<br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><i style="color: #990000;"><span style="font-size: large;">'' Bu yöntem ve haritalandırma, bize kanser hastalarında kemoterapinin daha etkin kullanımı veya nükleotid ölçeğinde etkinliğini gösterecek yeni gelişmelere yol açabilir. Tedavi ile ilgilenen bir bilim insanı bize hangi gen veya genomun hangi bölgesiyle ilgilendiğini söylesin, biz de ona o gen ve bölgede onarımın nasıl yapıldığını söyleyelim. Genomdaki 6 milyar baz çiftinden bir minik bölge işaretleyebilir ve burada onarımın nasıl yapıldığını söyleyebiliriz. '' </span></i>AZİZ SANCAR</b></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjt9G7TEK3EAlFEskVCs1NAJwn07IBF5UfKDBScrQ9-_fQ4lXiXzKkKG__64nIXhyphenhyphenpwmh1C1Kku_P_s-KZMXPiP4eWQnx8T7kNeXTt7oznxW07T5qRz8uw9S7iPcEDjRLEsCycT2RsWYRw/s1600/sanc.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="384" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjt9G7TEK3EAlFEskVCs1NAJwn07IBF5UfKDBScrQ9-_fQ4lXiXzKkKG__64nIXhyphenhyphenpwmh1C1Kku_P_s-KZMXPiP4eWQnx8T7kNeXTt7oznxW07T5qRz8uw9S7iPcEDjRLEsCycT2RsWYRw/s640/sanc.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">DNA onarım haritasının yakından görünümü </td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Araştırma sayesinde ilaçların etkinlik dereceleri, meydana getirdikleri zararlar ölçülebilecek. Harita, hekimlerin hastaya uygun ilacı ve dozu seçmesine yardımcı olacak. Araştırmanın bir başka bulgusu daha var. DNA'da protein kodlamayan bol miktarda DNA dizileri yer alıyor. Protein kodlamayan bu dizilerin hiçbir şey yapmadıkları düşünülürken, onarım mekanizmasının bu protein kodlamayan yerleri de onardıkları görülüyor. Bir onarım varsa; bir görevi, haliyle bir önemi de vardır sonucu çıkarılıyor. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Şans hazırlıklı beyinleri tercih eder! '' </i></span>LOUIS PASTEUR</b></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><b><br /></b></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar, geniş bilgi birikimi ve pratik zekasıyla bu şansı, Türkiye'den Abd'ye dönüş yolunda, bir uçakta karşılıyor. Uçakta verilen dergilerden birini okurken, biyolojik saate ilişkin bir yazı gözüne ilişiyor. Yazıda gözleri görmeyen insanların, gece gündüzü gözleri ile göremeseler dahi biyolojik saate uygun olarak yaşadıkları, gece olduğunda uykuya gittikleri yazıyor. O an Aziz Sancar'ın aklına ışıkla aktive olan fotoliyaz enziminin insandaki karşılığı olduğu bazı bilim insanlarınca iddia edilen iki gen geliyor. Yalnız, Aziz Sancar fotoliyazın insanda direkt karşılığı olan bir enzimin olduğu görüşüne en başından itibaren karşı. Kendisi insanda farklı bir onarım mekanizması olduğunu yukarıda okuduğunuz üzere zaten ispatlamıştı. Diğer bilim insanları, ilgili genlerin ışıktan etkilenmesi nedeniyle fotoliyazın insandaki karşılığı olduğunu düşünüyor. Aziz Sancar'ın beyninde bir ışık çakıyor. İlgili genlerin fotoliyazın insandaki karşılığı değil de; biyolojik saat düzenini ayarlayan genler olduğuna karar veriyor. Hemen üniversitesinin patent ofisini arayıp, <b><span style="color: #990000;">Cryptochrome ( Kriptokrom )</span></b> isminin patentinin alınmasını istiyor. İlgili genin ismine atfen bulgusuna vereceği adı tescilletiyor. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar'ın daha önce <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Sirkadiyen_saat" target="_blank">sirkadiyen saat</a> ve kronobiyoloji hakkında çok bilgisi yokken, bir yazı ile DNA onarımı ve kansere ilişkin araştırmasını genişletecek bir alana daha el atmış oluyor. Konuya ilişkin hipotezini yaptığı deneylerle de kanıtlıyor. Daha sonra başka bilim insanlarınca da biyolojik saati düzenleyen başka genler bulunuyor.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> İlaçların tedavi edici etkisinde, uygulandığı saatin dahi önemi büyük. Aziz Sancar, bu bağlamda kronoterapiyi, biyolojik saat ve onarım mekanizmasının çalışma prensibine dahil ediyor. Kanser hastalarını en etkili şekilde tedavi etmek için hangi saat aralığında kemoterapi görmeleri gerektiğini araştırıyorlar. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar, DNA onarım mekanizmasının en alt seviyede çalıştığı saat aralığında ilaçların verilmesi, kemoterapinin yapılması gerektiğini söylüyor. Zira DNA onarım mekanizması sayesinde, yok edilmek istenen kanserli hücreler de onarılıyor. Üstelik kanser ilaçlarının yan etki olarak sağlıklı hücrelere zarar vermesi de cabası. DNA onarımı günün belli saatlerinde maksimum ve minimum noktalarına ulaşıyor. Kanserle mücadele edebilmek için onarımın minimal olduğu saati tespit etmek çok önemli. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Güneşin UV ışınlarının kanser riskini artıran saat aralığı da araştırılıyor. Fareler üzerinde yapılan deneylerde, farelerin sabah aralığında maruz kaldıkları güneş ışığının, akşam saatlerine oranla çok daha fazla kanser riskini artırdığı görülüyor. Fareler gececi ( nokturnal ), insanlar ise gündüzcü ( diurnal ) canlılar oldukları için araştırmanın insanlar için tam tersi sonuç doğuracağı düşünülüyor. Yani güneş ışığının kanser yapıcı etkisi sabah saatlerinden akşama doğru katlanarak artıyor. Sancar ve çalışma arkadaşları, kanser tedavisinin daha etkili ve daha az yan etkisi olabilmesi amacıyla bir program geliştirmek için tüm kapasite seferber olmuş durumda. Şimdilik çalışmalarını başarıya ulaştırmanın en az 5 yıl süreceğini düşünüyor.</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoGyreD_DhDkw3NfTJdRjWo5SKZ1B1VnQ4gFOxLerv-LLxbZFdnC9pIcuwbeAQO4UvFw_Om0s-aSXGE2tqRdlqFrK-FFJ9Yh-MlokFz0ydpUiBhFrkpdCMrUxRggOh9YruZKu_CzJhyphenhyphenq8/s1600/sancar+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="286" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoGyreD_DhDkw3NfTJdRjWo5SKZ1B1VnQ4gFOxLerv-LLxbZFdnC9pIcuwbeAQO4UvFw_Om0s-aSXGE2tqRdlqFrK-FFJ9Yh-MlokFz0ydpUiBhFrkpdCMrUxRggOh9YruZKu_CzJhyphenhyphenq8/s400/sancar+2.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Sancar'ın bilimsel çalışmalarına ilişkin kitaptan ve okuduğum ilgili kaynaklardan edindiğim bilgilere dair yazım burada bitiyor. Artık işin biraz magazinine girme hakkımız var. Bursalı, kitapta Sancar'ın inatçı yönünü sergileyen 20 yıllık bir küskünlüğe de değiniyor. Sancar, kitapta konu edilmesini istememesine rağmen Bursalı dayanamamış. Aziz Sancar, bilimsel rekabet içerisinde büyük bir haksızlığa uğramış ve kendisine bu haksızlığı yapan kişiyle 20 yıl boyunca hiç konuşmamış. İşin ilginç yanı bu bilim insanının kim olduğu. Duyunca ağzınız açık kalacak. Şahsen benim kaldı. Evet o ünlü bilim insanını siz de en az benim kadar tanıyorsunuz. Tahmin edin bakalım kim?</span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar'a gelen tebrikler arasında kendisini en çok heyecanlandıran İsveç Türk İşçi Sendikası'nın<b><span style="color: #990000;"> '' Güzel çalıştın, güzel neticeler aldın, Nobel aldın, tebrik ederiz. ''</span></b> mesajı olmuş. Aziz Sancar'ın çok değerli gördüğü bu mesaj ise şu an laboratuvarının duvarında asılı. </span><br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisdHQeH9ZNiixL48IjVb5YXhg6cnWEdPM6qkFof5u2SKvCwg3aQuHXMz4r2f1HaoiVoMXhMftqSf6aaHW-xUf3EU7QWot-40PAx2zsHslGu5Si15p4AjOaJs1waX428_wfs7-SGT20CGc/s1600/aziz+sancar+christina.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisdHQeH9ZNiixL48IjVb5YXhg6cnWEdPM6qkFof5u2SKvCwg3aQuHXMz4r2f1HaoiVoMXhMftqSf6aaHW-xUf3EU7QWot-40PAx2zsHslGu5Si15p4AjOaJs1waX428_wfs7-SGT20CGc/s320/aziz+sancar+christina.jpg" width="213" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Aziz Sancar ve İsveç Kraliyet ailesinden Prenses Christina </td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Kitabın sonunda Orhan Bursalı, İsveç Kraliyet Akademisi'nce düzenlenen törene ilişkin ayrıntılı bilgi ve belgeler sunuyor. Ayrıca törene ilişkin tüm fotoğraf, röportaj, Sancar'ın sunduğu ders ve diğer kaynakları <a href="https://www.nobelprize.org/nobel_prizes/chemistry/laureates/2015/sancar-facts.html" target="_blank">NobelPrize</a> adlı sitede bulabilirsiniz. ( Yazının üstüne tıklayarak direkt Aziz Sancar'a ilişkin kaynağa ulaşabilirsiniz. ) </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span><span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Yazının sonuna doğru eklemek istediğim bir nokta var. <b><span style="color: #990000;">Orhan Pamuk</span></b>'tan sonra Nobel ödülünü alarak, hele de umutsuz olduğumuz bilim alanında, ara eleman yetiştiren bir ülke değil; Nobel ödüllü bilim insanları yetiştiren bir ülke olduğumuzu / olabileceğimizi gösterdiği için kendisine sonsuz saygılarımı ve minnetimi sunuyorum. Yaptığı araştırmaların içeriğini kavradıkça, okuduğum makaleler ve ilgili yazılarda 'Sancar' soyadını gördükçe, yüzümde her defasında büyük bir tebessüm oluştu. Sanki tüm bu başarılara ben imza atmışım gibi göğsüm kabardı. Senin gibi örnek insanlara çokça ihtiyacımız olduğu şu günlerde, yüzümüzü güldürdün ya Aziz Sancar, helal olsun sana! </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Orhan Bursalı'ya, Aziz Sancar'la daha yakından tanışmamızı sağladığı için bir kez daha teşekkür eder, Aziz Sancar'ın birgün Nobel ödülünü alacağı ileri görüşlülüğü için de ayrıca tebrik ederim. Kitabı ise, umutlarının peşinden asla vazgeçmeme cesaretini gösteren tüm okurlara tavsiye ederim. </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5xWripZxw8Gb67eKHdzj30UsnFxtLWSpz6_8EPXcMqECQ4qkgR2GtDKlWtX348Daufqg-U43wdOHs3Bym7hRE7JfkKrcuGTatHt6EdQkrrxp3B1QUshZ2VLECekCLBcO8dK-AoXUEabI/s1600/nobel.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5xWripZxw8Gb67eKHdzj30UsnFxtLWSpz6_8EPXcMqECQ4qkgR2GtDKlWtX348Daufqg-U43wdOHs3Bym7hRE7JfkKrcuGTatHt6EdQkrrxp3B1QUshZ2VLECekCLBcO8dK-AoXUEabI/s400/nobel.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Orhan Bursalı, Aziz Sancar, Ertuğrul Özkök ( Nobel Töreninden bir kare )</td></tr>
</tbody></table>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"> Aziz Sancar, Nobel madalya ve sertifikasını, 19 Mayıs 2016 Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nda Anıtkabir'e armağan etti. Yani ülkesine armağan etti! </span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivNPtkKsOKRjrIzJAbOToxPikf6iEgs_bcxgDc8s-YH6H4VV-CtfSEo3rKEYUSndsjPXQM3-UAAxnQhTnqiqobIbA-ff5nneEWshrU_TUpZUTtVZiWDCOBgFogrJmAAE241ml-jVrEGoM/s1600/an%25C4%25B1tkabir+ve+sancar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="354" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivNPtkKsOKRjrIzJAbOToxPikf6iEgs_bcxgDc8s-YH6H4VV-CtfSEo3rKEYUSndsjPXQM3-UAAxnQhTnqiqobIbA-ff5nneEWshrU_TUpZUTtVZiWDCOBgFogrJmAAE241ml-jVrEGoM/s640/an%25C4%25B1tkabir+ve+sancar.jpg" width="640" /></a></div>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><br /></span>
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"><span id="goog_1279355521"></span><span id="goog_1279355522"></span></span><br />
<span style="font-family: "arial" , "helvetica" , sans-serif;"></span></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-31025099513315808782016-06-20T07:15:00.001-07:002016-06-20T11:36:23.431-07:00DOSYA 1 # GÖRDÜĞÜMÜZÜ VE BİLDİĞİMİZİ SANDIĞIMIZ ŞEYLERİ NE KADAR GÖRÜYOR VE BİLİYORUZ?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHNfGsXCPVM7458pru44-CI2QSbTMmHpz9-APDvvJy7iHMccyJLh3UZd-VsjoxLwFrUoJnD8Ca0oElH3TZYQ7lNxSUaJCiTdpyOhhALFLvqDo9X4ww7IAiXkvRtTVFv491eGReN3EsXwY/s1600/blindness.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHNfGsXCPVM7458pru44-CI2QSbTMmHpz9-APDvvJy7iHMccyJLh3UZd-VsjoxLwFrUoJnD8Ca0oElH3TZYQ7lNxSUaJCiTdpyOhhALFLvqDo9X4ww7IAiXkvRtTVFv491eGReN3EsXwY/s640/blindness.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><span class="irc_ho" dir="ltr" style="background-color: #f1f1f1; color: #7d7d7d; cursor: pointer; font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16px; margin-right: -2px; overflow: hidden; padding-right: 2px; text-decoration: none; text-overflow: ellipsis;">Fotoğraf <a class="_ZR irc_hol i3724" data-href="http://www.fasttech.com/forums/rebate-points-affiliate/t/2003923/exchange-rebate-point-here-the-deal/2" data-noload="" href="https://www.google.com.tr/url?sa=i&rct=j&q=&esrc=s&source=images&cd=&cad=rja&uact=8&ved=&url=http%3A%2F%2Fwww.fasttech.com%2Fforums%2Frebate-points-affiliate%2Ft%2F2003923%2Fexchange-rebate-point-here-the-deal%2F2&bvm=bv.124817099,d.bGs&psig=AFQjCNFujYmrYbyGY-ulq0l92E4qR95Ijw&ust=1466518560579692" jsaction="mousedown:irc.rl;keydown:irc.rlk" style="background-color: #f1f1f1; color: #7d7d7d; cursor: pointer; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16px; text-align: start; text-decoration: none;" tabindex="0" target="_blank">www.fasttech.com</a>'dan alınmıştır</span></td></tr>
</tbody></table>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="background-color: white; color: #1d2129; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.32px;"> 'Change Blindness' meali ile 'Değişim Körlüğü' beynimizin bize oynadığı oyunlardan sadece birisidir. Bakmak ve görmek arasındaki o ince farka da tam on ikiden vuran bir kavramdır. Beynimiz gözümüzün odaklandığı noktada sadece ihtiyacı olan, bilme gerekliliği duyduğu verileri algılar. Odaklanılan nokta dışında gördüğümüzü sandığımız çoğu şey ise bir varsayımdan ibarettir. Odak dışında kalan değişimleri fark etmek ise ancak özel bir inceleme ve efor sarf etme ile mümkündür. Bu </span><span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.32px;">durum sadece biyolojik alanda değil; sosyolojik, kültürel, siyasi birçok alanda da farklı adlar altında varlığını devam ettiriyor. Yaşadığımız toplumun arka planında meydana gelen değişikliklere günlük hayatın rutininde kaybolarak dikkat etmememiz; kültürel olarak benimsediğimiz birçok kavramı ipso facto ( kaçınılmaz bir sonuç olarak ) kabullenip, doğru ya da yanlış olmasını sorgulamadan durumlara uygulamaktan çekinmememiz; siyasi platformda toplumu galeyana getirecek veya tepki toplayacak birçok siyasi icraatin sorumluluğundan kaçınmak için siyasilerin halkın dikkatini daha kışkırtıcı ve gündelik polemiklere yöneltecek girişimlerde bulunması ve halkın her şey gözlerinin önünde olup biterken, aleyhine olan bitenlere odaklanmak yerine ilgisini bu gereksiz, popülist yaklaşımlara yöneltmeye devam etmesi 'Change Blindness' denilen kavramın birçok alanda karşımıza çıkabileceğini örnekleyen durumlardır. Kimi zaman ön yargı, kimi zaman algı operasyonu, kimi zaman öngörü, kimi zaman tanık olma, kimi zaman tecrübe, kimi zaman tarafgirlik gibi adlar altında kendini gösteriyor. Ancak aslolan şey ise kendimizi sadece olana odaklanmış ve bize yetecek kadar her şeyi bildiğimizi hatta çoğu zaman en doğrusunu bildiğimizi düşünerek geçirirken, gerçeklerin bize rağmen değişmesi, dönüşmesi, farklılaşması ancak bizim bunları fark edemeyecek kadar kendi bildiklerimize tek doğruymuş gibi sarılmaya inatla devam etmemizdir. Bir çocuk gibi her daim yeniliklere, değişimlere açık olmak ve merak duygusunun pekiştirdiği sorgulamalara devam etmek, yanılabileceğimiz gerçeğinin her zaman olanaklı olduğunu kabul etmek gerekli. Bertrand Russell '' Düşüncelerim için ölmeyi göze almam; çünkü yanılıyor olabilirim. '' der. Yanılmak işin tabiatında vardır, önemli olan yanılıyor olma olasılığını kabul edebilme yürekliliği ve açık fikirliliği ile arayışa devam etmektir. Yolda olmaktan, cesaretle sorgulamaktan vazgeçmemek dileğiyle.</span></div>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.32px;"><br /></span>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/zWpkDPgeTW4/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/zWpkDPgeTW4?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<span class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #1d2129; display: inline; font-family: "helvetica" , "arial" , sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.32px;"><br /></span>rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-28337489771992946382016-05-18T19:07:00.001-07:002016-05-18T21:47:30.373-07:00KİTAP 47 # 1002. GECE MASALLARI - DER. YİĞİT DEĞER BENGİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZMJtGcL70HcaQNfLtKRHZzAKk0oYanC4vX0ICAvqlfIXNcgTv2w2tzs63eUiSeyDOKbKcJ3iJIZiA-oJiSkuqyoZrs2_wf7nK5RvL2ooyXyK7JsMZKB04HNrhpbqXOXXXexDYgOuiLDc/s1600/IMG_1598.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="373" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjZMJtGcL70HcaQNfLtKRHZzAKk0oYanC4vX0ICAvqlfIXNcgTv2w2tzs63eUiSeyDOKbKcJ3iJIZiA-oJiSkuqyoZrs2_wf7nK5RvL2ooyXyK7JsMZKB04HNrhpbqXOXXXexDYgOuiLDc/s400/IMG_1598.JPG" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>1002. GECE MASALLARI</i></b></span></span></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Derleme : Yiğit Değer Bengi</span></b></span><br />
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><br /></span></b></span>
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: medium;">Bülent Somay / Barış Müstecaplıoğlu /Giovanni Scognamillo / Nazlı Eray / Ümit Kireççi /</span></b></span><br />
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: medium;">Kadir Aydemir / Altan Öktem / Arzu Çur / Ferhan Ertürk / Yiğit Değer Bengi / Gündüz Öğüt / Orhan Duru / İzzet Yasar / Evren İmre / Levent Şenyürek / Çiler İlhan / </span></b></span><br />
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: medium;">Sadık Yemni / Levent Mete / Muammer Yüksel / İhsan Oktay Anar</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Metis Yayınları</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>1. Baskı 2005</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Fantastik / Fantazi / Öykü</span></b><br />
<b style="color: #20124d;">236 Sayfa</b></div>
</div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
1002. Gece Masalları çeşitli yazarlara ait 'Fantastik Öykü'lerin yer aldığı, <b><span style="color: #351c75;">Yiğit Değer Bengi </span></b>tarafından yayıma hazırlanmış bir derleme. Ülkemizde yerli Fantastik eserlerin sayısı düşünüldüğünde derleme olması açısından türünün ilk örneklerinden biri. Bu tarz genç dimağların, yaratıcı yazarların bolca olduğu kitapları çok seviyorum. Hele ülkemizde üretimin ve verimin düşük olduğu Fantastik Kurgu, Bilim Kurgu, Polisiye gibi alanlarda yeni yazarlar keşfetmek, olağanüstü başarılı kurgu ve yazım kabiliyetine sahip yazarlarımızın olduğunu görmek hem büyük bir mutluluk hem de umut kaynağı.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiROzW2JtIZfBC6rVPMHB0AYhyyrSgKNj_zD9QSsP5uQny_TRc9inRgW8G0am9mDkHro2_M-XZrwaPho_MJ4H1w8byAb8ZiV5cFQWomLPEPlwOJ553ByiD51M1zxDuNYCr3sh5_BWXcS9s/s1600/bs.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: justify;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiROzW2JtIZfBC6rVPMHB0AYhyyrSgKNj_zD9QSsP5uQny_TRc9inRgW8G0am9mDkHro2_M-XZrwaPho_MJ4H1w8byAb8ZiV5cFQWomLPEPlwOJ553ByiD51M1zxDuNYCr3sh5_BWXcS9s/s320/bs.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bülent Somay</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımız <b><span style="color: #351c75;">Bülent Somay</span></b>'ın sunuş yazısı ile başlıyor. Somay, bu seçkinin 'Fantastik Öyküler' derlemesi olarak Türkiye'de bir ilk olduğunu, başka dillerde dahi fantastik öykü derlemelerinin sık görülmediğini, neden olarak fantazinin geniş ve ayrıntılı dünyası nedeniyle öyküden çok romana yakın bir tür olmasını gösteriyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Somay, kitaptaki öykülerin Fantazi Edebiyatını da içeren fantastik çekirdek çevresinde kurulduğunu; kısaca Fantastik Edebiyata dahil eserler yanı sıra, bir de fantastik öğeler barındıran ama Fantastik Edebiyata dahil olmayan eserler olduğunu belirtiyor; Wilde'ın Dorian Grey'i, Wells'in Görünmeyen Adam'ı, Kafka'nın böceğe dönüşen Gregor Samsa'sı örneklerinde olduğu gibi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fantastik Edebiyatın söylemsel düzeyde yeni, alternatif bir simgesel düzen kurmayı hedeflediğini, bu yeni düzenin var olandan son derece radikal farklılıklar içerebileceği gibi yalnızca görünüşe ilişkin değişiklikler de içerebileceği değerlendirmesinden sonra Somay, Fantastik ve Fantazi Edebiyatı arasındaki ayrıma değiniyor. Ayrımsal bağlamda, Fantastik'in edebiyatta her zaman var olduğunu ve var olacağını, buna karşın Fantazi Edebiyatının bir alt tür olarak 20.yüzyılın ilk çeyreğinden sonra ortaya çıktığını ve okur kitlesini hızla artırarak yaygınlaştığını vurguluyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bilim Kurgu Edebiyatının Türkiye'deki konumuna da değinmeyi ihmal etmeyen Somay, 1950'lerden beri Türkiye'de çekirdek bir Bilim Kurgu meraklısı çevresi olmasına rağmen, Bilim Kurgu'nun ne yayıncılığında ne de yazarlığında çok büyük bir atılımın gerçekleştiği, Bilim Kurgu'nun altın çağını bırakın teneke çağındaki kadar bile bir izleyici kitlesinin bu topraklarda oluşmadığı eleştirisinde bulunuyor, haklı olarak. Buna en büyük neden olarak da Türkiye'nin pozitivist bir düşünce geleneğine yabancı olmasını gösteriyor. Rasyonalist düşünce geleneğinin yokluğunun yerli Polisiyenin oluşumuna da engel olduğunu, son yıllarda başta Polisiye olmak üzere her iki alt türde de güzel ürünler verilmeye başlandığını; ancak geç kalındığını ifade ediyor. Artık bilimdeki yeni buluşlara hayranlıkla, ağzı açık bakacak bir izleyici kitlesi olmadığı gibi, kimsenin zeki dedektifin kılı kırk yaran akıl yürütmelerini kafa sallayarak izlemeye niyetli olmadığını belirtiyor. Bu noktada Fantastik Edebiyata bir şerh düşüp onu diğer türlerden ömür açısından ayırıyor. Metaforların Çağının asla geçmeyeceği, ejderhalara, elflere, hobbitlere hala inanabileceğimizi vurguluyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Metafor civa gibidir, ele avuca sığmaz, hiç aklınıza gelmeyecek anlamlara sıçrayıverir bazen. Fantazi işte bu yüzden çok ama çok önemli bir tür, bir nevi gizli silah, kullanmasını bilene. ''</i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihrVYtm-9RMoTpb4VRr9Q5yUfmq6_KtWAfDrDdTeIBx24_EKAcCJdzP8sh8YEVnLVzGf56mSDZoYCdMuQzyLLS2WXpkbe0_8pju9Z7ivVyVyTltMg5moeFP1Ck1kIv0chMcdL2nDasmr8/s1600/yigitdegerbengi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="226" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihrVYtm-9RMoTpb4VRr9Q5yUfmq6_KtWAfDrDdTeIBx24_EKAcCJdzP8sh8YEVnLVzGf56mSDZoYCdMuQzyLLS2WXpkbe0_8pju9Z7ivVyVyTltMg5moeFP1Ck1kIv0chMcdL2nDasmr8/s320/yigitdegerbengi.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yiğit Değer Bengi</td></tr>
</tbody></table>
Daha sonra sözü <b><span style="color: #351c75;">Yiğit Değer Bengi</span></b> alıyor. Böyle güzel bir seçkiye de imzasını atan yazar, Fantastik, Fantazya, Fantastik Kurgu tanımlarının hala tam olarak yerini bulmadığını ancak yazarların eser vermek için türün tamamlanmasını bekleyemeyeceklerini ekliyor. Neyin Fantastik olup neyin olmadığına referanslarla değinen yazar, Fantastiğin bir nevi <b><i><span style="color: #38761d; font-size: large;">'' Kaçış Edebiyatı ''</span></i></b> olduğunu ancak türde yazan birçok yazarın bu kaçışı birbirinden farklı bakış açılarıyla zenginleştirdiğini söylüyor. Aynı zamanda kitapta, daha önce okuduğum Fantastik öykülerden oluşan kitabı '' <b><span style="color: #0c343d;">Çift Başlı Kartal</span></b> '' dan bir öyküsü yer alan Bengi, Fantastik edebiyatı, coğrafyanın kültür birikimiyle harmanlayarak muhteşem fantastik öyküler açığa çıkaran bir yazar. Bengi sayesinde, aslında bu toprakların fantastik edebiyat için ne kadar zengin bir metafiziksel ve metaforsal kaynaklara sahip olduğunu, becerikli yazarların kurgularında ne kadar başarılı eserlere dönüşebileceğini görüyoruz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak Bengi, hakikatin bir başka boyutunu anlamak isteyen fantastik okurlarına <b><span style="color: #351c75;">Friedrich Nietzsche</span></b>'den okkalı bir alıntı sunuyor;</div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i><br /></i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' O halde nedir hakikat? Metaforlardan meydana gelen seyyah bir mihmandar...Uzun süre kullanıla kullanıla insanlarda sabit, kitabi ve bağlayıcı hale gelen bir mihmandar. Hakikatler öyle olduğunu zamanla unuttuğumuz yanılsamalardan ibarettir. '' </i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i><br /></i></span></b></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiClL79zCBu1o2T1zB2w6aCYhdchWqrTq-l_xitvDci6s77o7AExUH-4cO1FFWOq2OSjp1ywrCOc-JNS1SWoA6ebymHgJK9NHwPLpfzKXDEab5HPmi9F_iHjJSErc7PkCMZtVfyETeGZLc/s1600/IMG_1620.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiClL79zCBu1o2T1zB2w6aCYhdchWqrTq-l_xitvDci6s77o7AExUH-4cO1FFWOq2OSjp1ywrCOc-JNS1SWoA6ebymHgJK9NHwPLpfzKXDEab5HPmi9F_iHjJSErc7PkCMZtVfyETeGZLc/s320/IMG_1620.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">bol çiçekli llkbahar temalarına devam :)</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın ismi 1001. Gece Masalları'ndan çok, üstat <b><span style="color: #351c75;">Edgar Allan Poe'</span></b>nun <b><span style="color: #0b5394;">'' Şehrazat'ın 1002. Masalı ''</span></b> eserine yapılmış bir gönderme, eskinin masallarının modern edebiyatın akıcılığı içine girdiğinde açığa çıkan tekinsiz bir derleme. Bengi'nin deyimiyle 20. öykü olarak görebileceğimiz kitabın kapağı, <b><span style="color: #351c75;">Kenan Yarar</span></b> tarafından çizilmiş, <b><span style="color: #351c75;">Fırat Yaşa</span></b> tarafından renklendirilmiş. Buradan anlayabileceğiniz üzere kitapta toplam 19 öykü bulunuyor. Fantastik edebiyata yabancı olmayanların yakından tanıdığı <b><span style="color: #351c75;">Barış Müstecaplıoğlu</span></b>'ndan, <b><span style="color: #351c75;">Altay Öktem</span></b>'e, <b><span style="color: #351c75;">Giovanni Scognamillo</span></b>'dan <b><span style="color: #351c75;">İhsan Oktay Anar</span></b>'a ve <span style="color: #351c75;"><b>Nazlı Era</b></span><b><span style="color: #351c75;">y</span></b>'a kadar birçok değerli yazarın öyküleri yer alıyor kitapta.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
En sevdiğim ve defalarca okuyabileceğime emin olduğum öyküler ise şöyle; babasının, hasta hücrelerin yenilenmesi üzerine çalışmalarını devam ettiren bir büyücünün, iksirinin etki süresini uzatmak için paragöz bir katilden yardım almak mecburiyetinde kalması ve bu iksiri halktan insanlara çok ucuza sunabilmek adına göze aldığı riskleri konu alan, <b><span style="color: #351c75;">Barış Müstecaplıoğlu</span></b>'nun zekasını ustaca konuşturduğu '' İksir Ustası '' adlı öyküsü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #351c75;"> Altay Öktem</span></b>'in kara mizah ögeleri barındıran, döngüsel bir korku filmi tadındaki kurnazca hazırlandığı her halinden belli '' Oyun '' adlı öyküsü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #351c75;"> Kadir Aydemir</span></b>'e ait, lanetli bir evde yaşayanlar ve lanetli evin hiç konu edilmemiş komşu hanesindeki genç bir çiftin başına gelen son derece huzursuz edici, bir karabasan kadar tekinsiz olayların işlendiği '' Kara Uyku '' adlı öykü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Okurken öykünün ağırlığını ellerinizde hissedeceğiniz (evet neden olmasın?), yazarın uyarılarına rağmen ellerinizi arkada tutma sabrını gösteremeyeceğiniz, mitolojinin modern dünyaya çarpıcı bir hayal gücü ile uyarlaması olan <b><span style="color: #351c75;">Arzu Çur</span></b>'a ait '' Elleriniz Arkada Tutun! '' adlı öykü. ( Ekstra olarak yazarın, yazılarını ve şiirlerini paylaştığı bir blogu varmış, ilgilenenler için buraya bırakıyorum; <a href="http://arzucur.blogspot.com.tr/">http://arzucur.blogspot.com.tr/</a> )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir gün uyandığınızda dilinize, düşün dünyanıza ve kaleminize hakim alfabenin harflerinin teker teker silindiğinde, başınıza ne tarz trajikomik durumların geleceğini yarım gülüş yarım üzgünlük ile ( aynen tıpkı Mona Lisa gibi ) okuduğunuz <b><span style="color: #351c75;">Evren İmre</span></b>'ye ait '' Sfenksin Doğuşu '' adlı öykü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öyküye fantastik özelliği veren kurgusal olayı aynı zamanda psikiyatrik bir vaka olarak da modern bir açıklamaya kavuşturmanız mümkün olan, kutu kutu peçete değil ( kutu peçete ne arar la, holivutta mı yaşıyoz? ) rulo rulo tuvalet kağıtlarını bitirecek kadar ağlamanıza sebebiyet verecek kadar dram barındıran <b><span style="color: #351c75;">Levent Şenyürek</span></b>'e ait '' Çiçekler Dondu '' adlı öykü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ve son olarak ustalara saygı duruşunda assolist olarak sahneye çıkan <b><span style="color: #351c75;">İhsan Oktay Anar</span></b>'a ait '' İnşaat İşçisi Rıfkı'nın Dehşet Verici Akıbeti '' adlı öykü. Bir Merzifonlu işçi, başlık parasını toplayabilmek için şehre göçmüş bir köy delikanlısı ve Batının havalı şatolarında yaşayan vampirinin aynı kurguda buluşmasının tek sebebi olabilirdi, o da ; İhsan Oktay Anar'ın sınırların ötesine uzanan beynelmilel hayalgücünün peşini bırakmayan Anadolu'nun Paris'i '' Çorum'' un tekinsiz, bir o kadar da sevimli hayaleti. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Muhteşem bir kitaptı. Tadı damağımda kaldı. Devamını bir sonraki doğum günümde pastamı üflemeden önce dilek çetelemde bir dilek olarak sıraya yerleştirebilecek kadar çok büyük bir istekle bekliyorum. du bi dk... lan..unutun bu kısmı ! Kestik ! Kestik !</div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-80487995941824439342016-05-13T18:59:00.002-07:002016-05-14T09:19:51.272-07:00KİTAP 46 # GÖĞÜ DELEN ADAM ( PAPALAGI ) - ERICH SCHEURMANN<div style="text-align: center;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-CNqixSJM_j4-877T8bElE47KqN-wMN24LUrwIgChKF22PclNcTlWczfd9H0xucmNj42ejrEzq3WQL4qfHIyspojuxOIA0Ll2PpvhItYSqnSPcaOQv9k4fmawWyzy-eNkyOmHnfIpkOo/s1600/IMG_1594.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-CNqixSJM_j4-877T8bElE47KqN-wMN24LUrwIgChKF22PclNcTlWczfd9H0xucmNj42ejrEzq3WQL4qfHIyspojuxOIA0Ll2PpvhItYSqnSPcaOQv9k4fmawWyzy-eNkyOmHnfIpkOo/s400/IMG_1594.JPG" width="300" /></a></div>
<br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>GÖĞÜ DELEN ADAM</i></b></span></span></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i> ( DER PAPALAGI )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Erich Schuermann</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Levent Tayla</span></b></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Ayrıntı Yayınları</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>12. Baskı 2014</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Deneme / Eleştiri / Antropoloji </span></b><br />
<b style="color: #20124d;">110 Sayfa</b></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Göğü Delen Adam, büyük bir beğeniyle başladığım, okudukça beğeni skalamda 10 puandan 1 puana düşmeyi başarabilen tek kitap. Aşağıda metnin çekici ve yerinde başlangıcına karşın çoğunlukla içi boş ve gittikçe bağnazlaşan eleştirilerine, kendi içindeki çelişki ve tutarsızlıklarına detaylıca değineceğim. İzninizle yazımı bir kez daha ne kadar büyük yazar olduğunu anladığım '<b><span style="color: #20124d;">Cesur Yeni Dünya</span></b>' nın yaratıcısı <b><span style="color: #073763;">Aldous Huxley</span></b>'in o yüce hatırasına adayarak başlıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLZjzkki7fX_5lgBh9bHHtUsMyLTGcp4NUa_6nCFT1sP_h9oxC9lOdKKJ4AM3oVjkbejTpJO7xRqMqOj8rxTkRvfNPubXnpACiIr2rnDT7rp9qanUX0k8HIdNqqG0DVbz-s1CmhtvvmWA/s1600/erich.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLZjzkki7fX_5lgBh9bHHtUsMyLTGcp4NUa_6nCFT1sP_h9oxC9lOdKKJ4AM3oVjkbejTpJO7xRqMqOj8rxTkRvfNPubXnpACiIr2rnDT7rp9qanUX0k8HIdNqqG0DVbz-s1CmhtvvmWA/s200/erich.jpg" width="200" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımız Samoa adasındaki huzur ve barış içerisindeki Tiavea kabilesinin Avrupa görmüş reisi Tuiavii'nin kendi yerli dilinde ifade ettiği konuşmalardan oluşuyor. <b><span style="color: #990000;">Tuiavii</span></b>'nin bu konuşmayı Avrupa'da yayımlamak gibi bir niyeti yoktur, bu yazıları sadece kendi Polinezyalı halkının şeytan modern toplumdan / insandan uzak durması için yazmayı düşünmüştür. Ancak yazar<b><span style="color: #990000;"> Erich Scheurmann</span></b> bu yerlinin konuşmalarını onun bilgisi dışında Avrupa'nın okur çevresine aktarmayı tercih eder. Nedeni ise doğayla henüz içiçe bir insanın Avrupalının kültürüne hangi gözlerle baktığını bizlere göstermektir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yerli insan, beyaz ve yabancı insana Papalagi demektedir. Bu kavram aynı zamanda 'Göğü Delen Adam' anlamına gelmektedir. Tuiavii'nin Güneydenizi'nin tüm ilkel halklarına çağrısı, kendilerini Avrupa'nın ''aydınlanmış'' modern halklarından koparmalarıdır. Tuiavii Avrupa'yı hiçe saymakla birlikte, yerli atalarının Avrupa'nın ışığıyla aydınlanmak gibi büyük bir yanılgıya düştükleri düşüncesindedir. Her ne kadar kitabın son bölümünde Avrupalı insanın ışığı ile Hristiyanlıkla tanışıp, kendi tanrılarından kurtulup gerçek Tanrıyı buldukları için Avrupalı insanı kardeş belledikleri tutarsızlığına düşmüş olsa da.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b><i>'' Sevgili kardeşlerim bir zamanlar, henüz hiçbirimiz Katolikliğin parıldayan ışığıyla tanışmamıştık, karanlıkta oturup duruyorduk... Daha yüreklerimiz büyük sevgiyi tanımamıştı, kulaklarımız Tanrı'nın sesine tıkalıydı.</i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b><i><br /></i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b><i>Papalagi bize ışığı getirdi. Karanlığımızdan kurtarmak için geldi bize. Işığı getiren o olduğu için, beyaz adamın Tanrı adını verdiği Yüce Ruh'un sesi olduğu için, saygı gösterdik ona. Papalagi'yi kardeşimiz belledik, öyle gördük.''</i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tuiavii insanları kendilerinden koparan, düzmeceliğe ve doğaldışılığa sürükleyen Avrupa kültürünün değerinin nerede yattığını bir türlü anlamaz. Kitabın yazarına göre Tuiavii özelde Avrupa toplumunu genelde modern insanı kendi halkına alçakgönüllü bir yüreğin kendini ele vermesi şeklinde olağanüstü bir yalınlıkla ve elem dolu bir sesle aktarmıştır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ_R7t6fCA82eY-aTM-uqb9OEmzXfNJwCMSKX7sTykUinj7vt_gil9goM8U8jXIFhgJRBHs11TmHMb_E1dqkY0SxvkeMgYetlj1h1kxEFWi3cMaCWk-N7aG-kEbpp4RYVuIVXUNw5Aquw/s1600/ds%25C4%25B1kf.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="233" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJ_R7t6fCA82eY-aTM-uqb9OEmzXfNJwCMSKX7sTykUinj7vt_gil9goM8U8jXIFhgJRBHs11TmHMb_E1dqkY0SxvkeMgYetlj1h1kxEFWi3cMaCWk-N7aG-kEbpp4RYVuIVXUNw5Aquw/s400/ds%25C4%25B1kf.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın ilk aşamada gidişi güzel, Tuiavii'nin modern insanın içinde bulunduğu çıkmazı somut veriler ve nitelikli değerlendirmeler eşliğinde vereceğini düşünüyoruz ve metine büyük umutlarla devam ediyoruz daha sonra 'hah iyi halt ettik' nidalarıyla çıldırma eşiğinden kitabın kısa olması sayesinde kılpayı dönüyoruz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim saatlerce (s)övdüğüm kitabımıza. Bölümlere ayrılan kitabın ilk bölümü insanın kıyafetle örtünmesi üzerine. İnsanın hem örtünmek için kendini paralarken hem de tensel doyum yakalamak adına teni azıcık çıplak görme fırsatı yakalamak için can atma ikiyüzlülüğü yeriliyor. Kısacası Tuiavii, modern insanın, ilişkinin manevi değeri yerine tensel doyumu hedeflemesini bunu da örtünme ahlakı ile saklama çabasını eleştiriyor. Ardından insanın yatarken güneş ışığı yerine, her yerini saran bir örtüye bürünmesi ve doğanın bir hediyesi olan güneşin ışığından ve sıcaklığından kendini bir yapaylığa mahkum etmesini doğru bulmadığını aslında tüm bu örtünmenin kör ve budala beyaz insanın kendine dair utancını gizlemek için sadece bir araç olduğunu belirtiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın ikinci bölümünde mekanın şekillendirilmesi eleştiriliyor. Başta caddelerin, sokakların, hanelerin yerleşimi ve özelde de hanelerdeki odaların insanı doğadan koparıp, suni bir yaşama alanına hapsedişi, insanın ihtiyacından çok alanın, insana nasıl da dar gelebildiği aktarılıyor. Giriş ve çıkış adı altında tek bir kapının olduğu bu hanelerde, komşuların birbiriyle karşılaşmamak ve birbirlerine selam vermemek adına nasıl bin takla attıklarını; birbirlerine yabancılaşan insanın doğaya da yabancılaşıp hem nefret ettikleri hem de boğuldukları bu gürültülü, havasız taş yapılara, kendilerine ne kadar zarar verse de büyük bir bağla tutunduklarını görüyoruz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Buraya kadar kitap adeta bir ters distopya. İlkel bir insanın çıplak gözlerle baktığı modern dünyanın saf ve el değmemiş korkunçluğu yaşadığımız dünyanın distopik yönünü sergiliyor. Hiçbir anlamı olmayan ve bizi hasta eden pek çok müsrifliklerimiz ve tüm bunlara bencilce atfettiğimiz olağanüstü manalar ister istemez dünyamızı distopik yapıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim paranın bir ilkelin gözünden tanımlandığı üçüncü bölüme; Yuvarlak metal ve ağır kağıtlar. Bu bölümde paranın günlük hayatta neredeyse her gün yaptığımız eleştirisinden daha nitelikli ve çığır açıcı bir değerlendirmesi yok. Paranın modern dünyanın tanrısı olmasına rağmen bir meta olarak ayrıştırıcı doğasında insanı mutlu etmeye yetemeyecek kadar ulu olmadığı eleştirisi var. Tamam haklı ancak bunlar bizim de yaptığımız yüzeysel eleştiriler, Tuiavii gibi bilge bir ilkelin parayı meta olarak kabulü üzerinden yorumlamasından çok kendi doğayla özdeşliğinin üstünlüğü ve çeşitli avantajı üzerinden farklı ve şaşırtıcı bir bakış açısıyla değerlendirmesini beklerdim. Zira para, parayı tanımayan toplumlar için gerçekten şaşırtıcı bir güce ve dinamiğe sahip. Bu dinamiği paraya ihtiyaç duymamış biri olmanın saflığıyla yerle bir etmesini ve para olmadan da yaşanacak mutlu ve huzurlu bir toplumun olduğunu kanıtlamasını isterdim. Ne çok şey istemişim lan. Millet para isterken benim istediğim şeye bak. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Daha sonra, modern insanın bolca zamanı olmasına rağmen hala zamansızlıktan yakınması eleştiriliyor. Bu bölümde iyiden iyice canımı sıkmaya başladı bu kitap. Hayır gerçekliği tüm çıplaklığıyla suratıma çarptığı için değil tabiki. Gerçekliğin kestiği parmak acımaz, ama Tuiavii'nin yaptığı bildiğiniz dangozluk. Tuiavii insanların zamanı, saatlere, dakika ve saniyelere bölüşünü doğal bulmamış, ben de bulmuyorum. Sistemin insanı bir kıskaca alması ve bolca çalıştırması yanı sıra kontrol etmesini kolaylaştıran bir parçalama işlemi olarak görüyorum bu uygulamayı. Ancak Tuiavii'nin bu konuya yaklaşımı yaşımızı bilecek olmamızı sağlaması ve yaşımızı bilecek olmamızın ise ölümümüze ne kadar kaldığını gösterip hayatımızın tüm keyfini kaçıracağı kadar sığ ve bencilce bir yaklaşım. Tuiavii abimiz çaktırmasa da tam bir epiküryen, kusura bakmasın ama bu zaten şikayet ettiği modern insanın hayata yaklaşımının ta kendisi. Ölümsüz gibi her şeyi tüket, yok et, israf et, keyfine bak! Yani ben bir ilkelin ölüme bu gözle bakacağını asla düşünmüyorum. Doğada her şeyin bir ruhu olduğunu düşünen birçok ilkel toplum, ölümü doğaya dönüş, o yüce ruha katılış olarak görürken bu ilkelin ölümden korkması okuduğum birçok ilkel toplumun dini, kültürel raconuna ters. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrI9p_OuJVqgG7pxv2qgd5sn5vgfn0Vn0MB1_8yfOdez3SBjjDY0W8YdmbaSWx5II1c-nRCTFbPo_JxGlYdGMVLI5V55Zd56Nwej357dq-WatBf2Oi5Hl5Q3rVYxFTKux8qiLvPYziG64/s1600/hdks.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrI9p_OuJVqgG7pxv2qgd5sn5vgfn0Vn0MB1_8yfOdez3SBjjDY0W8YdmbaSWx5II1c-nRCTFbPo_JxGlYdGMVLI5V55Zd56Nwej357dq-WatBf2Oi5Hl5Q3rVYxFTKux8qiLvPYziG64/s320/hdks.jpg" width="193" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Dördüncü bölümde modern insanın ürettiği metaların 'Şey' adı altında yergisi var. Ancak bu yergi öyle tırt bir nedene dayandırılıyor ki bildiğiniz yobaz kafası. Üretilen bunca şeyin israf olmasından, insanın doğayı yok etme, gezegeni tüketme ve canlılara zarar verme çabasından öte olmadığını belirtmesini beklerken, adamın eleştirisi şu oluyor; Modern insan, Yüce Ruh olan Tanrı'yı yenmek, onun yerine geçmek için tüm bu şeyleri üretiyor. Ama ne yaparsa yapsın Yüce Ruh'u alt edemeyecek! İşte bu noktada kitabın yazarının ciddi anlamda Erich Schuermann olduğunu, kitabının gezgin ve egzotik soslu bağnaz bir din propagandası olduğunu anlamaya başlıyoruz. Kitabın sonuna doğru ve en sonunda yazarın hayatını okuduğumuzda ne kadar haklı olduğumuzu anlayıp, kendimize çoktan hak ettiğimiz Oscar ödülünü geç de olsa verme mertliğini gösteriyoruz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Tuiavii 'düşünme' eyleminin ölümcül bir hastalık olduğu saçmalığına kadar vardırmış olayı. Düşünmenin ölümcül bir hastalık olduğunu iddia edeceğine, ilkel insanın da kültür ve becerilerinin temelinde yatanın düşünsel bir uğraş olduğunu, modern toplumun bu uğraşı düşünsel görmeyecek kadar düşünme kavramını bencilce kendine mal ettiğini savunmasını beklerdim. Kısaca düşünmekten çok, düşünme eyleminin niteliğini ve kavramsal içeriğini eleştirseydi işte tam bir bilge ilkel derdim ama bildiğin modern bağnazın teki çıktı adam. En absürdü ise modern insanın doğal düşünmeden yoksunluğunun nedenini kitaplar olarak göstermiş olması. ( Evet ulan kitap! Aklınız alıyor mu? Alıyorsa lütfen sessizce ve hızlıca ok imlecinizi farenizin yardımıyla ekranın sağ üst köşesine getirip çarpı işaretine tıklayıp acil terk ediniz bu arenayı :( ) Üstelik bunu nasıl göstermiş? Modern dünya hakkındaki düşüncelerini kağıda yazarak. Tutarlılığa bak sen. Ben şu an geçici olarak doğal düşünmeden yoksunsam bunun tek nedeni kitabın bağnazlık seviyesinde sınır tanımayan, çağ atlayan cüretidir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın sonuna doğru patron adeta çıldırmış. Daha ne kadar saçmalarsam ilkel görünürüm diyerek modern insanı aşağılamadığı nokta kalmamış, hayır ben de aşağılıyorum yeri geldikçe ama böyle dogmatik, eften püften sebeplerle değil. Gerekçeler iyice din bazlı hale dönmüş, ekolojik nedenler işi çıktığı için mekandan erkenden ayrılmak zorunda kalmış herhalde. Hayır modern toplumu yeri geldiğinde en sert eleştirenlerden biri iken, sağ olsun bu kitap sayesinde tam bir modernizm, sanayileşme savunucusu oldum. Merakı Tanrı'ya hakaret gören, İnsanın düşünsel sorgulayışını ve arayışını küçümseyen, insanı sadece ölümsüzlüğü isteyen bir canlı ve hayatını bile uzatamadığı haksız yargısıyla itham eden bu adam karşısında modern dünyayı savunmayayım da napayım?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Papalagi hala kendisini ölümden koruyan bir makine yapmayı beceremedi. Tanrı'nın her an yaptığından, gerçekleştirdiğinden daha büyük hiçbir şey beceremedi şimdiye dek. Makineleri, marifetleri, büyüleri, hiçbir şeyi insanın hayatını uzatmaya yetmedi; ne de insanı daha mutlu, daha huzurlu kılmaya. ''</i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kopuş bu kopuş kitabın beklentilerimi karşılama oranı yokuştan aşağı yuvarlanan bir topun hızına ters orantılı olarak 989685626556'e katlanarak azaldı. Tuiavii'nin bilge olduğu sıkça vurgulanan metinde Tuiavii'nin bilgeliği, yazar Erich Scheurmann'ın misyonerlik çalışmalarına katıldığı cemaatte, Samoa anılarıyla popüler olduğu ve ardından bu kitabı yayınlamaya karar verdiği gerçeğinin başladığı noktada bitiyor. Kitapta Tuiavii'ye ait ifadeler varsa bile biz bunu yazarın ağır basan cemaate yaranma ve bolca dini propaganda yapma ihtiyacından dolayı çıkarmakta zorlanıyoruz. Bana kalır ise bu kitap tamamen kurmaca. Birçok tutarsızlık ve çelişkilerle dolu. Ben anlatıcıyı, ilkel bilge bir adamdan çok teselliyi modern topluma haksızca sövmekte bulan ve bu arada da 'ilkel toplumlar bile gerçek tanrı yolunda sen hala neyin kafasındasın?' savıyla cemaatte kendini kanıtlamaya çalışan mutsuz biri olarak gördüm.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ayrıntı yayınlarından çıkan kitapları sekmeden seven bir okur olarak, bu kitabı hiç beğenmediğim gibi üstüne bir de nefret ettim. Ama kitabın seveni pek bir bol, bu kadar seven arasında ben de bir istisna olayım çok mu? Hem boş atıp dolu tutma çabasından ileri geçip gerekçelerimi de gösterdiğim onca yazı yazdım, boru mu? Bence Cesur Yeni Dünya'nın son bölümünü okuyun, modern topluma yabancı, doğayla bütünleşen bir ilkelin gerçek bakış açısı gerçekten nasıl olurmuş çok daha iyi bir kurguyla görün.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-10564937152022424892016-04-26T05:46:00.000-07:002016-04-26T06:43:10.217-07:00KİTAP 45 # BEYNİNE BİR KEZ HAVA DEĞMEYE GÖRSÜN - DR. FRANK VERTOSICK JR.<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
,<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuolV1PvK1DXCFrYW0BJedtb1adsRnvX63RosVN5QVCAl4IXU3xdkkyz4cHxTLuAf6r_tic0r89COGIsrbjFi-6h3pc4Oij-2MbwYDBcO42uBBXCp92gRFlXXz8WfLjRehuF_eoFPQcNc/s1600/IMG_1577.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuolV1PvK1DXCFrYW0BJedtb1adsRnvX63RosVN5QVCAl4IXU3xdkkyz4cHxTLuAf6r_tic0r89COGIsrbjFi-6h3pc4Oij-2MbwYDBcO42uBBXCp92gRFlXXz8WfLjRehuF_eoFPQcNc/s400/IMG_1577.JPG" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>BEYNİNE BİR KEZ HAVA DEĞMEYE GÖRSÜN</i></b></span></span></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i> ( WHEN THE AIR HITS YOUR BRAIN - TAILS OF NEUROSURGERY )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Dr. Frank Vertosick Jr.</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Ender Arkun</span></b></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Tübitak Popüler Bilim Kitapları</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>12. Baskı 2013</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Bilim / Tıp / Popüler Bilim </span></b><br />
<b style="color: #20124d;">272 Sayfa</b></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b><i>'' Genel kanının tersine, ameliyathaneler her zaman kalabalık, dramatik ve gürültülü olmazdı. Kahraman bir cerrahın çevresini sarmış melekler korosu da bulunmazdı. Tersine, ameliyathane kişisel bir alışverişin yürütüldüğü inanılmayacak kadar kapalı ve özel bir arenadır: Bir kişinin becerisinin diğerinin yaşam kalitesiyle değiş tokuş edildiği bir yerdir orası. ''</i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Nöroşirürji (neurosurgery) adlı zor okunuşu, beyin ve sinir cerrahisi çevirisiyle kolay okunuşuyla belirtilecek alanda uzman olan <b><span style="color: #0b5394;"><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Frank_Vertosick">Dr. Frank Vertosick Jr.</a></span></b>'ın mesleğinde geçirdiği yılları, meslek hayatındaki başarılı operasyonlarından çok başarısız olanları bir aksiyon filmi izliyormuşsunuz heyecanı ve gerilimiyle okuyacağınız, alan hakkında ilginizi fazlasıyla canlandıracak bir kitap. Kitabı okuduktan sonra, henüz üniversiteye hazırlık aşamasındaysanız tıp okumak için, tıpta uzmanlığa geçiş aşamasındaysanız beyin cerrahı olmak için can atma olasılığınız da bir hayli yüksek. Yazarınsa bu mesleği nasıl olup da seçtiği konusunda hala bir fikri yok.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="color: #990000; font-size: large;">'' Bazı sabahlar uyandığımda, nasıl olup da bir beyin ve sinir cerrahı olmayı seçtiğime şaşarım. Günün birinde, fakir bir üniversite öğrencisi olarak, patates tava satın alabilmek için kanepenin minderlerinin altını karıştırıp düşürülmüş birkaç çeyrek ararken, sonraki aşamada kendimi birinin kafatasının içine bileklerime kadar dalmış olarak görürüm. Bu iki sahne arasında nelerin olup bittiği hala net değildir. ''</span></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #0b5394;"><br /></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #0b5394;"> Dr. Frank Vertosick Jr.</span></b> beyin ve sinir cerrahlığının, insanların en özel ve sıkı güvenlik önlemleriyle korunan beyinlerine ulaşabilme hakkı tanınan imtiyazlı ve kibirli bir iş olduğunu belirterek metnine giriş yapıyor. Beyin ve sinir cerrahlarının bu imtiyazı, beyin gibi hassas ve komplike bir organda gerçekleştirmek zorunda oldukları iş düşünüldüğünde, büyük bir ayrıcalıktan çok her an baskı altında, ölüme karşı yaşamın safında mücadele ettikleri bir savaş olarak karşımıza çıkıyor. Yazar, beyin cerrahisinde, elinde bistüri ile frontal loba girişecek küçük dahilerin olmadığını, her birinin 17 yıllık eğitim sürecinden, hastalık ve ölüm dolu yıpratıcı yıllardan, profesörlerin elinde hırpalanıp zaman zaman da aşağılanmalardan geçtikten sonra bu aşamaya gelindiğini belirtiyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrmLNF3EYgXnBm3hk0App8n1AnuDbyzqhTYxQ5ej-XV39YqM4qUFo2WezamxLG9aWoCUw2hAnP3_J7DJJpZezZIpzoAmKjhE6rZbDwWjv7Gka9GTCLxBA4ctz7C_2x_E_PlE41aDeE4hI/s1600/film.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrmLNF3EYgXnBm3hk0App8n1AnuDbyzqhTYxQ5ej-XV39YqM4qUFo2WezamxLG9aWoCUw2hAnP3_J7DJJpZezZIpzoAmKjhE6rZbDwWjv7Gka9GTCLxBA4ctz7C_2x_E_PlE41aDeE4hI/s400/film.jpg" width="400" /></a> Yazar; kitapta mesleğin zorluklarını, insanların onlardan büyük çaplı beklentileri ile yapmak zorunda oldukları ve yapabildikleri arasında yaşadıkları yıkımları, dahiliye - cerrahi atışmalarını, hastanedeki hekimler arasındaki askeriye kadar sıkı ve disiplinli hiyerarşiyi, bir insanı yeniden sağlığına kavuşturmanın tarif edilmez hazzını ve yaşadıkları birçok tıbbi olayı aktarıyor. Kendisi ise gayet mütevazi bir şekilde, öyle pek de olağanüstü olmayan kişisel yeteneklerini anlattığını iddia ediyor; garip cerrahi olaylar veya dehşet verici doktor davranışlarını değil. Tabi bu durum artık cerrahlığın getirdiği olağan durumları kanıksamış yazar için böyle olabilir, bir okur olarak ben ise kitabı çoğunlukla yoğun bir merakla soluksuz ve korkuyla karışık bir hayranlıkla okudum. Hem de 2. kez okumama yani olacakları en başından itibaren biliyor olmama rağmen. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ölüm kalım savaşı sırasında zamana karşı mücadele verilen ameliyat anları, doktorların bu baskı altında titremeyen elleri, ameliyat sırasında meydana gelen ani komplikasyonların işi daha da içinden çıkılamaz hale getirmesine rağmen, soğukkanlılıklarını korumaya devam etmeleri gerçekten takdire şayan. Doktorlar için her ne kadar normal olsa da kitaptaki her bir durum biz okuyucu için birbirinden ilginç: Trafik kazası sonrası kafatası kırılan ve beyinin parçalarının kafatasından taşması ile anılarını ve hatta hayatlarını da bu parçayla kaybeden insanlar; beyninde beyzbol topu büyüklüğünde uru olan ve uru alındıktan sonra akıl sağlığına kavuşan bir kadın; karnında taşıdığı bebeğini kaybetmemek adına kemoterapi görmeyi reddeden, bebeğiyle birlikte kanser hücrelerinin vücudunda büyüme yarışı verdiği bir anne; trafik kazası, ani sarsılma gibi travma sırasında oluşan ödemin büyüyerek kafatasının içerisinde genişleyecek yer bulamaması ve kafatasının beyni koruyan en önemli parça olmaktan çıkıp beynin boğulmasına neden olan bir lanet haline geldiği durumlar; ölen insanların omiriliklerinin 'beyinsi' davranışları nedeniyle kendilerini uyanık olduklarına inandıracak şekilde yanlarındaki kişinin ellerini tutmaları, yakalarına sarılmaları gibi hareketlerde bulunmaları ki bu hareketlere İncil'deki diriltme anektoduna gönderme yapılarak '' Lazarus Hareketleri '' deniliyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitapta dünyaca ünlü beyin ve sinir cerrahı aynı zamanda aynı lisede okumuş olmaktan gurur duyduğum <b><a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Gazi_Ya%C5%9Fargil">Gazi Yaşargil</a></b>'e de ameliyat sırasında kullanılan 'Yaşargil Maşası' ile atıf yapılmış. Yazar, Andy adlı bir hastası üzerinden '' <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Down_sendromu"><b>Down Sendromu</b> </a>'' hakkında da kısa ama detaylı bilgiler vermiş. Bu kısmı önemi, toplumda algılanan birçok yanlış kanıya karşı aydınlatıcı ve farkındalık yaratan bir cevap olması adına alıntılamak istiyorum ;</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Bizlerin 46 kromozoma sahip olmamız gerekir; 22 çift, cinsiyetle ilgili olmayan kromozom ve cinsiyetle ilgili iki X kromozomu ( kadınlarda ) veya bir X ve bir Y kromozomu ( erkeklerde ). Ebeveynden her biri, çocuğun toplam genetik havuzunu oluşturan malzemenin yarısını sağlar: bir cinsiyet kromozomunu ve cinsiyetle ilgili olmayan 22 kromozom çiftinden her birini.</i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i><br /></i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>İleride Andy olacak yumurtanın oluşumu sırasındaki bir hata sonucunda, annesi ona 21 numaralı kromozomdan bir değil iki kopya vermişti. Bir adet kromozom 21 de baba tarafından sağlanmış olduğundan, Andy, genetik DNA planında normalde bulunması gereken iki kromozom 21 yerine üç kromozom 21'e sahip olmuş, böylece '' Trizomi 21 '' adı verilen bir durum ortaya çıkmıştı.''</i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuwiDnaCt22IpPuSPIpZXBAeORFfwRydqv2zaBRO13tpwERRcCsa_SqWxieT2rnrLN0hK1SL_rMcl7xztOt5iDQMPmCkUELqfol-fgVDri2UToHJohFnwviDTPByy7b3UABJSGXH5Tkq8/s1600/trizotimo.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuwiDnaCt22IpPuSPIpZXBAeORFfwRydqv2zaBRO13tpwERRcCsa_SqWxieT2rnrLN0hK1SL_rMcl7xztOt5iDQMPmCkUELqfol-fgVDri2UToHJohFnwviDTPByy7b3UABJSGXH5Tkq8/s200/trizotimo.jpg" width="200" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ayrıca yazar, bu durum için <b><span style="color: #741b47;">Trizomi 21</span></b> teknik teriminin hala en genel kullanılan terim olduğunu; zira Dr. Down'ın soyadı ile anılan Down Sendromu terimindeki ''Down'' kelimesinin anlamı gereği ( Bkz. Aşağı ) bazı kesimlerce batının ırkçı ve aşağılayıcı bakış açısının bir sonucu olarak görüldüğünü belirtmeden de geçmemiş. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
( Araya reklam gibi girmek olmasın ama Ankara'da Cafe Down adlı Kızılay'da Atatürk Bulvarının üzerinde çok güzel bir kafe var. Down Sendromlu arkadaşlarımıza destek olmak adına gidiniz efenim. )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitapta eski Yunan mitolojisine atfen ismi konulan, düşmanınızın dahi başına gelmesini istemeyeceğiniz bir hastalık var ki ismi bile ne kadar kötü olduğunu tahmin etmenizi sağlıyor ; '' <b><span style="color: #bf9000;">Ondine'nin Laneti</span></b> ''. Hastalık soluk alma merkezinin bulunduğu alt beyin sapında, medullada meydana gelen bir felcin sonucunda ortaya çıkıyor. Normalde soluk alma eylemi bilinçli ya da biz uyurken bilinçsiz şekilde gerçekleşir. Eğer beyinde solumayı denetleyen merkezde sorun varsa, otomatik olarak soluk alınamaz, her nefes alışın düşünülerek yapılması gerekir. Solumayı düşünmediğinizde ise solunumunuz durur. Kısaca artık uyurken soluyamıyorsunuz. Mitolojide ise Ondine, tanrıları kızdıran bir peri ve Zeus tarafından her soluk alışverişini düşünerek yapma cezasına çarptırılıyor. Bu bir daha hiç uyuyamayacağı anlamına geliyor, tabi aynı zamanda uyursa öleceğini anlamına da.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Amerikalı yazarın İngiltere'de mesleğini sürdürmek zorunda kaldığı bir dönem var ki bu kısımda yazar Amerika'nın sağlık personelinin makinelere fazla bağımlılığını, hastanın çok boyutlu kişiliğinin, hayatının vs. gözardı edilmesini eleştiriyor ;</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000; font-size: large;"><i>'' Bir film üzerindeki MR görüntüsünü ameliyat ediyordum, bir insanı değil. O günden sonra bu hatamı bir daha tekrarlamamaya gayret gösterdim. '' </i></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdilik kitap hakkında son bir konuya değinmek istiyorum. Kitapta HIV virüsünün sebep olduğu <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/AIDS"><b>AIDS</b></a>'in ilk ortaya çıkışı da aydınlatıcı bir şekilde anlatılıyor. <b><span style="color: #bf9000;"><a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/AIDS">AIDS</a></span></b>'in henüz adının konulmadığı 1980'lerin başında, ilk vaka doktorumuzun önüne geliyor. Birgün kendinde olmayan ve kimliği belirlenemeyen bir hasta, bir kenarda baygın halde bulunuyor. Önce hastanın uyuşturucu aldığı veya bir turist ise vücuduna bölgeden daha önce karşılaşmadığı bir mikrobun enfekte olduğu düşünülüyor. Yapılan taramalarda bu düşünceleri destekleyen herhangi bir bulgu çıkmadığı gibi tam tersi, sonuçlara göre hastanın son derece sağlıklı olması gerekiyor. Lakin kazın ayağının öyle olmadığı çok geçmeden anlaşılıyor. Kendinde olmayan hastadan doktorun omurilik sıvısı alması üzerine gelen sonuçlar her şeyi açıklıyor. Hastanın omurilik sıvısı ne olduğu belirsiz bolca mikrop kaynıyor. İşte ilk HIV/AIDS vakası böylece rapor edilmiş oluyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitaba dair anlatmak istediğim birçok şey var ama en güzeli fazladan keyif almanız için kitabı okumanız, hem de defalarca, hımm ne dozda mı? madem sordunuz, eh iki senede bir kez olsun bakalım. Keyifli okumalar dilerim şimdiden, keyif alacağınızdan ise en ufak şüphem yok.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap dışı konulara gelirsem, malum beynine bir kez hava değmeye görsün neler olabileceğini az çok fark ettik, peki ya beyne hava değmeyecek ama beyni geçici süreliğine hava boşluğunda uçurup başka bir yere konduracak olan şu kafa nakli olayı hakkında ne düşünüyorsunuz? İtalyan Doktor Sergio Canavero'nun sunduğu '' GEMINI Prosedürü '' ve ilk kafa nakli gönüllüsü 30 yaşındaki Rus asıllı Valery Spiridonov' un hazırlığı iki yıl süreceği ve 150 doktor ve sağlık görevlisinin iş başında olacağı ve maliyeti 11 milyon dolar olacağı öngörülen bu nakil sizce başarılı olacak mı? Ben sonuç kadar konunun yol açtığı / açacağı etik ve hukuki tartışmaların da nasıl şekilleneceğini çok merak ediyorum. Konu hakkında daha detaylı bilgiyi Bilim Teknik Dergisi Nisan 2016 sayısında bulabilirsiniz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBJv9-6maCFrAf3KiEgtqSFm8RGZlYw7Sbc_apOdkFXS8OJZzBVwhKk3knpIFCd_8alR4zags1p_xG_VVZr-Sw9BHaZSbd0t7DADNofJc63UF6AxE4HdbpepMtFdVqolPB0QcF9yWNtZA/s1600/canavero.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBJv9-6maCFrAf3KiEgtqSFm8RGZlYw7Sbc_apOdkFXS8OJZzBVwhKk3knpIFCd_8alR4zags1p_xG_VVZr-Sw9BHaZSbd0t7DADNofJc63UF6AxE4HdbpepMtFdVqolPB0QcF9yWNtZA/s400/canavero.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Dünyanın ilk kafa naklini yapmayı planlayan Dr. Sergio Canavero</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
( Not: Eklemeyi unutmuşum, doktorumuz Dr. Frank Vertosick Jr. hastalarının adını hekimin ilgili bilgileri saklama yükümlülüğü gereği değiştirmiş. Madem bir not açtım eklemeden geçmeyeyim, yazarımızın bir de '' <b><span style="color: #990000;">Neden Canımız Yanar</span></b> '' adlı, kalan maceraların farklı bir kulvarda devam ettiği muhteşem bir kitabı daha var. Onu da okumanızı içtenlikle tavsiye ederim. Kalın sağlıcakla. )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-9905062530261860412015-12-18T15:13:00.001-08:002015-12-18T15:34:43.738-08:00KİTAP AYRACI YAPMACA 3 #<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYNvLeevjtM6KAfbyvp53VRuKqy-rlRg0DlvgBpbInGwrXoiDRM6xKT5hXcgsRZt1wsmm3CVtYwENGp53sYVVV65STZ3yQ8ksBQIKJ4lRbXc2yhxLveRTbretCponwhD-oNLxqORHSMwg/s1600/12398820_10153774899834293_1268530674_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYNvLeevjtM6KAfbyvp53VRuKqy-rlRg0DlvgBpbInGwrXoiDRM6xKT5hXcgsRZt1wsmm3CVtYwENGp53sYVVV65STZ3yQ8ksBQIKJ4lRbXc2yhxLveRTbretCponwhD-oNLxqORHSMwg/s400/12398820_10153774899834293_1268530674_o.jpg" width="350" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Merhabalar.</div>
<div style="text-align: justify;">
Uzun zamandır kitap ayracı yapmıyordum. Hazır erkek arkadaşım '' Başlat! Ready Player One ''ı okurken ona sürpriz bir ayraç hazırlayayım dedim. Kitabı daha önce okumuştum. İçeriği hakkında bilgim de var. Tetrislerle, atarilerle büyümüş, 90'lar kuşağı bir Ankara bebesi olarak çok düşünmedim. Hemen 'Pac-man'de karar kıldım. Tek sorun Pac-man'i, 'renkli hayaletler' kovalarken yaparsam, oyunu çocukken bolca oynamış kişiler olarak ayraca bakarken hem ben gerileceğim hem de erkek arkadaşım gerilecek. Malum her an yenilecek bir konumda ( yemek olarak ) bulunan Pac-man'ın subliminal mesaj gönderdiği bünyemizin depresyon içerisinde olacağı kesin. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUWiB48vX5ib6DO799BkJWthZy02jrDbGckh1D4TkhVGR5ZYljXYY_xGaxGZ1TWqRRiqapdz4n1Ii0-L1KGJOpimxFImoqkyVKqN1Z6NctGy7-th9HPdG5gIvUqUb5j2Z4mm_pMNqE-ns/s1600/pac-man.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="260" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhUWiB48vX5ib6DO799BkJWthZy02jrDbGckh1D4TkhVGR5ZYljXYY_xGaxGZ1TWqRRiqapdz4n1Ii0-L1KGJOpimxFImoqkyVKqN1Z6NctGy7-th9HPdG5gIvUqUb5j2Z4mm_pMNqE-ns/s640/pac-man.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bu sahneyi sürekli görmeye hangi yürek dayanır, bre dostlar?</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Pac-man'ın genel kullanım koşullarında bir değişikliğe gitme densizliğini kendimde saklı bulduğumdan, yenilme ( yemek olarak ) konumunda bulunan mavi renk hayaletleri değil de, Pac-man'i yeme konumunda bulunan renkli hayaletleri yeme durumunda olan bir Pac-man yapayım, neden olmasın ki? dedim. ( Vuhuu nasıl bir cümle o? Facebook'taki 'karmaşık ilişki' durumu en iyi bu ilişkiyi tanımladığım karmaşık cümle ile anlatılırdı sanırım. ) ( Bu arada bilmeyenler için belirteyim; Pac-man oyununda hayaletler renkli ise sizi yemek için kovalar, ancak büyük yuvarlak yemlerden birini yerseniz hayaletlerin rengi koyu mavi olur ve bu sefer siz onları yiyebilirsiniz. ) ( Aşağıya isterseniz izlemeniz için atari versiyonlarından birini bıraktım. Ne izleyecem oynamak varken? diyebilirsiniz. Merak etmeyin onu da düşündüm. Yazının sonunda verdiğim linkten de oyunu oynayabilirsiniz. )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/cwanLcq-4bs/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/cwanLcq-4bs?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Malzeme olarak; uhu, makas, herbiri mavi, sarı, kırmızı, turuncu, yeşil renkte olmak üzere 5 adet fon kağıdı, 1 adet daha sert dokuda siyah kağıt ve kırtasiyelerde ayraç olmaya müsait kalınlık ve sertlikte adeti 0.75 TL'ye satılan, adını tam olarak bilmediğim büyük bir beyaz karton kullandım. ( Sadece tek renkte ve o da beyaz olarak satılan bir karton. Kırtasiyede sorarsanız yardımcı olurlar. Ben de en sert ve incesini sorarak buldum. )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İnternetten piksel görünümlü Pac-man ve hayaletleri buldum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sırayla sarı kağıda Pac-man'ı;</div>
<div style="text-align: justify;">
kırmızı, turuncu, yeşil ve mavi kağıtlara hayaletleri çizdim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7AcEnt12RXqf059PcszMggcpc5Ba_e7eow0O2O0U7BW4Pd7X5v4dRNzsDHdovGfl78MU2jIlcvUXxgrNmE43OKbEsVYoP_35aIshW07rNvUyP6ot-n_PpAI8J8h-4aMMW4XVPpg-9Ppo/s1600/IMG_1251.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7AcEnt12RXqf059PcszMggcpc5Ba_e7eow0O2O0U7BW4Pd7X5v4dRNzsDHdovGfl78MU2jIlcvUXxgrNmE43OKbEsVYoP_35aIshW07rNvUyP6ot-n_PpAI8J8h-4aMMW4XVPpg-9Ppo/s320/IMG_1251.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Çizimin ardından sayfayı hemen kenarından ikiye katladım ki bir tane kestiğimde iki tane şekil elde edeyim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKPG4hmhD6PK0V0kxLOvRkbFFbhwad7S3csHLqn9bZOYBWF5j_cjOXnTLMk6IWqqrgnYV4rDADA7DCVEdM-LhZSuULFHDsYSggaG8pGF9WxT3mvY6R7WS7hzkQ4lHcRXYSqyzy5-mmceY/s1600/IMG_1257.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="244" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKPG4hmhD6PK0V0kxLOvRkbFFbhwad7S3csHLqn9bZOYBWF5j_cjOXnTLMk6IWqqrgnYV4rDADA7DCVEdM-LhZSuULFHDsYSggaG8pGF9WxT3mvY6R7WS7hzkQ4lHcRXYSqyzy5-mmceY/s320/IMG_1257.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm hayaletleri ve Pac-man'ı kestim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_PZhJTyfADkH6XzhwCtgCi7oxwz4H19_HdIABL50jT8n8spsRmXen85np9DReGNtc7uQfIvbI89Gx5bLZ5V2KfKR1hD9krevU2DOxQVCgw_Ip45oxd6nJX5ZixKx4gB1DDRPEfXQnkhw/s1600/IMG_1262.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh_PZhJTyfADkH6XzhwCtgCi7oxwz4H19_HdIABL50jT8n8spsRmXen85np9DReGNtc7uQfIvbI89Gx5bLZ5V2KfKR1hD9krevU2DOxQVCgw_Ip45oxd6nJX5ZixKx4gB1DDRPEfXQnkhw/s320/IMG_1262.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ardından beyaz bir kağıda, hayaletlerimin gözleri olmak üzere 'tetris' konsolundaki artı tuşu gibi bir şekil çizdim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Beyaz kağıdı da birkaç defa katladım ve bir kerede kesip, dörtten fazla şekil elde ettim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm kestiğim şekilleri siyah kağıdın üstüne getirdim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6beT1M4WTYmXxUa2I5So03qF2uRIE0Dt0mqnNK3pk947R8GRyPpbM-ZFN_ieLBNyYvBMuDIJkHx98MZIQXz3ihNnHW8uKtoir4T3tnKuOg7a9dufp7Dty_rzGrffZVf3IfGR1FbKQIM/s1600/IMG_1265.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="198" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhq6beT1M4WTYmXxUa2I5So03qF2uRIE0Dt0mqnNK3pk947R8GRyPpbM-ZFN_ieLBNyYvBMuDIJkHx98MZIQXz3ihNnHW8uKtoir4T3tnKuOg7a9dufp7Dty_rzGrffZVf3IfGR1FbKQIM/s320/IMG_1265.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Başka bir kitap ayracı yardımıyla ideal boyu ve ayraç kalınlığını ölçüp, siyah kalemle pek görülmeyecek şekilde ayracımın ebatını çizdim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ardından sırasıyla Pac-man'i, araya biraz boşluk bırakarak hayaletleri yapıştırdım. </div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Yapıştırma işleminden sonra siyah kağıdın çevresinden kabataslak bir kesim yaptım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kestiğim parçayı, sıkı durması için yukarıda bahsettiğim sert beyaz kartonun üzerine yapıştırdım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ardından onu da çevresinden kabataslak çizdim ki koca kartonla baş etmekten kurtulayım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheTvbKRQoBXmrbCHKPdJhiGkM9-txzKLZzU1a5Ow3WzKppc19p7R85hqpu52lIk1slk3wrNcqhkOi0fDSy_4_AXLgjlLHcMpOhmmj8F5MkFbHYWlooKnbprERPoQY9WFveN3rbMGelxwk/s1600/IMG_1267.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="188" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEheTvbKRQoBXmrbCHKPdJhiGkM9-txzKLZzU1a5Ow3WzKppc19p7R85hqpu52lIk1slk3wrNcqhkOi0fDSy_4_AXLgjlLHcMpOhmmj8F5MkFbHYWlooKnbprERPoQY9WFveN3rbMGelxwk/s320/IMG_1267.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kesime hacim verip, üç boyutluluk katmak adına, Pac-man'ın üst piksel köşelerini tamamen kestim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayaletlerinden üst piksel köşelerini kestim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCv1pc9e1DrMPpCG9mrZCP9TkC9YcrRyvP9lezGvFKZRz0SjR6VyEZOdTyIpamAV4DbPJKzyxfqusAaZyJoQKdgJ9Bz1kjhyRKcC34DrqH__GJ19K6Agk-41HmEO8JBepdlib0IaUKCu4/s1600/IMG_1270.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCv1pc9e1DrMPpCG9mrZCP9TkC9YcrRyvP9lezGvFKZRz0SjR6VyEZOdTyIpamAV4DbPJKzyxfqusAaZyJoQKdgJ9Bz1kjhyRKcC34DrqH__GJ19K6Agk-41HmEO8JBepdlib0IaUKCu4/s320/IMG_1270.JPG" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüm kesimleri yaptıktan sonra, kesimi siyah kağıdın üstüne getirip, çizimin şablonunu çıkardım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ayracın arka tarafı olacak şekli kestikten sonra arkasına yapıştırdım ve beyaz kalan kenar ve boşlukları siyah asetat kalemiyle boyadım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hayaletlerin ve Pac-man'ın gözlerini de aynı kalemle boyayıp, şekillerin kenarından geçtim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak siyah zemine yazmak için üretilen kalemlerden sarı olanı ile Pac-man ve hayaletler arasına minik sarı yemler yerleştirdim. </div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
veee...........ta daaa!!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQn8SsnWC1Gs1NJBhr0-f3SIC5_dCqV0iEVXCiAL1qxZT3j1TnEQIM6u-eAItkOY5r2E7GgaIDPyp9Btwn0QWVMWhHtJuM9KgkjPG0uSIf7646WXOMhJH5scWK9t26WZgSKizq73Tcyjo/s1600/12398442_10153774899824293_2128253323_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQn8SsnWC1Gs1NJBhr0-f3SIC5_dCqV0iEVXCiAL1qxZT3j1TnEQIM6u-eAItkOY5r2E7GgaIDPyp9Btwn0QWVMWhHtJuM9KgkjPG0uSIf7646WXOMhJH5scWK9t26WZgSKizq73Tcyjo/s400/12398442_10153774899824293_2128253323_o.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEBkHKOPYQGNhcqFMkW76cPZMRy9XiT4kq9zAXxTp_JCnA88INiImbVX1Vgrhy69cr5YDH310woPW1Gl5IB1gVsLzuAGitR7tYk5l4ojG80wjfRU4WjMEbbPpx4BLBfo4GKYFmFBT3ABE/s1600/12405047_10153774899414293_333166798_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEBkHKOPYQGNhcqFMkW76cPZMRy9XiT4kq9zAXxTp_JCnA88INiImbVX1Vgrhy69cr5YDH310woPW1Gl5IB1gVsLzuAGitR7tYk5l4ojG80wjfRU4WjMEbbPpx4BLBfo4GKYFmFBT3ABE/s320/12405047_10153774899414293_333166798_o.jpg" width="240" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu5NhacsssKN1A-Lo1uxJ5NuPWB0FYn3pi3wCNgo_plUPR2mFHYO6cI3G-xSXO9XFs9cA4XhOI94tywkPC3GcGv6pIy_1hCY9utQrvVYPLX5FPEaRFyKq0wNvLEOkuXeR1pGZWRjvHeXM/s1600/12400060_10153774899139293_223297102_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiu5NhacsssKN1A-Lo1uxJ5NuPWB0FYn3pi3wCNgo_plUPR2mFHYO6cI3G-xSXO9XFs9cA4XhOI94tywkPC3GcGv6pIy_1hCY9utQrvVYPLX5FPEaRFyKq0wNvLEOkuXeR1pGZWRjvHeXM/s320/12400060_10153774899139293_223297102_o.jpg" width="320" /></a></div>
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Madem aklınıza getirdim, bir Pac-man oynamadan bırakmam vallahi. </div>
<div style="text-align: justify;">
Linki aşağıda, iyi oyunlar efenim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="http://www.thepcmanwebsite.com/media/pacman_flash/">PAC-MAN OYNAMAK İÇİN TIKLAYINIZ :)</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://www.thepcmanwebsite.com/media/pacman_flash/"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5e_YByk4xa3rg_r-kFGm5U4wE73yW4pJ635bHd5-Xne7zHNzgCIrN1KJszTDzwPczzdsiWNDmScbOrzneiUVYsfKk2KoYRkPv2JsyaMeRRIwOeAMPXZxnnV5oqGm7RbHlCjgp-b6bbmg/s400/get+readyy.jpg" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-61171904921619920742015-12-16T09:13:00.000-08:002015-12-16T10:56:39.537-08:00KİTAP 44 # LOLITA - VLADIMIR NABOKOV , FİLM 3 # LOLITA<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvRXVNX7I1BxrrOifDCRKWeeqdP2eMMaUIonvS9D01KY2ABLdDb5rLNsakQijxVxmzmhLsnp5FF-FV5qkKePQ3oxpO7vQOCve062hwPcwWHz_u5ncBQUe8yqgZdq9mRbRNtRU_aebVHlg/s1600/IMG_1239.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="308" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvRXVNX7I1BxrrOifDCRKWeeqdP2eMMaUIonvS9D01KY2ABLdDb5rLNsakQijxVxmzmhLsnp5FF-FV5qkKePQ3oxpO7vQOCve062hwPcwWHz_u5ncBQUe8yqgZdq9mRbRNtRU_aebVHlg/s400/IMG_1239.JPG" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<b><span style="color: #3d85c6;"><br /></span></b>
<b><span style="color: #3d85c6;"> </span></b><b style="text-align: center;"><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">LOLITA</i></span></b></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i> ( LOLITA OR CONFESSIONS OF A WHITE WIDOWED MALE )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Vladimir Nabokov</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Fatih Özgüven</span></b></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>İletişim Yayınları</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>16. Baskı 2014</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Roman </span></b><br />
<b style="color: #20124d;">365 Sayfa</b><br />
<div>
</div>
</div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: center;">
<b><span style="color: #3d85c6;"> </span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #3d85c6;"> </span>''<span style="color: #3d85c6;">Lolita</span>''</b>, Rus kökenli Amerikan yazar <b><span style="color: #990000;">Vladimir Nabokov</span></b>'un 1955 yılında ilk baskısı yapılan, zaman zaman yasaklanan, sıklıkla sansürlenen kitabıdır. Yazar, daha önce roman, hikaye, şiir ve oyun gibi birçok türde eserini Rusça kaleme almış; ancak İngilizce yazmaya başlayana kadar hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Lolita da yıllar sonra Amerika'ya yerleşen yazarın, müsveddeleri yazar tarafından yakılmaktan son dakika kurtulan, İngilizce yazdığı kitaplarından biri. Takma isimle yayımlama kararından da amacını büyük ölçüde baltalamak olacağı için vazgeçen yazar, aksi halde çok pişman olacağını dile getirerek kitabına bir kez daha sahip çıkmıştır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq1nJ7caCoaTNr5rfYGSuk0qZeuTgvaGs_cjbpcOI-W_CLb1SfRrDRM4vEAJ-6snpQ4gQlg_-nCZTdfLsWEmln2h-UCfIt80jpC_1G2yH2asOzK8g2elCQYYBs70k2IwZHVQDtE5ROkdg/s1600/naBOKOV.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjq1nJ7caCoaTNr5rfYGSuk0qZeuTgvaGs_cjbpcOI-W_CLb1SfRrDRM4vEAJ-6snpQ4gQlg_-nCZTdfLsWEmln2h-UCfIt80jpC_1G2yH2asOzK8g2elCQYYBs70k2IwZHVQDtE5ROkdg/s640/naBOKOV.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yazarın kendine has akıcı üslubuyla kaleme aldığı <b><span style="color: #3d85c6;">Lolita</span></b> nam-ı diğer ''<b><span style="color: #3d85c6;">Beyaz Irktan Dul Bir Erkeğin İtirafları</span>'' </b>aslında trajikomik bir eser. Mizah tığları ile ince ince işlenen trajedinin satır aralarında okuru fazlasıyla öfkelendiren, acıma duygusu uyandıran, ağlatacak kadar üzen ve yeri geldiğinde ilginç bir şekilde güldürebilen olaylar mevcut. Konusu itibariyle döneminde fırtınalar koparan ve çok tepki çeken Lolita, herkesin kaldıramayacağı, tartışmalı bir eser olmasının yanı sıra ününü aynı zamanda yazarın üst düzeyde bir edebi metin yaratmış olmasına borçlu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap, son günlerini hapishanede geçirmiş ve yargılaması sırasında hayatını kaybeden bir mahkumun hatıralarının, vasiyeti üzerine öldükten sonra yayınlanması için gönderildiği yayıncının önsözü ile başlıyor. Önsözden öğrendiğimize göre hatıraların sahibi kendi ismi dahil birçok kişinin ismini değiştirerek kaleme alıyor. <span style="color: #351c75;"><b>Humbert Humbert</b></span> olarak kendisini adlandıran kişi, hatıralarında ''supericiği'' dediği ergenlik çağındaki kızlara olan cinsel ilgisini ve gerçek adını değiştirmeye kıyamadığı <b><span style="color: #351c75;">Dolores</span></b> <span style="color: #351c75;"><b>Haze</b></span> adlı 12 yaşındaki kıza olan hastalıklı, (Bkz. Pedofil ) sapkın takıntısını ve aralarında yaşananları anlatıyor. </div>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;"> '' Sadece bir roman olarak ele alındığında, Lolita asıl söylemek istediklerini, laf kalabalığı ile örtmeye çalışsa da okuyucuya oldukça anlaşılmaz gelecek durum ve duyguları konu edinmektedir. Doğru, eserin hiçbir yerinde tek bir açık saçık kelime yoktur: hatta çağdaşlık gereğidir diyerek en bayağı romanlarda tümen ağıza alınmayacak laflara ses çıkarmamaya koşullanan sağlıklı tutucular bile burada bu kelimelerin bulunmayışına şaşıracaklardır. ''</span></b></blockquote>
<div style="text-align: justify;">
Mr.Humbert küçüklüğünde gittikleri tatilde <b><span style="color: #351c75;">Annabel</span></b> adlı bir kızla sevgili olur. Annabel'le arasındaki ilişki kendi açısından tam yaşanamadan kızcağızın ölüm haberi gelir. Hayatı boyunca kızı o küçüklüklerindeki hali ve o haline olan tutkusu ile hatırlayan ve arzularını dinginleyemeyen Mr. Humbert'ın sapık gözü o günden sonra ergenlik çağındaki kızlardan başka bir şey görmez. Aynı zamanda yasalara karşı gelip hapise girmekten korkan Mr.Humbert , kanunlara aykırı bir şey yapmaktan olabildiğince kaçınır. Tabi kanunları, hatıralarında kendi sapkınlığınca eleştirip, okuyucusunun kendisini anlaması için çabalamaktan da vazgeçmez. Sonunda bir gün evlenir ancak karısı kendisini aldatır. Karısından boşandıktan sonra Fransa'dan ayrılarak Amerika'ya yerleşen Mr.Humbert, yakın bir arkadaşının tavsiyesi üzerine kendisi gibi orta yaşlı bir kadının kendi evindeki bir odayı kiralamaya gider. Evin hiç beğenmediği döküklüğü ve özensizliği karşısında vazgeçecekken kendisini alıkoyan şey, bahçede gördüğü an etkilendiği ve Annabel'le özdeşleştirdiği Dolores adlı kızdır. Akademisyen olduğu Fransa'da yazdığı kitaplarla dahi geçimini rahatlıkla sağlayabilen biri olarak, para sıkıntısı yaşamayan Mr.Humbert'ın eve yerleşmesinin ardından ''Lo'',''Lola'', ''Lolita'' ve ''Dolly'' olarak seslendiği küçük kızla arasında zamanla yaşanacak şeyler, basıldıktan sonra sert tepkiler alan Lolita adlı kitabın sansürlenmesine hatta yasaklanmasına neden olacaktır. Tepki gösteren çevrelerin en büyük savunması ise 12 yaşındaki bir kızın, kitaptaki gibi arzular taşıyamayacağı, bir hastalık olan pedofilik sapkınlıklara cevaz veremeyeceğidir.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlQtmB0iPO5VGtdOjGWAZLl8hJzuMOVWIcmeJ_9u5WfW1IZf-CmpVbSWBCOAi4JwlGhSyNjRIxdKC-DhmZwm21szbgDsJSPpSIxflCi6526BCw_BmCPWILPLraLr_UhXidt7VpmscVs9o/s1600/lolita+movie.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="227" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjlQtmB0iPO5VGtdOjGWAZLl8hJzuMOVWIcmeJ_9u5WfW1IZf-CmpVbSWBCOAi4JwlGhSyNjRIxdKC-DhmZwm21szbgDsJSPpSIxflCi6526BCw_BmCPWILPLraLr_UhXidt7VpmscVs9o/s400/lolita+movie.jpg" width="400" /></a></div>
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabı okurken, Nabokov gibi eşsiz bir yazarın neden böyle bir konuyu ele aldığını sürekli düşündüm durdum. Kitabın sonunda ise - Nabokov'a bu soru çokça sorulmuş olsa gerek ki -Nabokov'a ait bir son yazı ile sorumun cevabıyla karşılaşınca çok şaşırdım.</div>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">'' Edebiyat öğretimiyle uğraşanlar, 'Yazarın amacı nedir?' ya da daha kötüsü 'Bu herif ne söylemek istiyor?' gibi sorunlar yaratmaya pek yatkındırlar. Doğrusu, ben, bir kitap üzerinde çalışmaya başladığında o kitaptan bir an önce kurtulmaktan başka amacı olmayan yazarlardan biri olmak durumundayım... ''</span></b></blockquote>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-weight: bold;">'' Lolita'nın başında yararlandığım kimi teknikler ( Humbert'ın güncesi örneğin ) ilk okuyucularımdan kimilerini bunun açık saçık bir kitap olduğunu düşünme yanlışına götürdü. Erotik sahnelerin gitgide yoğunlaşarak art arda dizilmesini beklediler. Bu sahnelerin arkası kesildiğinde, okuyucu da kesildi, sıkıldı, kendini aldatılmış hissetti...</span><b><span style="color: #990000;">''</span></b></blockquote>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">'' Kimi sevgili okuyucular da kendilerine öğretmediği için Lolita'yı anlamsız bulacaklardır. Ben ne didaktik edebiyat yazarıyım, ne de edebiyatın okuruyum; kaldı ki John Ray'ın öne sürdüğünün aksine, Lolita yedeğinde ahlaki ders getiren bir kitap değildir. Benim için bir sanat eseri, kabaca 'estetik mutluluk' diyebileceğim şeyi sağladığı sürece varolur. ''</span></b></blockquote>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">'' Öte yandan, yarattığım Humbert bir yabancı ve anarşisttir, supericikleri bir yana, daha birçok konuda onunla aynı düşünceleri paylaşmıyorum. ''</span></b></blockquote>
<div style="text-align: justify;">
diyor yazar. Ancak ben Nabokov'un ortaya koyduğu eserinin kendi söylemleri doğrultusunda, kendisiyle çeliştiğini düşünüyorum. Öncelikle yukarıda okuduğunuz üzere yazar kitabı yazarken ahlaki kaygısı olmadığını, sadece sanatsal bir kaygı taşıdığını belirtiyor. O halde kitabın arka kapağında da yer alan <b><span style="color: #990000;">Edmund Wilson</span></b> adlı arkadaşına yazdığı şu satırlar ne anlama geliyor?</div>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">'' Lolita'yı okumaya karar verdiğinde, lütfen onun son derece ahlaki bir kitap olduğunu unutma. ''</span></b></blockquote>
<div style="text-align: justify;">
Bir diğer husus ise yazarın <b><span style="color: #990000;"><i>'' Simgelerden ve alegoriden nefret ettiğimi ( bu kısmen Freud'cu efsunlara olan eski düşmanlığımdan, kısmen de edebi mitosçularla toplumbilimcileerin devşirdikleri genellemelerden nefret etmemden ileri geliyor.)....''</i></span></b> ifadesi. Lolita adlı kitabın kurgusundaki Annabel ve Dolores dinamiklerinin, Freud'un libido kavramı çerçevesinde bastırılan bir cinsel duygunun nevroza dönüşmesi hali olduğu ve yazarın tavrıyla çeliştiği aşikar. Şimdi yazar kendi deyimiyle ''Freud'cu efsunlar''a nasıl bir düşmanlık besliyor ki aynı efsunları kendi eserinin temel dayanağı olarak sunuyor? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuqBFPxuUVdoGPbmxZ8sleUoGg88W1YQfUkBxxcRT9aRMUS0wMkxkWr-FXzJBYGw6-JLiekXzNNGNVGby8r02udc9CVbXejx48HZn6swW9dVKGFpYLjJq0v85OJUaAbATh3i3_A9MsSck/s1600/film.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuqBFPxuUVdoGPbmxZ8sleUoGg88W1YQfUkBxxcRT9aRMUS0wMkxkWr-FXzJBYGw6-JLiekXzNNGNVGby8r02udc9CVbXejx48HZn6swW9dVKGFpYLjJq0v85OJUaAbATh3i3_A9MsSck/s200/film.jpg" width="148" /></a> Kitabın 1962 yılında <b><span style="color: #990000;">Stanley Kubrick</span></b> ve 1997 yılında <span style="color: #990000;"><b>Adrian Lyne</b></span> tarafından yönetilen 2 ayrı filmi mevcut. Ben 1997, Adrian Lyne yapımını izledim. Filmin Mr. Humbert'tan tutun Lolita'ya kadar beyaz perdeye aktarması zor tüm karakterleri ve olayları, kitaptan uyarlama bir film olduğu ve birçok duygu, düşünce ve verinin uyarlama esnasında kaybolduğu düşünülürse, tüm bu olumsuzluklara karşın gayet başarılı şekilde izleyiciye yansıttığını söyleyebilirim. Mr.Humbert'ı <b><span style="color: #990000;">Jeremy Irons</span></b>'un, <span style="color: #990000;">Dollores Haze</span>'ı <b><span style="color: #990000;">Dominique Swain</span></b>'in canlandırdığı film<span style="color: #38761d;"><b> Imdb</b></span>'de 6,9 puan almış. Ben oyuncuların rol kabiliyetlerini, kitaptaki etkiyi ete kemiğe bürünerek yaşatabilme konusunda çok başarılı buldum. Eseri pekiştirmek amacıyla kitabı okuduktan sonra filmi izlemenizi tavsiye ederim. Keyifli seyirler ve okumalar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-80420920971025032502015-12-14T15:36:00.000-08:002015-12-14T20:18:01.670-08:00KİTAP 43 # TÜRK BİLİMKURGU ÖYKÜLERİ 1 - REFİK HALİT KARAY / BÜLENT KAYRAN / ÖZLEM ALPİN ve DİĞERLERİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfWs3pZRNoHFB8wuv2ueuJBsxzTyWADyZU550OpozGq5ZsWibjfPJC8SMViwDG5npQWD-EgJMF7obBuVrIlBUKEhMH4zW5vj6YG4VmI6FbeFWvO4d_QYYPVSg7eWQSWK1Xm4ObuKkudMU/s1600/IMG_1226.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="338" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhfWs3pZRNoHFB8wuv2ueuJBsxzTyWADyZU550OpozGq5ZsWibjfPJC8SMViwDG5npQWD-EgJMF7obBuVrIlBUKEhMH4zW5vj6YG4VmI6FbeFWvO4d_QYYPVSg7eWQSWK1Xm4ObuKkudMU/s400/IMG_1226.JPG" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>TÜRK BİLİMKURGU ÖYKÜLERİ 1</i></b></span></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><span style="color: #20124d; font-size: medium;">Refik Halit Karay / </span></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Bülent Kayran /</span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Özlem Alpin / </span></span></b><br />
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="color: #20124d; font-size: large;">Coşkun Hepyonar / </span><span style="color: #20124d; font-size: large;">İmren Mutlu / </span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Ayşegül Engin</span></span></b><br />
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="color: #20124d; font-size: medium;"><span style="background-color: white;">Cüneyt Uçman / </span></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Eren Sezen / </span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Gurur Ası</span></span></b><br />
<b><span style="font-family: inherit; font-size: large;"><span style="color: #20124d; font-size: medium;"><span style="background-color: white;">M. Ömer Nayır / </span></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Cüneyt Gültekin</span><span style="color: #20124d; font-size: large;"> / Alkın Güngör</span></span></b></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>İm Yayın Tasarım</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Bilim Kurgu / Fantastik / Öykü</span></b><br />
<b style="color: #20124d;">228 sayfa</b></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Türkiye'de bilim kurgu okur sayısını, kaliteli bilim kurgu eserlerini okurlarına sunarak arttırmak amacıyla<b><span style="color: #a64d79;"> İm Yayın Tasarım</span></b>'ı kuran, aynı zamanda kendileri de birer bilim kurgu yazarı olan <b><span style="color: #990000;">Hakan Alpin</span></b> ve <b><span style="color: #990000;">Özlem Alpin </span></b>çiftinin, Türk Bilim Kurgu yazınındaki büyük boşluğu az da olsa doldurmak amacıyla derlediği eserin maalesef devamı gelmemiş. İsminden de anlayacağınız gibi bir mini külliyat oluşturmak için çıkılan yolda, düşündüğüm kadarıyla okurlar gereken ilgiyi göstermemiş olsa gerek ki kitap; ''<b><span style="color: #3d85c6;">Türk Bilimkurgu Öyküleri 1</span></b>'' olarak kalma kadersizliğine mahkum olmuş.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Öncelikle gerek ekonomik sıkıntılar gerek yaşamın getirdiği bezdirici yorgunluk dolayısıyla kitaptan ve okumaktan gittikçe uzaklaşan insanımıza yeni ve alternatif dünyalar sunarak bir soluk aldırmak için çaba harcayan Alpin çiftini samimiyetleri ve kısıtlı imkanlara rağmen gösterdikleri özveri için tebrik etmek istiyorum. Bilim kurgu okurlarının gün geçtikçe sayılarının katlanarak artmasında önemli emekleri olduğu yadsınamaz bir gerçek.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımızda <b><span style="color: #990000;">Özlem Alpin</span></b> de dahil olmak üzere, 12 yazarın 12 bilim kurgu öyküsü yer alıyor. İlk öykümüz, edebiyatımızda da ilk bilim kurgu eseri olma özelliği gösteren ''<b><span style="color: #3d85c6;">Hülya Bu Ya</span></b>'' adlı <b><span style="color: #990000;">Refik Halit Karay</span></b>'a ait öykü. Öykü hakkında detaylı bilgiyi aşağıda bulacaksınız. Ancak ben kitapta özellikle bir öyküye değinmek istiyorum. Kitabın aynı zamanda en uzun öyküsü olan ''<b><span style="color: #3d85c6;">Gökruhu</span></b>'' ; <b><span style="color: #6aa84f;">siberpunk (cyberpunk)</span></b> türündeki eserlerin şu ana kadar okuduğum kadarıyla en dumura uğratıcı, en yaratıcı ve özgün örneklerinden biriydi. Yani şu an bestseller olmuş, filmi çekilmiş ve çekilmeye devam edilen birçok eserden kurgu, heyecan, gerilim, hayal gücü ve yaratıcılık bakımından eksiği yok, fazlası var. Siber dünyaya çok farklı ve 'Vay beh!' dedirttirecek bir bakış açısı getiren bu öyküyü mutlaka okumanız lazım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Sonra biz neden bilim kurgu eseri üretemiyoruz demeyelim lütfen, üretiyoruz abi, ama ne kadar verimli tüketiyoruz? Biraz da bunu sormak lazım. Şahsen ben sordum ve yazarı <b><span style="color: #cc0000;">Bülent Kayran</span></b> hakkında, yüce google'da bir arama yaptım. Maalesef tek kapsamlı ulaşabildiğim yazı, benim gibi eserin hak ettiği ilgiyi görememesinden üzüntü duymuş birinin, eseri ölümsüzleştirmek adına ekşi sözlüğe anıt mahiyetinde girdiği <a href="https://eksisozluk.com/gokruhu--4841513">enrtysi </a>oldu. Buradan da yazarın twitter adresine girdim, paylaşımlarında ''Kayıp Rıhtım''da Mit tarafından yazılmış, <b><span style="color: #6aa84f;">Hugo Ödülleri</span></b>'nin içine düştüğü içler acısı durumu gözler önüne süren über detaylı <a href="http://www.kayiprihtim.org/portal/inceleme/canlar-hugo-odulleri-icin-mi-caliyor/">'' Çanlar Hugo Ödülleri İçin Mi Çalıyor ''</a> yazısını buldum, sabaha doğru saat 5'e gelirken okumaya daldığım bu yazı iyice tuz biber oldu, bir dertlendim ki sormayın. Hay arı sokasıca ellerim. Uzattım yine konuyu dimi? Neyse demem o ki yazarın ilk ve son eseri, türün en güzel örneklerinden biri olmuş. Yazar, daha birçok mucizeler yaratabilecekken artık şevki nasıl ve kim tarafından kırıldıysa kırılmış ve yazılarının arkası gelmemiş. Türkiye için bir ayıp, biz okurlar içinse büyük bir kayıp.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcLrNrsW1w5WnlU9otW_bmn261FverUIV_yKk31c68mwh413F7G3iCUAdQKrcYUqdp_fFayMJySld9YG8Y0lTQ6oIQKt6P9p4OADzeDzmy1VBueldBGqa6zImIBT8rIOV0PcrUIKkqa4g/s1600/IMG_1232.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="275" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcLrNrsW1w5WnlU9otW_bmn261FverUIV_yKk31c68mwh413F7G3iCUAdQKrcYUqdp_fFayMJySld9YG8Y0lTQ6oIQKt6P9p4OADzeDzmy1VBueldBGqa6zImIBT8rIOV0PcrUIKkqa4g/s400/IMG_1232.JPG" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İm Yayın Tasarım'a ait elimde bulunan kitaplar. Bastıkları kitaplar arasında Hugo Gernsback, Edgar Allan Poe gibi yazarlara ait kitaplar da var.</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<b style="color: #990000;"> </b>İzninizle<b style="color: #990000;"> Refik Halit Karay</b>'a ait, ilk Türk Bilim kurgu eseri ''<b><span style="color: #3d85c6;">Hülya Bu Ya</span></b>'' adlı öyküye de değinmek istiyorum. Refik Halit Karay'ın, İstanbul yerine Ankara'nın başkent yapılmasını, 1921 yılının Ankara'sının fakirliğini, gelişmemişliğini ve dönemin milletvekillerini eleştirme amacıyla ironik dille yazdığı öykü, bir anda bilim kurgusal bir eser olup çıkıvermiş. Kurguda; yurt dışında yapılan dedikodularla Ankara'nın bayındırlığı ve medeniyeti göklere çıkarılmıştır. Olayı bize aktaran kişi ise, övgülerin abartısız ve gerçek olup olmadığını merak eden ve merakını gidermek için Ankara hakkında çıkan yazıları ilgiyle takip eden birisidir. Bu kişi en sonunda, Ankara'yı gezmiş, görmüş bir Amerikalı gezginin, Amerikanın ünlü New Chikago dergisinde yayımlanan ve kendisini konu hakkında tatmin edecek makalesine rastlar. Makaleden edindiği izlenimler sonucu vardığı kanaat ise; Ankara'nın bildiklerinden de üstün, anlatılanlardan da parlak olduğudur. Seyahatine dair detayları ve bilgileri makale olarak okurlarla paylaşan Amerikalı gezginin adı ise gerçekten çok yaratıcı: Mr. Con Hülya. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Dönemin aksettirilen Ankara'sı <span style="color: #990000; font-weight: bold;">Arthur C. Clark</span>'a, <b><span style="color: #990000;">H.G. Wells</span></b>'e taş çıkaracak nitelikte. Şehirde araç trafiği denilen bir kabus yok, zira yollar sizi istediğiniz yere kadar bırakıyor, gece kavramının olmadığı şehirde üstün mühendislik yaratıcılığı ile gündüz güneşin bir kısmı muhafaza edilen ışığı, gece yansıtma yoluyla Ankara'yı sonsuz aydınlık döngüsüne sokuyor. Şehire yağacak yağmur taneleri, büyük bir arsızlık ve hainlikle, sizi şemsiye almayı unuttuğunuz bir günde sırılsıklam faka bastıramadan özel bir makineyle daha havadayken yakalanıyor ve su ihtiyacını karşılamak üzere ilgili birimlere aktarılıyor. Hatta sert esen rüzgarlar bile onlardan daha sert esecek başka rüzgarların karşılarına çıkartılması suretiyle geri püskürtülüyor. Ankara'da mevsim de kalmamıştır artık, birtakım makineler aracılığıyla atmosferde daimi bir sıcaklık elde edilmiştir, yer altındaki kaloriferlerle de toprak ısıtılmaktadır. Ne kar var ne kış, oh mis! Yenilikler bunlarla da sınırlı değildir, hava boruları ile bir nevi ışınlanma teknolojisi geliştirilmiş, acil işleri olanlar için bu yolla birçok yere hızlı ulaşım sağlanmıştır, yeter ki sizi tazyikleyecek hava deliğine girin yeter.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Malum yazdığı birçok eleştiri yazısı nedeniyle mahlası ''<b><span style="color: #6aa84f;">Kirpi</span></b>'' olan Refik Halit Karay, bu öyküsünde de kaleminin keskin sivriliğini törpüleme gereği duymamış. Vermiş veriştirmiş. Eleştirdiği olumsuzlukların giderilmesi halinde de güncelleme yaparak bu yeniliği ekleyecek kadar da dürüstlüğünü korumuş. Yazarın çok beğendiğim '<b><span style="color: #3d85c6;">Hülya Bu Ya</span></b>' öyküsünü bu kitap dışında yazarın ''<b><span style="color: #3d85c6;">Ago Paşa'nın Hatıratı</span></b>'' isimli kitabında da bulabilirsiniz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf1Sr2y6q1oVt_ejpzgnfdJ7wHwaUMYGDJRZ9zd8FEhQ4RniNfpOpvGh_pPmLG6Ot7p4bTivV8RIAfh4TLrXFu2xSiK_wDclAlblOCaKVINpnnxDmN9_88HujgBapZ8NiaUaffFnRsWj4/s1600/refik+halit+karay.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgf1Sr2y6q1oVt_ejpzgnfdJ7wHwaUMYGDJRZ9zd8FEhQ4RniNfpOpvGh_pPmLG6Ot7p4bTivV8RIAfh4TLrXFu2xSiK_wDclAlblOCaKVINpnnxDmN9_88HujgBapZ8NiaUaffFnRsWj4/s400/refik+halit+karay.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Refik Halit Karay</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımızdaki diğer öyküler fantastik, bilim kurgu karışımıydı. Hatta bazıları salt fantastikti. Benim en sevdiğim yukarıda açıkladığım iki öyküydü. Diğerleri vasatın üstünde öykülerdi. Ha <b><span style="color: #990000;">Isaac Asimov</span></b>'un ''<b><span style="color: #3d85c6;">Sonsuzluğun Sonu</span></b>'' adlı kitabında yer alan ''<span style="color: #990000;"><b>Robot Daneel</b></span>''in gelecekten ülkemize geldiği, bir radyo programının konuğu olarak Türkiye'de neden bilim kurgu yok sorusunu sıkı bir biçimde cevapladığı öykü de verdiği mesaj yönünden başarılıydı. Peki Robot Daneel'in bize verdiği mesaj neydi biliyor musunuz? </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<blockquote class="tr_bq" style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #cc0000;">'' Evet Türkiye'de bilim yok ki kurgusu olsun. Ancak kurgusu olmayan, hayal gücü olmayan bir yerde de Jules Verne'nin ''Denizler Altında 20.000 Fersah''ındaki denizaltı ''Nautilus''un bilim tarafından üretilmesi de beklenmemelidir.'' </span></b></blockquote>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-34761367469891877542015-12-07T16:30:00.001-08:002015-12-07T17:05:29.518-08:00KİTAP 42 # KRAL FARE - CHINA MIEVILLE<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_oGhrAjhXkYNhtRhemMziw-Cx0fI2IuJ58lmuj3elzNCn5gbGPE2AI9loum3N4RLBPjmQzOSc-hHwfXTWSbuTu9vDUM79gfEkuwOYN9DruB_m3AFGQ024ZRmkWQj8giCQE891UoIdRs8/s1600/IMG_1209.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_oGhrAjhXkYNhtRhemMziw-Cx0fI2IuJ58lmuj3elzNCn5gbGPE2AI9loum3N4RLBPjmQzOSc-hHwfXTWSbuTu9vDUM79gfEkuwOYN9DruB_m3AFGQ024ZRmkWQj8giCQE891UoIdRs8/s400/IMG_1209.JPG" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;"><br /></i></span></b>
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">KRAL FARE</i></span></b></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i> ( KING RAT )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">China Mieville</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Güler Siper</span></b></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span>
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Yordam Kitap </b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>1. Baskı 2009</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Fantastik / Roman / Gotik / Korku / Polisiye / Tuhaf Kurgu</span></b><br />
<b style="color: #20124d;">320 Sayfa</b><br />
<div>
</div>
</div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #3d85c6;">Kral Fare</span></b>, İngiliz yazar <b><span style="color: #990000;"><a href="https://en.wikipedia.org/wiki/China_Mi%C3%A9ville">China Mieville</a></span></b>'nin 1999 yılında çıkan ilk romanı. Yazarın edebiyat çevresinde tanınmasını sağlarken, Uluslararası Korku Cemiyeti ve Bram Stoker ödüllerine aday gösterilecek kadar da beğeni toplayan Kral Fare, hepimizin bildiği ''<b><span style="color: #3d85c6;">Grimm Masalları</span></b>''nda yer alan ''<b><span style="color: #741b47;">Fareli Köyün Kavalcısı</span></b>'' adlı klasik ( geleneksel ) masalın, günümüz modern dünyasının getirdiği yaklaşımları, çıkmazları ve dönüşümleri, metaforlar aracılığıyla eleştiren <u><i>karşı-devrimci masal</i></u> versiyonu. Marksist olan yazarın ilgili masalın tarihi köklerini alaşağı edip, Londra gibi metropol bir şehrin duvar arkası edilen mekanları üzerinden, modern dünyanın gerçeklerini tüm acımasızlığı ve yalın haliyle yeniden kurgulaması kendisi için şaşırılmayacak olsa da, yazarın dahil olduğu<b><span style="color: #134f5c;"> ''Tuhaf Kurgu'' (Weird Fiction)</span></b> türüne yabancı olanlar için fantastik edebiyatın gelenekselle ve günümüz modern dünyasının güttüğü politikayla bu şekilde harmanlanması, büyülü atmosfer içerisinde, metaforik öğelerle sunulması, biz okurlar için hayli beklenmedik, edebiyat dünyası için de çığır açıcı bir tazelik olsa gerek.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabımız bizi alıp, masalsı yanı gereği ummadığımız bir şekilde karanlık ve rahatsız edici bir yere götürüyor; Londra'nın arka sokaklarına, daha da beteri kanalizasyonlarının en göz görmedik, en kokuşmuş bölgelerine. Okuru tuhaf bir gerçeklikle başbaşa bırakırken, vermek istediği tüm mesajları da yer yer üstü kapalı yer yer açık bir şekilde ama her koşulda büyülü, fantastik ve tuhaf bir kurgu içerisinde veriyor. Nasıl mı?</div>
<blockquote class="tr_bq" style="clear: both; text-align: center;">
<b><span style="color: #990000;">''Sizin göremediğiniz boşlukların içinden geçer, binaların arasına sokulurum. Sizin arkanıza takılır, size öylesine yaklaşırım ki soluğumdan ensenizdeki tüyler ayağa kalkar ve siz yine de beni duymazsınız. Gözbebekleriniz büyüdüğünde göz kaslarınızın sesini duyabilirim. Sizin pisliklerinizle beslenir, evlerinizde yaşar, yatağınızın altında uyurum ve ben istemezsem ruhunuz duymaz.''</span></b></blockquote>
<div style="text-align: justify;">
Romanımızın kahramanı <b><span style="color: #990000;">Saul</span></b> bir gece tren yolculuğu sonrası evine dönmüş ve sıklıkla arasının açık olduğu babasının oturduğu odaya 'yine bir sıkıntı çıkar gece gece, en iyisi mi hiç bulaşmayayım' diyerek uğramadan kendi odasına yönelmiştir. Ancak eve ayak bastığında evin normalden soğuk olduğunu, bir şeylerin ters gittiğini fark etmiş, salonda çalışan televizyonun '' Sorun mu? Ne sorunu hayat güzel, her şey güzel, gel sana eğlenceli bir program açayım, insanların birbirleriyle acımasızca ve saygısızca tartıştıklarından? Bir güzel rahatlarsın. Aa beğenmedin mi? Gel gel, sana kimin araba parasına kıyafet alıp birbirlerini çirkin buldukları o eğlenceli programlardan birini açayım? '' vurdumduymazlığı ve unutkanlığı aşılayan sesi ile rahatlayıp, çekildiği odasında derin bir uykuya dalmıştır. Ta ki gece yarısı bir gürültü ile uyanıp kapının sertçe dövüldüğünü anlayana kadar. Gelenler ise polislerdir. Daha ne olduğunu anlayamadan yaka paça edilip götürüldüğü emniyette, polisin kendisini itham ettiği suç ile Saul, başına gelecek felaketlerin ilk basamağını tırmandığını dehşetle anlar. Suçu; babasını camdan atarak öldürmektir. Olanlara hiçbir anlam veremeyen Saul, üzüntüsünü bile yaşayamadan dertop edilmiş halde hücreye kapatılır. Kapatıldığı hücreden tek kurtuluşu ve kendisini baba katili ithamından aklamanın tek yolu hücreye kimseye varlığını belli etmeden giren gölge olacaktır. Gölgelikten çıkıp cisime bürünerek görünür hale gelen bu yaratık ise <b><span style="color: #990000;">Kral Fare</span></b>'dir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kral Fare, Saul'un babasını öldüren katili tanıdığını, Saul'u hücreden kurtaracağını dahası katili bulmasında yardım edeceğini söyler. Tabiki yardımının bir nedeni vardır; bu şok edici neden daha sonra aydınlığa kavuşacaktır. Saul hayatını, kimliğini sorgulayacağı hatta kendi varlığı ve sevdiklerinin varlığını korumak için mücadele etmek zorunda kalacağı bir kabusa çoktan itilmiştir ve düştüğü yer ise yükselmesi için tek şansı olacak olan kanalizasyon çukurlarıdır. Tıpkı her gün kurtulmak, aynı zamanda da kazanmak için mücadele ettiğimiz kendi çukurlarımız gibi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Polisiyenin de hakim olduğu kitap, her an merak seviyemizi üst düzeyde tutarken, şaşırtacak gerçeklere, inanılmaz göndermelere ve büyüleyici bir atmosfere ev sahipliği yapıyor. Yazarın kalemi akıcı olduğu kadar, Fareli Köyün Kavalcısı gibi okurları kendi peşine takıp, sorgusuzca sürükleyen bir çekicilikte. Grimm Masalları'nın birçoğunun çocuklara anlatılamayacak ürkünçlükte ve gaddarlıkta olduğunu düşünen, bilinç dışına kişiliğin oluşumunda olumsuz birçok öğe aşıladığına inanan biri olarak; Kral Fare gibi korkunun, iğrençliğin, kokuşmuşluğun, ötekileştirilmişliğin, yabancılaştırılmışlığın son derece bariz olduğu fantastik bir esere, en uygun masallardan biri konu olarak seçilmiş. Yazarın ilk okuduğum, bir kez tadına bakınca bağımlılık yapan Kral Fare adlı kitabı son olmayacak ve edebiyatın nevi çeşnilerine sahip diğer eserleri de teker teker masamda yenilmek üzere yerlerini alacak. Immm..</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBHhonWmGoDp7HHTPM9sTUpBLToW_B0t7w7-EfC5JLBjn-eRPrrE5pzHK-rq3B3wpCxncKaNJrzb2iC3LFwfOeVfojaq0INGVwR7p4hF1ssMb1YCEuJV7Bm9XtIIyrROngjVqk2iH8X6E/s1600/erdil+ya%25C5%259Faro%25C4%259Flu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="305" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBHhonWmGoDp7HHTPM9sTUpBLToW_B0t7w7-EfC5JLBjn-eRPrrE5pzHK-rq3B3wpCxncKaNJrzb2iC3LFwfOeVfojaq0INGVwR7p4hF1ssMb1YCEuJV7Bm9XtIIyrROngjVqk2iH8X6E/s400/erdil+ya%25C5%259Faro%25C4%259Flu.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br /></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-49338116824948790362015-12-05T17:20:00.000-08:002015-12-05T17:47:10.494-08:00KİTAP 41 # KARA KEDİ VE DİĞER GİZEMLİ ÖYKÜLER - EDGAR ALLAN POE<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKiOd943iX53hqp06uYbxhZLiPabmm9Frq5No-rDmVoGwXR5XWhh-idL8xvE3kaS_Xq18Wc8H6SIkvOpDtBMPfbvZNLBitCPf22mKIfekXNx05MQ7uVedrylRTKf6yZMA9zXqRaqERFlQ/s1600/IMG_1190.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="330" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgKiOd943iX53hqp06uYbxhZLiPabmm9Frq5No-rDmVoGwXR5XWhh-idL8xvE3kaS_Xq18Wc8H6SIkvOpDtBMPfbvZNLBitCPf22mKIfekXNx05MQ7uVedrylRTKf6yZMA9zXqRaqERFlQ/s400/IMG_1190.JPG" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<b style="text-align: center;"><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">KARA KEDİ VE DİĞER GİZEMLİ ÖYKÜLER</i></span></b></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Edgar Allan Poe</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Bekir Karaoğlu</span></b></span><br />
<b style="color: #20124d;"><br /></b><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Palto Yayınevi </b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>1. Baskı 2015 </b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Gotik / Korku / Gerilim / Hikaye</span></b><br />
<b style="color: #20124d;">126 Sayfa</b></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<b><span style="color: #990000;">Edgar Allan Poe</span></b>, birçok ünlü yazarı, sanatçıyı derinden etkilemiş, onlara gerek yazım gerek sanat hayatlarında ilham kaynağı olmuş; gotik, korku ve gerilim türlerinde öncü ve başarılı eserler vermiş ABD'li yazar ve şair. Hakkında <b><span style="color: #990000;">Charles Baudealaire</span></b>'in ''Çağımızın en güçlü yazarı'' dediği Poe'nun korku edebiyatının ustası <b><span style="color: #990000;">H.P. Lovecraft</span></b>'ın ilham babası olduğunu herkes bilir de iğneleyici birçok öykünün yazarı, usta kalem <b><span style="color: #990000;">Mark Twain</span></b>'le kanka olduğunu kaç kişi bilir acaba? ( Ben de geçenlerde öğrenip çok şaşırmıştım, paylaşmak istedim. )<br />
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwt9oJkiNV6FHutXy8Ic-684ZTunNrf53Kk6gvgTLDxaXGlLm5MhKF-t2nP_BMXxgcYQIPMaMBgLex8XHDuaBnH9k8Fhlm7KBscIXL8Mrj8AwpnV7ckyHv8aWb_ouHQXWhq-hpNWorr1o/s1600/IMG_1204.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwt9oJkiNV6FHutXy8Ic-684ZTunNrf53Kk6gvgTLDxaXGlLm5MhKF-t2nP_BMXxgcYQIPMaMBgLex8XHDuaBnH9k8Fhlm7KBscIXL8Mrj8AwpnV7ckyHv8aWb_ouHQXWhq-hpNWorr1o/s320/IMG_1204.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Yazarın İthaki Yayınları'ndan çıkan Tek Ciltlik Bütün Öyküleri</td></tr>
</tbody></table>
Yazara ait öykülerin toplandığı kitaplar şu an iki yayınevinden çıkmakta. Biri <b><span style="color: #990000;">İthaki Yayınları</span></b>'ndan çıkan tek ciltlik kitap, diğeri <b><span style="color: #990000;">Dost Yayınları</span></b>'ndan çıkan 3 cilt halindeki kitaplar. Öyküleri, İthaki Yayınları tarafından da bir zamanlar ciltler halinde basılmış, ancak şu an bu baskıları bulunmuyor. Benim elimde de İthaki'den çıkan tek ciltlik baskısı var. Kitabın gerek kapak, gerek genel görünüm anlamında tasarımı çok güzel olsa da kitabı okuma rahatlığı konusunda aynı olumlu yorumları yapamayacağım. Kitabın ağır olması ve yanınızda taşıma zorluğunu geçtim, kitapta dipnot namına sayfanın dibinde olması gereken tüm bilgiler kitabın en arkasında. <b><span style="color: #990000;">Edgar Allan Poe</span></b> da maşallah sürekli latince kelimeler içeren dizeler kullandığı, tarihten birilerine yahut düşünce ve kuramlara atıf yaptığı için sık sık kitabın en arkasına gitmek zorunda kalıyorsunuz. Bu işlemi, oturduğunuz yeri ağır iş makineleri gibi sarsmadan, şöyle bir titreyip kendinize gelmeden yapmanız maalesef mümkün değil. En sonunda pes edip kitabı kendi kaderine terk edip gitmemek elde değil. İşte <b><span style="color: #990000;">Palto Yayınları</span></b>'ndan çıkan muhteşem kapak tasarımına sahip ''<b><span style="color: #3d85c6;">Kara Kedi ve Diğer Gizemli Öyküler</span></b>'' adlı kitap sizi Edgar Allan Poe okuma ayrıcalığının en tepesine çıkarıyor. Hem Poe'nun okuması en zevkli öykülerinden bir derleme hazırlanmış, hem de okuduğunuz öykünün ürkütücü havasına tam olarak girmeniz için çeşitli karanlık illüstrasyonlar konulmuş. İthaki'nin aksine çevirisini de çok beğendim. Daha ne olsun?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın içerisinde <b><span style="color: #3d85c6;">Kavil</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Altın Böcek</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Kayalık Dağlarında Bir Öykü</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Bir Şişede Bulunan Elyazması</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Doktor Tarr ve Profesör Fether Yöntemi</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Çığırtkan Yürek</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Metzengerstein</span></b>, <b><span style="color: #3d85c6;">Kızıl Ölümün Maskesi </span></b>ve <b><span style="color: #3d85c6;">Kara Kedi</span></b> olmak üzere 10 öykü mevcut. Her biri tüyler ürperten 10 öyküden en rahatsız edici, insanı çılgınlık seviyesine getiren, aklın sınırlarını zorladığı kadar okuru içerdiği zeka ile de kendisine hayran bıraktıracak öyküler; Altın Böcek, Doktor Tarr ve Profesör Fether Yöntemi, Çığırtkan Yürek, Kızıl Ölümün Maskesi ve Kara Kedi'ydi. ( ee geriye ne kaldı? Hepsini saydım zaten. Lütfen rica ediicim hoşgörün! Sonuçta her yazar bir Edgar Allan Poe değil. Ve biz de her kitaba böyle hayran olmuyoruz. )<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFqtdcfWpRZjeKpELYjInBu4VgdqV3Xr4TsoUiSF39vt_jkyg3nRKJFelcFF3SXJlaxqtCrlvxIHjgQ3XbvpocfjjtKNhkl4Z0lzbbu4VjTCN72W4HcCmWu81daYmvojrt4jiVKA3zVhA/s1600/book.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjFqtdcfWpRZjeKpELYjInBu4VgdqV3Xr4TsoUiSF39vt_jkyg3nRKJFelcFF3SXJlaxqtCrlvxIHjgQ3XbvpocfjjtKNhkl4Z0lzbbu4VjTCN72W4HcCmWu81daYmvojrt4jiVKA3zVhA/s200/book.JPG" width="145" /></a> Ağzımı açık bırakan ve dehşete kapılarak okuduğum öykülere kısaca değineyim. ( Merak etmeyin spoiler vermeyeceğim. ) <b><span style="color: #3d85c6;">Altın Böcek</span></b>'te zamanında çok zengin olan, ancak artık zenginliğini yitirmiş bir burjuvanın başından geçen tuhaf, sürükleyici, merak güdüsünü sürekli canlı tutan bir konu işleniyor. Burjuvanın talihi, avlanmak üzere gittiği bir gezide kendisine gülmüş ve karşısına, daha önce eşi benzeri görülmemiş, normal böceklerden daha büyük, altın renginde bir böcek çıkarmıştır. Bu böceğin burjuvanın delirdiğini sanmamıza neden olan bir özelliği vardır ki o da, sadece altın renginde olmayıp, altın kadar ağır olması ve altın bulma yönünde takıntı yaratmasıdır. Altın Böcek'in keşfinin ardından bir dizi gariplikler birbirini takip edecek ve burjuva, kölesi ve kendisinden yardım istediği bir arkadaşını bu esrarengiz serüvene ortak edecektir. Kısaca öykümüz, işin içine korsanların, kuru kafaların, ıssız adaların, kazmanın, küreğin dahil olduğu son derece zekice kurgulanmış bir öykü.<br />
<br />
<b><span style="color: #3d85c6;"> Doktor Tarr ve Profesör Fether Yöntemi</span></b> ise bir adamın yolculuğu sırasında bir akıl hastanesini ziyaret etmesi sonucu tanık olduğu şaşırtıcı ve son derece tuhaf olayları irdeliyor. Öyle ki adamımız, hastanenin hastalar üzerinde uyguladığı tedavi yönteminin olumlu etkisinin ününü duymuştur ve söz konusu tedavi yönteminin detaylarını, bizzat yöntemin sahibi başhekimden öğrenmek istemektedir. Başhekimse ilgili tedavi yöntemini yaşadıkları sıkıntı nedeniyle terk ettiklerini ve artık Doktor Tarr ve Profesör Fether Yöntemini benimsediklerini, akıl hastanesinde düzenlenen, ilginç konukların ve hastane çalışanlarının yer aldığı bir yemek sırasında konuğuna söyleyecektir. Yemek sırasında gerçekleşen anormallikler ve beklenmedik olaylar ise konuğun bu önemli yeni yöntemi, başına gelecek onca felaketten sonra hatırlamak üzere unutması için fazlasıyla yeterli olacaktır.<br />
<br />
<b><span style="color: #3d85c6;"> Çığırtkan Yürek</span></b>'te ise deli olmadığını iddia eden psikopatın biri, kendi odasının hemen yanındaki odada, kendi halinde yaşayan gariban ihtiyarın odasından gelen habis bir sesi her gece ölçüsüzce duymaktadır. Durmak usanmaksızın, her gece ihtiyarın odasının kapısını aralayıp, sesin kaynağını bulma çabalarını okuduğumuz adam, aradığı kaynağı bulduğunda düşünmeden kurtulmak için elinden geleni ardına koymayacak hale gelmiştir. İşte bu aşamadan sonra psikopatımız, kendi yazgısını da kendi elleriyle lanetleyecek kapıyı, bir daha hiç kapanmamak üzere açacaktır.<br />
<br />
<b><span style="color: #3d85c6;"> Kızıl Ölümün Maskesi</span></b> ve <b><span style="color: #3d85c6;">Kara Kedi</span></b>'ye de değinmek istiyorum ancak korku, gerilim, pişmanlık, kibir, vicdansızlık, intikam ve fazlasıyla da kızıllık barındıran bu iki öyküyü en iyisi mi tamamen sizlere bırakayım. Bırakayım da geceleri kabuslar görmenize sebebiyet verecek kişi ben değil de <b><span style="color: #990000;">Edgar Allan Poe</span></b> olsun. ( Nihahahaha hahha )<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8Zwyw7eK2Sjvs8bnAbCXPkHAwUo76piDdVLMw__haHfug0_grECtcX3H0Jhx1wptEZmdA2dH9eAblDGZDmtpNndOxXIv3yg97rDbYHbJoTwRW0gmruzjCLAXCfY7K27TGBx_W2_Ci8ic/s1600/edgar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="362" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8Zwyw7eK2Sjvs8bnAbCXPkHAwUo76piDdVLMw__haHfug0_grECtcX3H0Jhx1wptEZmdA2dH9eAblDGZDmtpNndOxXIv3yg97rDbYHbJoTwRW0gmruzjCLAXCfY7K27TGBx_W2_Ci8ic/s640/edgar.jpg" width="640" /></a></div>
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-28756274436427515772015-12-02T11:40:00.003-08:002015-12-02T17:53:51.168-08:00# BİR ODA DOLUSU KİTAP ALIŞVERİŞİ ( ÇILGINLIĞI )<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilF_4vORkfEKmUqnDs7iS9Oz4F5I0Za9cdiO2pB8uNie9CCHvTLAExV1w0bRb_EeGlZtLe0Y_uAhhwl4ptrrmdDtxgTlaje5KOx-e9rk-NgDqParGMY8aDUXpcBqig-Jncwz0tST-l604/s1600/IMG_1125.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" height="366" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilF_4vORkfEKmUqnDs7iS9Oz4F5I0Za9cdiO2pB8uNie9CCHvTLAExV1w0bRb_EeGlZtLe0Y_uAhhwl4ptrrmdDtxgTlaje5KOx-e9rk-NgDqParGMY8aDUXpcBqig-Jncwz0tST-l604/s640/IMG_1125.JPG" width="640" /></a><br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Merhaba arkadaşlar,</div>
<div style="text-align: justify;">
Bugün sizlerle bu ay içerisinde aldığım kitapları paylaşacağım, ayrıca kitapları olabildiğince uygun fiyata almaya çalışan biri olarak yakında bir yazı kaleme almayı planlıyorum. Söz konusu yazı içerisinde kitap sitelerinin, Ankara'daki kitapçı ve sahafların da yer aldığı, uygun fiyata kitap tedarik edebileceğiniz yerleri ve kendi yöntemlerimi içeren bir yazı olacak. Tasnif etmesi, detaylandırması ve yorumlaması külfetli bir yazı olacağı için şimdilik ilgili yazıyı taslak aşamasında bırakıyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gelelim aldığım kitaplara. Öncelikle sinemaya gitmek amacıyla Ankamall'de olduğumuz bir gün, Migros'a bir bakayım dedim ve 9.90'lık indirim kampanyasından İlber Ortaylı'nın iki kitabını tanesi 9.90'dan aldım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSa1n60KjP1bC2gtoQXAxaA44IzRhHi_sk-Hx_iWnskrQozVH7r6JH7G3hoMetpYMNvYw1u_MJr5IriGFbJ4w8wG8WDd5NCiaEINsSyxDfehnWMr2YoQtVvHrEoocqu6UwHSJD6PRa2TE/s1600/IMG_1145.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="326" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSa1n60KjP1bC2gtoQXAxaA44IzRhHi_sk-Hx_iWnskrQozVH7r6JH7G3hoMetpYMNvYw1u_MJr5IriGFbJ4w8wG8WDd5NCiaEINsSyxDfehnWMr2YoQtVvHrEoocqu6UwHSJD6PRa2TE/s640/IMG_1145.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Ankamall'e her gittiğinde D&R'a uğramayı alışkanlık haline getiren bünyem, dizginlenemez bir çekim gücüyle D&R'a artık milyonuncu kez girmemekte direnen erkek arkadaşımın elini sündürebileceği sınıra kadar sündürdü ve erkek arkadaşım da <b><span style="color: #3d85c6;">One Piece</span></b>'deki <b><span style="color: #990000;">Monkey D. Luffy</span></b> olmadığı için haliyle dayanamayarak ayak izlerimi peşi sıra takip etmek zorunda kaldı. ( Erkeklerin alışveriş çilesini, benim erkek arkadaşım kitap çilesi şeklinde yaşıyor, zavallım.) Yine bir 9.90'lık kitap kampanyasına denk geldik. Biraz ünü biraz da ''O kadar eziyet ettim bari boş çıkmayalım'' mantığıyla ''<b><span style="color: #3d85c6;">Kirpinin Zarafeti</span></b>''ni alayım dedim ve aldık.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Belki bilirsiniz Kızılay'da Karanfil Sokak'ta gece vakti işportacı arkadaşlar, yavaş yavaş uykuya çekilen geceyi şenlendirmek adına meydana çıkarlar. Bir yanda çeşitli renklerde yanan gece lambaları satan amca, bir yanda 3 tanesi 25 TL'ye hepinizin aşina olduğu fotoğrafların tablolarını satan amca, bir yanda kestane kebapçı abi, diğer yanda tok olmanıza rağmen karnınızın guruldamasına neden olan kokuların müsebbibi kokoreç ve köfteci teşkilatı... İşte bu eğlenceli ve renkli cemaatin içerisinde benim gözlerimin herdaim fıldır fıldır aradığı kadro, kitapçılar kadrosudur. Kadro dediysem yanlış anlaşılmasın, kitapçıların hepsi birbirinden bağımsız ancak benim kitaba doymayan gözümde hepsi, bütün teşkil eden bir yapı. İşte bu yapıya mensup, İkinci el kitap satan bir abiden Muazzez İlmiye Çığ'ları ve Bertolt Brecht'in kitabını tanesi 5 TL'den aldım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiF8VlEQk3U8l-Sxak9KTvVLygJ6NuNaX7eSFJGC9ao5WTlt_F6KJvL_dUrEKAvAuFzRlNX68AwbBrgL9eodj_Pw6hZKs2TTMVe3Mcl9HsvruSds5Gub_v9NCDMhFrpQ2V64Ki8oTSM9rY/s1600/IMG_1151.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="342" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiF8VlEQk3U8l-Sxak9KTvVLygJ6NuNaX7eSFJGC9ao5WTlt_F6KJvL_dUrEKAvAuFzRlNX68AwbBrgL9eodj_Pw6hZKs2TTMVe3Mcl9HsvruSds5Gub_v9NCDMhFrpQ2V64Ki8oTSM9rY/s640/IMG_1151.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bilmem bilir misiniz bir de Vefa abi var, yıllardır tezgah açıp orijinal sıfır kitapları piyasa değerinden ucuza satan, bu işi severek yapan, pazartesi sendromunu ise bizim gibi dibine kadar yaşayan bir kitap dostu. O da bu yapının demirbaşlarından biri. Kendisini henüz yakın zamanda tanıdım ama diyalog kurmak hiç zor olmadı. Kısaca kitap alırken bolca muhabbet edilebileceğiniz hoşsohbet bir abimiz. İşte muhabbetler sırasında ben de araya birkaç kitap sıkıştırıverdim. Kaç para verdiğimi tam hatırlamıyorum ama uygun fiyata aldığım konusunda garanti verebilirim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDx-t_qbxEDGV0Fx8f7gidFc_MNNMKQJ9v4UeiiBPipHXuCul52eI6HbkGy9LZ_yWnSBO-dQGp08IDJhd3n3GEqUJMMutL6EUSkJ9wZmZKCkWayXqvauQHWGSwStoOw-ZLiqOyZyBcmos/s1600/IMG_1149.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="356" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjDx-t_qbxEDGV0Fx8f7gidFc_MNNMKQJ9v4UeiiBPipHXuCul52eI6HbkGy9LZ_yWnSBO-dQGp08IDJhd3n3GEqUJMMutL6EUSkJ9wZmZKCkWayXqvauQHWGSwStoOw-ZLiqOyZyBcmos/s640/IMG_1149.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Metis Yayınları ve Ayrıntı Yayınları'nın bir kısmını Karanfil 2'de yer alan ve 1.5 ayda bir kaliteli bir yayınevi'nin kitaplarını %30 indirimle satan ''<b><span style="color: #cc0000;">Evrensel Kitabevi</span></b>''nden aldım. Ayrıntı Yayınları'ndan listemde olan birçok kitabı 'Kelepir' şeklinde satan kitabevi, bu kıyağının yanında Metis Yayınları'nı da %30 indirimle satıyor. Sayelerinde <b><span style="color: #990000;">J.G. Ballard</span></b>'ın Ayrıntı'dan çıkan tüm kitaplarına sahip oldum, hatta <b><span style="color: #3d85c6;">Süper Kent</span></b>'i Süper bir kent olan İstanbul'da bitirdim, şimdi kitap bloga yazılmayı bekliyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsaS1XIZuDrMirHAsvO1ebeMMlthTBwAO4IZgagHtxIByNg-iOGRshZcbtC0arABsx3jySO5nL_PMFzNNYLRJHhHkSb5p1vxX-ZwnVj4Ef283OUjxO4_xSohSD79mjfZzhYIsGVBhGwms/s1600/IMG_1162.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="452" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhsaS1XIZuDrMirHAsvO1ebeMMlthTBwAO4IZgagHtxIByNg-iOGRshZcbtC0arABsx3jySO5nL_PMFzNNYLRJHhHkSb5p1vxX-ZwnVj4Ef283OUjxO4_xSohSD79mjfZzhYIsGVBhGwms/s640/IMG_1162.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Cem Yayınevine ait olan <b><span style="color: #990000;">Franz Kafka</span></b> ''<b><span style="color: #3d85c6;">Bütün Öyküler</span></b>'', <b><span style="color: #990000;">Stefan Zweig</span></b> ''<b><span style="color: #3d85c6;">Seçilmiş Öyküler</span></b>'' ve <b><span style="color: #990000;">Stanislaw Lem</span></b>'leri Kitapyurdu'ndan %40 indirim ve BKM Express ile ilk defa alışveriş yapacaklar için 30 TL alışveriş üzeri alışverişe 20 TL'si iade kampanyası ile aldım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0C7vvQTu4aPq-ebzWkspj6K_09OyltDKBTKb_n0LbtIOX93MjE4SO_MD57tlMxyYqb66eWs1cWBq78a3Br0QW1KORpL5sJjFpJC35YFwnTla4X7rr2D5SzoCoorcTPiDVBjtYT8NAqME/s1600/IMG_1154.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0C7vvQTu4aPq-ebzWkspj6K_09OyltDKBTKb_n0LbtIOX93MjE4SO_MD57tlMxyYqb66eWs1cWBq78a3Br0QW1KORpL5sJjFpJC35YFwnTla4X7rr2D5SzoCoorcTPiDVBjtYT8NAqME/s400/IMG_1154.JPG" width="337" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #3d85c6;">''Cennetin Dibi'</span></b>'ni, <b><span style="color: #990000;">Gündüz Vassaf</span></b>'ın ''<b><span style="color: #3d85c6;">Cehenneme Övgü''</span></b> kitabını okuyup hayran olmam nedeniyle Aksoy Pasajı'nda en alt katta yer alan, Sahra/Arkadaş Sahaf'tan 10 TL'ye aldım. Diğer kitapların 3 tanesini bir arkadaşımdan, kalanları ise Zafer Çarşısı'ndaki çeşitli kitabevlerinden güzel indirimlerle aldım. Aralarında Dost Kitabevi'nden alınanlar da var. Genelde Dost Kitabevi'nden direkt etiket fiyatı üzerinden satılması sebebiyle dergi dışında pek kitap almıyorum ama arada indirimli kitaplar reyonunda güzel kitaplar oluyor, indirimli kitaplar genelde kapakları az da olsa zarar görmüş kitaplar; ancak internetten de aldığınızda, en az bu zararla gelen 1-2 kitap kesin olacaktır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCnOk92f3-KtM0SLck-6qeFOUYma2aUIpO6JYFANDrxtmGuUfFrXtC-L4WSKL7Qz2fWYmHueP1hGcgUqa5__Pv2JqH8FKtx8c-8D79yGNEF0hSShO4AZQfkx0QjuRuwlk6jF2gB4AvcUk/s1600/IMG_1176.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="619" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCnOk92f3-KtM0SLck-6qeFOUYma2aUIpO6JYFANDrxtmGuUfFrXtC-L4WSKL7Qz2fWYmHueP1hGcgUqa5__Pv2JqH8FKtx8c-8D79yGNEF0hSShO4AZQfkx0QjuRuwlk6jF2gB4AvcUk/s640/IMG_1176.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFCbxO6oOGYRrI2xql2J_YoGTfL6pA2sI7SXGjLdGL9yga4ddj5mqskeJqlb8MHnt3sqV9OPm7BxBYXqO1NhCuW2m4P2LrnPIBFR7xDS9-pBe_EGyVqZZo4WDlh6QT11UJyj33-ZZr_4I/s1600/IMG_1165.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="432" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFCbxO6oOGYRrI2xql2J_YoGTfL6pA2sI7SXGjLdGL9yga4ddj5mqskeJqlb8MHnt3sqV9OPm7BxBYXqO1NhCuW2m4P2LrnPIBFR7xDS9-pBe_EGyVqZZo4WDlh6QT11UJyj33-ZZr_4I/s640/IMG_1165.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOR6JXnj6Bmk9JpZCv3HafS9bivpO9WzAP67X2l8akiLXYpUcw9xd8l2H_0ooOxmrhjWKyk2T3xo8Sh3COf7vDmRJWD4l2UF-L6sSokoBQv9T-HP8ojR3EiVuh53whT_uq5TCAzw_0-eg/s1600/IMG_1158.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="356" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOR6JXnj6Bmk9JpZCv3HafS9bivpO9WzAP67X2l8akiLXYpUcw9xd8l2H_0ooOxmrhjWKyk2T3xo8Sh3COf7vDmRJWD4l2UF-L6sSokoBQv9T-HP8ojR3EiVuh53whT_uq5TCAzw_0-eg/s640/IMG_1158.JPG" width="640" /></a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAfNFVWiPLoqfkZKDkmz46PkTRilxbEEwPq7fT0calcrf7vRD0KpHqf3Z0q5P5KN5bAPY7SHaQC-eV_hMY7ISRr-KEL6RlUZY8cVmla__mkZ4oRDg5QacESW1OaNFjEQeV7de4E_atEnA/s1600/IMG_1170.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="452" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAfNFVWiPLoqfkZKDkmz46PkTRilxbEEwPq7fT0calcrf7vRD0KpHqf3Z0q5P5KN5bAPY7SHaQC-eV_hMY7ISRr-KEL6RlUZY8cVmla__mkZ4oRDg5QacESW1OaNFjEQeV7de4E_atEnA/s640/IMG_1170.JPG" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Şimdilik aldıklarım böyle, yalnız sıkıntı almakta değil okumakta. Her defasında almak için bahane yaratmak mümkün olsa da aynı şey okumak için gereken zamanı yaratma konusunda geçerli olmuyor. Yakında kitaplar evden taşacak ve ben de ailem tarafından aforoz edileceğim. Eve ellerim torba torba kitaplarla girdiğimde ailemin attıkları bakışları, ne X-Işını bakışına sahip Süperman ne de bakışlarıyla döven Kadir İnanır atabilir. Tırsıyorum yeminle. Ama kanımın son damlasına kadar da savaşmaya hazırımmm. O halde ne diyoruuuz? May the force be with me!!</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS5VBVCp_ANAEiDIpLpFcgF1qFBr5CvU564suH1AUXLQ1MiSmXhGE9PhJTQ6qakrQNmg-C-BdOrCbZheyhDcZ_KKN_9oGkrT3yb2XvMjkOZtdM8jPQBJCtjlqz9XGM-_uZgOfrnWj_0eM/s1600/sw.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS5VBVCp_ANAEiDIpLpFcgF1qFBr5CvU564suH1AUXLQ1MiSmXhGE9PhJTQ6qakrQNmg-C-BdOrCbZheyhDcZ_KKN_9oGkrT3yb2XvMjkOZtdM8jPQBJCtjlqz9XGM-_uZgOfrnWj_0eM/s320/sw.png" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<br />rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-56685330286460955752015-11-28T15:02:00.002-08:002015-11-28T15:47:20.296-08:00KİTAP 40 # DOMUZLARI TEKMELEYEN ÇOCUK - TOM BAKER<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirk1t8Jif0yfwD-0Zkr-9D9J0HjSSHLUmPTUueVFusOFH_yd_Zw_ZLB8w0dDVDf0Q-ZDcvVDZ3wmHMJyHGgCTtj1X_3WHUsOJ82PmyvaP7EVooTde9ctN9-zKvHpQjzFzL3bTelzF4IVA/s1600/IMG-20151129-WA0001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirk1t8Jif0yfwD-0Zkr-9D9J0HjSSHLUmPTUueVFusOFH_yd_Zw_ZLB8w0dDVDf0Q-ZDcvVDZ3wmHMJyHGgCTtj1X_3WHUsOJ82PmyvaP7EVooTde9ctN9-zKvHpQjzFzL3bTelzF4IVA/s400/IMG-20151129-WA0001.jpg" width="301" /></a></div>
<br /></div>
<div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">DOMUZLARI TEKMELEYEN ÇOCUK</i></span></b></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i> ( THE BOY WHO KICKED PIGS )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Tom Baker</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Oya Yalçın</span></b></span><br />
<b style="color: #20124d;"><br /></b><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Altıkırkbeş ( 6:45 ) Yayınları </b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Gotik / Roman / Hikaye</span></b><br />
<b style="color: #20124d;">120 Sayfa</b><br />
<div>
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
Gelmiş geçmiş en iyi dizilerden biri olan <b><span style="color: #3d85c6;">Doctor Who'</span></b>da 4. doktor olarak 7 yıl boyunca rol alan oyuncu <b><span style="color: #990000;">Tom Baker</span></b> toplamda iki kitap yazmış. Kitaplardan biri, aktörün otobiyografisi olan ve 1997 yılında yayınlanan ''Bu Tom Baker Da Kimdir ?'' (<b><span style="color: #3d85c6;">Who on earth is Tom Baker</span></b>?) adlı kitap, diğeri ise okumaktan büyük keyif aldığım ve az sonra izlenimimi sizlerle paylaşacağım, orijinali 1999 yılında yayınlanan, İngiliz edebiyatında ''Grostesque Masterpiece'' olarak adlandırılan ''<b><span style="color: #3d85c6;">Domuzları Tekmeleyen Çocuk</span></b>'' adlı garip, huzursuz edici bir o kadar da ilginç bir gotik eser.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYn3eAd-b95IyqhRIjGV12TF-xsB6jnpWkIjYdnsfod8fw3uP3Ahy415ISuoMoSqPwq0t0wNDCGzXiOqoivuyTefCb2SSu5SKITp8DEMwKefwsLbqH33R7hqdNXq9R07mU-4vjVqPTDd0/s1600/doctor+who.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYn3eAd-b95IyqhRIjGV12TF-xsB6jnpWkIjYdnsfod8fw3uP3Ahy415ISuoMoSqPwq0t0wNDCGzXiOqoivuyTefCb2SSu5SKITp8DEMwKefwsLbqH33R7hqdNXq9R07mU-4vjVqPTDd0/s640/doctor+who.png" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın Türkçe çevirisi, içinde kitabı kopyalamak isteyenlere karşı mizahla karışık (Belki de değildir kim bilir?) uyarıları ve lanetlerini sunmaktan çekinmeyen <b><span style="color: #990000;">Altıkırkbeş (6:45) Yayınları</span></b>na ait. Çıkardıkları kitaplara uygun bir mizah ve yayın politikası izleyen Altıkırkbeş (6:45) Yayınlarının tek kusuru çevirdikleri kitapları seçmede gösterdikleri özen ve yeterliliği, kitapların çevirisinde gösterememeleridir. Ancak çevirilerinin de zamanla oturacağından hiç şüphem yok, sıkı bir Altıkırkbeş (6:45) Yayınları okuyucusu olarak beklentimi en üst düzeyde tutmaktan çekinmek istemiyorum, biz okurlarını hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2-OGNpU_Jy_EIHORllmNWVFoep4bLqVgS2hV1SGDnp3AaJo8JHtPkxvPlp_TuBsjFcd01VMxFnLW9O2GwF5mz3C1zGjAd84niTQHhBtwdKFkeEIJgigLKQlqfRPnBmGMkb_GHOGz1eMA/s1600/robert.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2-OGNpU_Jy_EIHORllmNWVFoep4bLqVgS2hV1SGDnp3AaJo8JHtPkxvPlp_TuBsjFcd01VMxFnLW9O2GwF5mz3C1zGjAd84niTQHhBtwdKFkeEIJgigLKQlqfRPnBmGMkb_GHOGz1eMA/s200/robert.jpg" width="193" /></a> Kitap, kahramanımız <b><span style="color: #990000;">Robert Caligari</span></b>'nin o gün öleceği gün olduğunu söyleyerek başlıyor. Robert; annesi ve kız kardeşiyle birlikte yaşayan, bilgili olduğunu düşünen yetişkinler tarafından ''toplum düzenine aykırı'' olarak nitelendirilen 13 yaşında bir çocuktur. Yazar da bizi en başta Robert'ın bir canavar olduğu konusunda uyarıyor; yazdığı hikayenin yaşanan bir gerçek ve kendisinin yaşananları yazmak zorunda olduğunu, okumaya karar verenlere ise şimdiden şans dilediğini belirtiyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Robert günlerini genelde Vampir Çıkmazı 7A'da yer alan evinde yerel gazetenin seri ilan sayfalarını okumakla ve yapacağı kötülükleri düşünmekle geçiren bir çocuk. Ana başlıkları sevmeyen ve hepsini birbirinin tekrarı olarak gören Robert, seri ilanları okumak suretiyle insanların akıllarından ne geçtiğini de anlayabilecek kurnazlıkta. Keza mahalle sakinleri de pek aklı selim değiller, Robert'ı toplum düzenine aykırı gördükleri kadar, yaptığı aykırılıkları da bir köşede keyif alarak izlemektedirler.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzCBJc9e5oHye6CD1Vyrp6uQPo0W42tqiM20R4CXBzo29O-ug-yK1OTzVKv-ekA62CsGOagRj1jR2ocTRrZXtnIAYxWcrWSQBfWyHhOyWHOH5hdNh4nHnGO6ZvrpzK8naiy4vsJx7ZO9g/s1600/kicked.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="195" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzCBJc9e5oHye6CD1Vyrp6uQPo0W42tqiM20R4CXBzo29O-ug-yK1OTzVKv-ekA62CsGOagRj1jR2ocTRrZXtnIAYxWcrWSQBfWyHhOyWHOH5hdNh4nHnGO6ZvrpzK8naiy4vsJx7ZO9g/s200/kicked.jpg" width="200" /></a> Robert'ın bazı yönleriyle acayip olduğu küçüklükten bellidir, öyle ki küçükken yapmayı en sevdiği şey, evde kimse olmadığı zamanlar kız kardeşi Nerys'in Travor adındaki domuz şekilli para kumbarasına bütün gücüyle tekmeyi basıp, onu etrafta uçuşurken görebilme zevkini tatmak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Domuz tekmelemenin Robert için takıntı haline gelmesi uzun sürmez, nerede bir domuz veya domuzla alakalı bir şey görse mesela bir domuz pastırması ya da domuz etli bir sandviç, içinde ona tekmeyi basma isteği kaynamaya başlar.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Bir gün içindeki domuz tekmeleme isteğini, başına gelen talihsiz bir olay nedeniyle kaybeden Robert'ın içindeki nefreti bir yere yönlendirmesi gerekir ve bu nefretten nasibini alacak canlı ise insan olacaktır. İnsanlardan aslında hiç de hoşlanmadığını o gün fark eden Robert, insanların tiksindiği fareler, domuzlar, hamamböcekleri gibi tüm canlıların intikamını almak üzere insanlığa karşı eylem planını hazırlarken aslında kendi hazırladığı feci sona yürümektedir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap gayet eğlenceli, yeri geldiğinde mide bulandırıcı, bir o kadar da psikopatlık, vahşet ve acımasızlıkla dolu. <b><span style="color: #990000;">David Robert</span></b>'ın illüstrasyonlarıyla görsel bir şenlik yaşatan kitapta, yedi ölümcül günah, İsa'nın ''Son Akşam Yemeği''ndeki 12 havari vs. olmak üzere Hristiyanlığa yapılan göndermeler birtakım metaforlar aracılığıyla sunulmuş. Kısaca elinize aldığınızda bir saatte bitirebileceğiniz, bitirdiğinizde iğrençlik, absürtlük, eğlence adına ne varsa kendinizi fazlasıyla doymuş hissedeceğiniz rahatsız edici bir kitap. Okumakta ısrar edenlere ben de kendi adıma şimdiden şans dilerim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Son olarak kitap İngiltere'de tiyatro eserine dönüştürülerek sahneye aktarılmıştır. Aşağıya ilgili oyunun tanıtımını içeren videoyu bırakıyorum. Gayet keyifli ve eğlenceli bir oyuna benziyor, Türkiye'de de sahnelense ne iyi olurdu değil mi ama?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
Herkese keyifli okumalar dilerim.<br />
<br />
<div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/CX3rNxjjiJ8/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/CX3rNxjjiJ8?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<span style="background-color: white; color: #252525; font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.4px;"> </span></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-29175731702231464212015-11-27T10:24:00.000-08:002015-11-27T11:08:27.127-08:00KİTAP 39 # FRANKENSTEIN'IN LANETİ - GIOVANNI SCOGNAMILLO<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfL8LwHma42ckjnqlLBDOGNCIdWQHLGbCuTp7fDMxApuRSh0KsJIGdI7D0m9KI4AzaOIDXhU0S8c-WrrV_YwNDLEbRnSIOSv9J4q0frnsYjreEd564xRCGSi5_E_JaY_mpWkhXmClSbjQ/s1600/IMG_1078.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfL8LwHma42ckjnqlLBDOGNCIdWQHLGbCuTp7fDMxApuRSh0KsJIGdI7D0m9KI4AzaOIDXhU0S8c-WrrV_YwNDLEbRnSIOSv9J4q0frnsYjreEd564xRCGSi5_E_JaY_mpWkhXmClSbjQ/s400/IMG_1078.JPG" width="347" /></a></div>
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;"><br /></i></span></b>
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">FRANKENSTEIN'IN LANETİ</i></span></b></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Giovanni Scognamillo</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<b style="color: #20124d;"><br /></b><b style="color: #20124d;">Bilge Karınca Yayınları</b></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;"><br /></span></b><b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Korku / Roman / Novella</span></b><br />
<b style="color: #20124d;"><br /></b><b style="color: #20124d;">174 Sayfa</b></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
<b><i><span style="color: #cc0000;">--------DİKKAT ------------------------------------------------------------------------------------</span></i></b></div>
<div style="text-align: left;">
<b><i>KİTABIN<span style="color: #cc0000;"> <span style="font-size: large;">+18</span> </span>OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM LÜTFEN YAZININ DEVAMINI BU UYARIMI DİKKATE ALARAK OKUYUNUZ <span style="color: #cc0000;">----------------------------------------------------------------</span></i></b><br />
<b><i><span style="color: #cc0000;"><br /></span></i></b></div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">Giovanni Scognamillo;</span></b> Türkiye'de doğup büyümüş ve hayatını Türkiye'de idame ettiren, hali hazırda Bahçeşehir Üniversitesi, İletişim Fakültesi'nde ''Sinema'' dersleri veren İtalyan asıllı bir yazar. Giovanni Scognamillo'nun hayatına baktığınızda el atmadığı ve altından kalkamadığı bir iş kalmadığını görüyorsunuz. Kendisi hem yazar, hem sinema tarihçisi, hem eleştirmen, hem araştırmacı, hem çevirmen, hem eğitmen, hatta bazı Türk filmlerinde rol almışlığı bile var. Kısaca on parmağında on marifet. Tam anlamıyla bir sinema aşığı; Alfred Hitchcock hayranı; korku, bilim kurgu, fantastik türleri hakkında bolca çalışmalar yapmış biri. Yazdığı kitaplardan uzaylıları irdeleyen (!) ''Dünyamızın Gizli Sahipleri'', ''Uzaydan Geldiler'' kitapları da zamanında kitap piyasasında yeller estirmiş. Öyle ki ne zaman bir sahafa girsem, bu kitapları istenmeyen ot misali burnumun dibinde bitiyor. Bilim kurgu seven bir okur olarak uzaylıların varlığından kendinden emin konuşan, komplo teorileri üreten bu tarz kitapları sevmiyorum arkadaş, yok yani sevemiyorum, elimde değil ki. Ancak yazar Türk sineması ile sinema tarihi hakkında hayli üretken, verimli bir yazar, hakkını yememek lazım şimdi. Yazar hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenleri, aşağıdaki videoyu izlemeye davet ediyorum. ( Videoyu izlerken kitap hakkındaki yazımı okumayı unutmayın ama haaa :'( )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/sABbn8-VC6E/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/sABbn8-VC6E?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #3d85c6;"> </span></b>Frankenstein denilince eminim sizin de aklınıza, arkasında yatay halde bir çubuk saplı, dikdörtgen, kült cisim gibi yeşil bir kafası olan, yüzünde yer yer dikiş izleri bulunan, izbandut gibi çirkin bir yaratık geliyordur.<b><span style="color: #3d85c6;"> Frankenstein'ın Laneti</span></b> de yazarın aklına bizimkilerle aynı şeylerin gelmesi sonucu yazdığı korku türündeki birkaç kitabından biri. Öncelikle <b><span style="color: #990000;">Mary Shelley</span></b>'in ''<b><span style="color: #3d85c6;">Frankenstein</span></b>'' adlı kitabını henüz okumuş değilim. Ama çocukluğumuzdan beri aşina olduğumuz Frankenstein'ı düşünerek konuların ve karakterlerin iki kitapta da aşağı yukarı benzer olduğunu tahmin etmekteyim. Malesef ki bu konuda en doğru tespiti <b><span style="color: #990000;">Mary Shelley</span></b>'in <b><span style="color: #3d85c6;">Frankenstein</span></b>'ını okumadan yapmam mümkün değil. O yüzden yazım şimdilik sadece <b><span style="color: #990000;">Giovanni Scognamillo</span></b>'nun Frankenstein'ı hakkında olacak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6r_vs6dlNFKVAt-_PMHK4DXQgJAEiZrlRR-HN-biQNM0525StudisUoPLSehsB0aQFqysFxAzuUTDKN_BzXRnhg5_D6PZ__RhFqXOYoT0o-z02zxLXc_lrFHoB9raFZlkwzBshBFVm1c/s1600/frankenstein.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6r_vs6dlNFKVAt-_PMHK4DXQgJAEiZrlRR-HN-biQNM0525StudisUoPLSehsB0aQFqysFxAzuUTDKN_BzXRnhg5_D6PZ__RhFqXOYoT0o-z02zxLXc_lrFHoB9raFZlkwzBshBFVm1c/s200/frankenstein.jpg" width="200" /></a> Kitap bir papazın, idamına saatler kalan Baron Victor Frankenstein'ın hücresine girmesi ve Baron'a huzura ermesi için tövbe edip etmeyeceğini sorması ile başlıyor. Bu sırada olay bize Baron Frankenstein'ın ağzından aktarılıyor. Baron ipte sallanmaktan kurtulabilmek için son çare olarak, insanların kendisini ciddiye aldığı ve sözüne güveneceğine emin olduğu papaza, idama mahkum olmasına neden olan olayın içyüzünü ve kendisinin masum olduğunu anlatmaya çalışıyor. Tek şansı ise papazın onu dinlemesi ve hikayesine inanması; aksi halde şafakta en ufak rüzgarın kendini bir saman gibi sallandırması işten bile değil.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Hep birlikte Baron'un hikayesini kendi ağzından dinlemeye başlıyoruz. Kendisi Frankenstein ailesinin varisi, annesi ölünce tüm miras kendisine kalıyor ve Baron hayatı boyunca gerçekleştirmeyi hep arzuladığı planını hayata geçirme fırsatı yakalıyor. Baron küçüklüğünden itibaren öğrenmeye, araştırmaya ve bilime meraklı biri. Arkadaşları kendisinin en büyük eksikliğinin hayata karşı ilgisizliği olduğunu düşünüyor, Baron Frankenstein ise tam aksi fikirde, çünkü onun en büyük tutkusu hayat. Ancak arada büyük bir fark var; diğerleri hayatlarını yaşama derdindeyken, Baron ise bir hayat yaratma peşinde.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglWSHTUZCSJIBNbw6Vwi_9EKj7O3c9m23w9zRDsMih3SCHpUj10b4fbIuuBlqHA9xDuYLYo_WXOeIKMnpBkX3b5E16Ssu7IbLRViKQCXSMOTVI20ENl15p8VSDGyhINxMpnlb9VGmHzgk/s1600/frankky.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglWSHTUZCSJIBNbw6Vwi_9EKj7O3c9m23w9zRDsMih3SCHpUj10b4fbIuuBlqHA9xDuYLYo_WXOeIKMnpBkX3b5E16Ssu7IbLRViKQCXSMOTVI20ENl15p8VSDGyhINxMpnlb9VGmHzgk/s1600/frankky.jpg" /></a> Annesinin ölümünün ardından Baron, küçük bir köyün tepesinde yükselen büyük bir köşke taşınarak yalnızlığının avantajıyla amacına odaklanıyor. Bir gün Baron'un gazeteye verdiği ilan sonucu <b><span style="color: #990000;">Paul Krempe</span></b> adlı kişi, ilanda yazıldığı üzere Baron'un küçük oğluna eğitmenlik etmek için köşke geliyor. Ancak ortada eğitmenlik yapacağı bir küçük çocuk olmadığını, tam tersi Baron'un kendisine bir hoca, yardımcı, danışman aradığını anlıyor ve birbiriyle iyi anlaşan ikili, daha sonra meydana gelecek büyük, korkulu ve lanetli deney zincirinin ilk düğümünü bu buluşma ile atıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Baron Victor Frankenstein'ın eğitiminin geliştirilmesi sürecinin ardından, Baron ve Paul, büyük deneyleri için çeşitli küçük hayvanları toplayıp, öldürmeye başlıyorlar. En son bir köpeği çalıyorlar ancak köpeğin sahibi kaybolan köpeğinin ardından tüm köyü ayağa kaldırıyor. Deneyleri için üzülerek de olsa köpeği öldüren ikili, manyetizmanın ölü vücutta yaratacağı üstün tedavi edici gücü etkin kılan aletleri ile köpeği tekrar diriltiyorlar. Paul bu buluşu, tıp ve bilim çevresinde fırtınalar koparacak bir bilimsel makaleye dönüştürmek için bir an önce kolları sıvarken, Victor Frankenstein deneye devam etme kararı alıyor, çünkü Baron'un asıl amacı henüz gerçekleşmemiştir. Onun amacı bir ölüyü diriltmek değil, ölülerden mükemmel bir zekaya, beyne ve vücuda sahip yeni bir üst insan yaratmaktır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNKL5E9rmZGjWb1fzNG65Nza502QZfe4Gqjpfw6IgtiFUCuGorxHjo7KCelwuMfyoSnt11Qz5eb-Kv_i34OFXUtlDqocYog1Y-CdLok1f1uEH342la12cpvfuZA956p43Mq7DLEsDFswU/s1600/frankensteinn.jpg" imageanchor="1"><img border="0" height="208" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNKL5E9rmZGjWb1fzNG65Nza502QZfe4Gqjpfw6IgtiFUCuGorxHjo7KCelwuMfyoSnt11Qz5eb-Kv_i34OFXUtlDqocYog1Y-CdLok1f1uEH342la12cpvfuZA956p43Mq7DLEsDFswU/s400/frankensteinn.jpg" width="400" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte bu aşamadan sonra tabiri caizse film hızlıca ileri sararak okuru büyük bir korku ve heyecanla kitabın sonuna doğru sürüklüyor. Kitapta o kadar çok şey oluyor ki, kitap tam bitecek dediğiniz anda bir başka korkunç olay gerçekleşiyor ve siz önünüzü dahi göremediğiniz sisli bir gecede, sessiz ve kimsesiz, ürkünç bir sokakta, bir yokuştan aşağıya adrenalin salgılayarak hızla koşuyorsunuz. Bir yerde, bir şeye toslayacaksınız, kötü bir şey olacak ama ne zaman olacak ya da daha kötüsü olacak mı? İşte okurda böyle bir izlenim bırakan, korku edebiyatının önemli bir eseri olmayı hak etmiş bir kitap. <b><span style="color: #990000;">H.P. Lovecraft</span></b>'ın da şu an ismini hatırlayamadığım, daha önce okuduğum ve benzer hislere kapıldığım Frankenstein vakasına benzer bir öyküsü var. Acaba o öykü Frankenstein'a bir güzelleme midir diye de düşünmedim değil.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPRG43fWfp6BlNgxGjQoQ_8zLDOUG2OZyWrHfzMBMfMxr-v-dvVIgQ5AV1X63C7Oxl0FoshMKxrH3_RxxWACEpnVcl0F0Q4fGCYiVo6NQzt_JtC-V5SSy_BBJAGG2xPkxyV28i-4RkFbY/s1600/frankk.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="229" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPRG43fWfp6BlNgxGjQoQ_8zLDOUG2OZyWrHfzMBMfMxr-v-dvVIgQ5AV1X63C7Oxl0FoshMKxrH3_RxxWACEpnVcl0F0Q4fGCYiVo6NQzt_JtC-V5SSy_BBJAGG2xPkxyV28i-4RkFbY/s320/frankk.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabı gece yarısı okumam sebebiyle olsa gerek bir ürpertiyle ve büyük bir merakla bir solukta bitiriverdim. Kitapla ilgili tek sıkıntım, elime kalem alıp düzeltme isteği uyandıracak kadar kitapta bolca yazım hatasıyla karşılaşmamdı. <b><span style="color: #990000;">Bilge Karınca Yayınları</span></b> çok aşina olduğum bir yayınevi değil , korku ve polisiye türünde ilgi çekici derlemeleri olduğu için alıp okumak istedim. ''<b><span style="color: #3d85c6;">Vampir Hikayeleri</span></b>'' ve ilk vampir novellası olan ''<b><span style="color: #3d85c6;">Carmilla</span></b>'' adlı iki kitabı daha elimde mevcut. Ne yalan söyleyeyim ''<b><span style="color: #3d85c6;">Frankenstein'ın Laneti</span></b>''nin sırf kurgusu ve korkutma kabiliyeti sayesinde onları da bir an önce okumak istiyorum. Sizlere de şiddetle olmasa da, arada çıtır çerez bir şeyler okumak ve biraz da ürpermek isterseniz neden olmasın diyerek tavsiye ederim. Keyifli Okumalar dilerim.</div>
<br />
<br />
<br />rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-68052532073029536962015-11-26T13:23:00.001-08:002015-11-28T15:04:04.301-08:00KİTAP 38 # BİNBİR GECE POLİSİYELERİ 1 - ROBERT LOUIS STEVENSON<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimi_9grsT0VKvCDkvSZpo0zi9yzC7-1MuZs1Ny-q9v7aB0E8qc3z8UUy2JTW0y1zjXQk7rAIsYWtNjbqrvEuaH91MWu5bx80OfQyn3xj0h2k-DxXHynOeq9bDETmlHv6oG843XTZ073SI/s1600/IMG_1073.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="292" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimi_9grsT0VKvCDkvSZpo0zi9yzC7-1MuZs1Ny-q9v7aB0E8qc3z8UUy2JTW0y1zjXQk7rAIsYWtNjbqrvEuaH91MWu5bx80OfQyn3xj0h2k-DxXHynOeq9bDETmlHv6oG843XTZ073SI/s400/IMG_1073.JPG" width="400" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">BİNBİR GECE POLİSİYELERİ 1</i></span></b></div>
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="color: #20124d;"><i><span style="background-color: white;">(</span> THE ARABIAN NIGHTS )</i></span></b></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Robert Louis Stevenson</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Feyza Göçer</span></b></span><br />
<b style="color: #20124d;"><br /></b>
<b style="color: #20124d;">Labirent Yayınevi</b></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;"><br /></span></b>
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Öykü / Polisiye </span></b><br />
<b style="color: #20124d;">316 Sayfa</b><br />
<br /></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #cc0000;"> Robert Louis Stevenson</span></b>. Evet ismi çok tanıdık değil mi? Çünkü onu zaten tanıyorsunuz. Nereden mi? Hah evet şimdi hatırladınız. <b><span style="color: #cc0000;">Robert Louis Stevenson</span></b>, sizin de hatırladığınız üzere '<b><span style="color: #3d85c6;">Define Adası</span></b>' ve '<b><span style="color: #3d85c6;">Dr. Jekyll ve Mr. Hyde</span></b>' adlı o ünlü romanların yaratıcısı İşkoçyalı yazar.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio3r0SdsNVsRR2_4OXlqZXrPT9TP6mkBnYWyMCXBPTmjmOquFf4hK1zEwldzR3Bbi6PfFFhg9eUgZnAn3DDai4o98hky2q-a2UnzUYX98G93l0A23xj7ZrzOuyQ5n39whtzW1KA0Ofa8c/s1600/7414003808_a1fb733758_o.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio3r0SdsNVsRR2_4OXlqZXrPT9TP6mkBnYWyMCXBPTmjmOquFf4hK1zEwldzR3Bbi6PfFFhg9eUgZnAn3DDai4o98hky2q-a2UnzUYX98G93l0A23xj7ZrzOuyQ5n39whtzW1KA0Ofa8c/s320/7414003808_a1fb733758_o.jpg" width="320" /></a></div>
Peki bu kitabın adını daha önce duydunuz mu? Amaan canım siz de, 'ben duydum, hatta okudum' artistliğini yapma gibi bir niyetim yok. Soruyorum çünkü ben de duymamıştım birkaç hafta öncesine kadar. Bir gün D&R da dolaşırken mono bir şahıs olarak kendimle şöyle bir diyaloga girdim:</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
'' Len ben neden sapıklar gibi aynı kitapların etrafında dolanıp dolanıp duruyorum? Burası kitapçı değil mi? Evet kitapçı. Ee buradaki her kitabı biliyor musun? Saçmalama tabiki bilemezsin, katalog musun sen? Neyse kısa kes de konuya gel. Madem burada bilmediğin onca kitap var, ya onların içerisinde henüz bilmediğin, keşfedilmeyi bekleyen hazineler varsa? Tabi olm ya!! Ben bunu neden daha önce düşünemedim? Düşündüm ya işte! Aa evet düşündüm. Daha önce demiştim ama. Tamam. Hadi o zaman bir keşif yapalım! Yapalımm!'' ( Yok yahu şizofren değilim sadece arada kendimle anlaşamıyorum o kadar. Ne yani? Sizin de başınıza gelmiyor mu bu durum? )</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZGpmhDYzQFlwa7uoyrWo9WOsqKNNSs4WJl3AKcyW0gyd8aaFw3XyLdh7TR5F2zNjW-QBMqfDhfqaCOCnwikxKhuFJjEG2D8XswBTiyvQY6NyG0lOTsRyPAyGr6Gzwe8HSH_GVRKYCxMA/s1600/11clfgilvy1d87t79fwo.jpeg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZGpmhDYzQFlwa7uoyrWo9WOsqKNNSs4WJl3AKcyW0gyd8aaFw3XyLdh7TR5F2zNjW-QBMqfDhfqaCOCnwikxKhuFJjEG2D8XswBTiyvQY6NyG0lOTsRyPAyGr6Gzwe8HSH_GVRKYCxMA/s200/11clfgilvy1d87t79fwo.jpeg" width="200" /></a> İşte o keşiflerde en az bir düzine kitap okunacaklar listeme iyi bir sıralamayla giriş yaptı. 2 ciltlik <b><span style="color: #3d85c6;">Binbir Gece Polisiyeleri</span></b>'ni de bu sayede öğrendim, tabiki kitabın yayıncısı <b><span style="color: #cc0000;">Labirent Yayınevi</span></b>'ni de aynı şekilde. Labirent Yayınevi gördüğüm kadarıyla polisiye okurlarının ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayacak hatta ummadıklarını bulduracak kadar iyi polisiyeler yayımlayan bir yayınevi. Osmanlı polisiyelerinden tutun da dünyada <b><span style="color: #cc0000;">Sherlock Holmes</span></b> kadar isim yapmış ancak popüler kültür heveslisi ülkemde pek fazla ilgi görmemiş birçok değerli polisiyeyi de okurlara kazandırmış, kısacası çok güzel işler başarmış bir yayınevi. Bundan sonra elimden geldiğince kitaplarını alıp okuyacağım bir yayınevi. Tavsiye ederim açın bir bakın araştırın siz de.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitaba gelince henüz daha ilk cildini okudum ve çok beğendim. Yani beğendim dediysem hemen beklentiniz tavan yapmasın. Zira karşınızdaki eser günümüz klasik polisiyeleri kadar uzun soluklu, ilginç entrikaların döndüğü, sonunda okuru afallatmak için binbir takla atılması gerekmiş kitaplardan biri değil. Gayet sade, mütevazi, kendi halinde rahat okunur bir kitap. Hop şimdi de kitabı yerlerde paspas yapmayın. Ben kitabı tam oranında buldum. Güzel bir yemek sonrası yenen sütlü tatlı hafifliğinde ama bir baklava kadar da emek verilmiş, kaliteli ve hakim bir dille yoğrulmuş, akıcı bir usluba sahip bir kitap.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap, kendi içlerinde birbiriyle bağlantılı ''<b><span style="color: #3d85c6;">İntihar Kulübü</span></b>'', ''<b><span style="color: #3d85c6;">Raca'nın Elması</span></b>'' ve ''<b><span style="color: #3d85c6;">Bağlantıdaki Köşk</span></b>'' olmak üzere 3 hikayenin derlemesinden oluşuyor. Kitaptaki bağlantıları Binbir Gece Masallarındaki gibi düşünebilirsiniz. Aslında her masalın içinde bir masal var ancak her masal bir şekilde ya anlatıcısına yahut söz konusu olaya bağlı. Burada da bir Arap anlatıcı var ve olaylar ya Bohemya Prensi ve yardımcısı etrafında geçiyor ya da bağımsız bir kurgu başka bir kurguyla birleşerek devam ediyor. Kitabın orijinal adı da bu noktada size fikir verebilir : ''<b><span style="color: #990000;">The New Arabian Nights</span></b>''.<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın henüz 1. cildini okudum. <b><span style="color: #cc0000;">Robert Louis Stevenson</span></b>'a has o esrarengiz, gizemli ama aslında gizemli olmayan, kendince gayet açık ve makul bir açıklamaya sahip durumlar, ilginç karakterler bu kitapta da mevcut ama farklı bir tarzla. Her koşulda bir polisiyenin olmazsa olması merak güdüsünün canlı tutulması bu kitapta da var mı? Evet var. Ancak kitaptan bir <b><span style="color: #cc0000;">Agatha</span></b>'dan yahut <span style="color: #cc0000;">Grange</span>'dan beklediğiniz akıcılığı, yaşadığınız şaşkınlığı, heyecanı size yaşatmasını beklemeyin. Hele en büyük sıkıntıyı hikayelerin sonunda yaşayacağınızı belirteyim, zira alışkanlık kazandığımız, her ne kadar beklemediğimizi iddia etsek de beklediğimiz o sonlar yok bu öykülerde, kitabın özgünlüğü biraz da burada.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yalnız <b><span style="color: #cc0000;">Robert Louis Stevenson</span></b>'a hayranlığım bu kitapla tam anlamıyla pekişti. Yazarın kelimelere hakimiyeti, duygu ve düşünceleri okura aktarırken kurduğu cümleler o kadar mükemmel ki, yazarın bir sözlük yuttuğunu düşünmemek elde değil. Ancak konu ve kurgular açısından yukarıda yaptığım açıklamaları yinelemekten öte geçemeyeceğim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyFn3YuQqv3bf6RPSg7wfn62hd4363sFV4PAUFLbec2h7ewCwsov9ydsgc_IHPZ3eLS2-Mrvyr3oAtFROjiCKKlVN94k1m0RXo8bGsgU7u4rDjry95s1D_oU2Rn1fY0mGlPHBpDjQRhqs/s1600/intihar+kul%25C3%25BCb%25C3%25BC.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyFn3YuQqv3bf6RPSg7wfn62hd4363sFV4PAUFLbec2h7ewCwsov9ydsgc_IHPZ3eLS2-Mrvyr3oAtFROjiCKKlVN94k1m0RXo8bGsgU7u4rDjry95s1D_oU2Rn1fY0mGlPHBpDjQRhqs/s1600/intihar+kul%25C3%25BCb%25C3%25BC.jpg" /></a></div>
Bu arada kitapta yer alan ilk hikaye ''<b><span style="color: #3d85c6;">İntihar Kulübü</span></b>''; <b><span style="color: #cc0000;">İthaki Yayınları</span></b>'ndan ayrı bir kitap olarak taze taze basıldı. Bu iki kitabı almadan önce İthaki'den çıkan ''İntihar Kulübü'' adlı kitabı alarak, fikir sahibi olabilir ve daha sonra Binbir Gece Polisiyeleri'nin 2 cildini edinebilirsiniz. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Keyifli okumalar efenim.</div>
<br />rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-70268305293231780252015-11-23T18:43:00.000-08:002015-11-24T13:25:13.071-08:00# TÜYAP KİTAP FUARI MACERASI - KİTAP ALIŞVERİŞİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6iMIHAf_IjKP-Rm3-GclCEJ-vNe8Fpc-frTCRoDz8U1662-dd7whMzcslgfVYdXwm0-tR5oSWig3_yIA5s_4U15ClDuQzBNZtgGVxWTEu3D8X5xnKiwGy3lwCsPcnj7FOAl_bICt628A/s1600/12285855_10207757172828173_186110318_n+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6iMIHAf_IjKP-Rm3-GclCEJ-vNe8Fpc-frTCRoDz8U1662-dd7whMzcslgfVYdXwm0-tR5oSWig3_yIA5s_4U15ClDuQzBNZtgGVxWTEu3D8X5xnKiwGy3lwCsPcnj7FOAl_bICt628A/s640/12285855_10207757172828173_186110318_n+%25281%2529.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Merhaba arkadaşlar,</div>
<div style="text-align: justify;">
Bu yazımda Tüyap Kitap Fuar'ına ilk defa katılmış biri olarak Ankara Kitap Fuarı'na yayınevleri tarafından katılımın neden az olduğuna, fuardaki olağan ve traji-komik gözlemlerime, girdiğim hoş- nahoş muhabbetlere ve son olarak da aldığım kitaplara değinmek istiyorum.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Tüyap Fuar alanına gitmek için erkek arkadaşımla birlikte ikinci cumartesi günü yola çıktık, öncelikle alana ulaşmamız için bulunduğumuz yerden metrobüs durağına gitmemiz gerekti. İstanbul'u pek bilmeyen kişiler olarak metrobüs durağına gitmek üzere taksiye bindik. Evet metrobüs durağına gitmek için taksiye de binilir. Neden olmasın? Taksici amca pek bir dertli çıktı, Ankara'dan geldiğimizi duyunca başladı İstanbul'un trafiğinden dert yanmaya ki haklıydı da, Ankara'daki trafiğe katlanamayan bünyemiz İstanbul'un o dipsiz ve yoğun trafiğine nasıl katlansın? Taksici amca bir yandan ''Şekil A'da görüldüğü üzere'' usulü ile çevreyi iddialarına kanıt niyetine gösterirken bir yandan da veryansına devam ediyor ; ''Öğrenciler bile araba kullanıyor, sanki gün boyunca maden ocaklarında yoruluyorlar, yahu siz genç adamsınız bari siz kul... hah işte bakın şuraya! Bu millete yasak mı dayanır? Yuf ulan! Kaldırıma park edebilmek için koca demir halatları kesmişler. Aha işte burası da Ok Meydanı! Hani televizyonda gördüğünüz çoğu olayların yaşandığı yer.'' Sadece bunlar değildi elbette, taksici amca metrobüse gelene kadar baya baya hararetli bir konuşma yaptı, biz de dinledik. En sonunda araba da hararet yapmadan tam zamanında metrobüs durağına geldik. İstanbul kartlarımızı okutup turnikelerden geçtik. Tabi ben haberlerde gösterdiği gibi insanların birbirlerini ivmeli bir hızla ezme töreninden sonra metrobüse binebileceğimizi düşünürken, gayet rahat bir şekilde metrobüse binebildiğimiz için bir hayli şaşkındım. Metrobüsün içi Ankara'daki herhangi bir havasız insan aracı kalabalığından yoğun değildi. Alışkın olduğumuz için sıkıntı yaşamadık. En son durakta inmemiz gerektiğini öğrendiğimiz bir yolcunun sözlerinden yaklaşık bir saat sonra bir dağ başında, kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde indik, dememi beklerdiniz ama diyemedim ya la...</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İndiğimiz yer tabiri caizse mahşer meydanının vücut bulmuş haliydi, yalnız ilginç olan burada insanlar garip bir şekilde birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlardı. Ne yalan söyleyeyim aniden ben de gülmeye başladım ama sinirden. Her yerde insan kalabalığı, bir yanda ''Geeel abla gel, fuar bileti içerde de 5 lira, bizde de 5 liiiiğreahh '' diyen kimliği belirsiz misyon adamları, diğer yanda yukarıda insanların neden üzerinde dakikalarca tıkış pıkış durduklarına anlam veremediğim kıytırık bir üstgeçit, hemen önümde ise ağaçların arasından otoyola çıkan yolu kesen bariyerleri, adrenalin sevdasından başka bir açıklaması olmaması gereken bir konumda polis eşliğinde atlayarak geçen kocaman bir güruh. Tabi 20 küsur yılın verdiği tecrübe ile jeton ilgili deliğe çok zaman kaybetmeden ''cink'' sesi çıkararak düşerken, hayatta kalmak adına anında seçeneklerden en mantıklı olanı seçtik ve başladık bariyerlerden bir sirk cambazı edasıyla atlamaya. Tabi bu sırada yukarıda saatlerdir aynı konumda bekleyen yaya trafiğindeki insanlar artık ilerleyememekten çok sıkılmış olsalar gerek ki kendilerine eğlence ararken, gözlerine aşağıda bariyerlerden atlamaya çalışan bizleri kestirmişler. Ellerinde telefon bize bakıp bakıp gülüyor ve birtakım çekim işleri yapıyorlar. Tabi ilk bariyeri atlatmanın rahatlığı ve özgüveniyle ikinci bariyerlere koşmak için araç trafiğinin polis tarafından durdurulmasını bekleyen aşağıdakiler ise yukarıdakilerin trajik halini ölümsüzleştirmek aşkıyla gülerek ellerini telefonlarına atıyorlar. Tam o sırada polisin araç trafiğini durdurmasıyla devreye kimler girsin beklersiniz? ''Lan otoyolda da araç durdurulur mu? Hem de otoyoldan geçmeye çalışan çıldırmış bir güruh için? Nasıl bir ülke lan bu?'' sorularına çok fazla takılmayarak, durduk bari anın tadını çıkaralım diyerek, hem engelli atlama koşusuna katılmış olsa çoktan arasından bir birinci çıkaracağı kesin olan biz bariyerci tayfaya, hem de yukarıda sanki Eyfel Kulesi'nin tepesine çıkmışlar da inmem de inmem diyen ve geldiğimizden beri gözle görülür hiçbir mesafe katetmeyen üstgeçit tayfasına 32 dişlerini göstermekten son derece keyif alan ve yine elleri cep telefonlarında olan araç sahipleri. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yine bir gerildim düşünürken. Attık mı en sonunda kendimizi içeri? Attık valla. Attık ama yağmurdan kaçarken doluya tutulduk. İçeri bin beter kalabalık. Kitaplara bakmak imkansız, sadece hangi stand hangi yayınevine ait anlamanıza yardımcı olan koca koca pankartları görmek mümkün. İnsan bulunduğu koşullara çok çabuk alışıyormuş, biz de bir şekilde kitaplara bakmanın yolunu bulduk, ilk önce Pinhan Yayınevi'nde %50 indirimini görünce iki kitap kaptım. Hayır yani bu koşullarda ''almak'' eyleminin ve kelimesinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu bildiğiniz ''Kapmak''tı. Pinhan Yayınevi çok ilgiliydi ve indirim olarak okuyucusunu fazlasıyla tatmin ediciydi. Hele 2 kitaba 2 adet mitoloji ajandası verecek kadar da cömert olması göz yaşartıcıydı. İlerlemek bu ülkede cidden sorun arkadaş! Diğer yayınevlerine bakacağız bakmasına da ilerlemek o kadar zor ki hatta arada öyle bölgeler var ki trafik kitlenip kalıyor, santim santim ilerlemeyi bile özlüyorsunuz. Yoğunluğu kırmızı seviyesindeki bölgelerden kaçmak adına çaresizlikten navigasyonu açmayı bile düşünmedim değil. Hadi biz bir şekilde boğula yorula, bata çıka ilerledik tamam da fuar alanına bir de içlerinde bebekleriyle birlikte bebek arabasıyla gelenler vardı. Acıdım, üzüldüm el kadar yavrucaklara. El insaf! Kendinize acımadınız tamam da bebeklere yazık değil mi? Biz zor hava alıyorken, dev insanlar cümbüşünün arasında o minik bedenler nasıl dayandı bilmiyorum. Sadece insanların duyarsızlıkları, düşüncesizlikleri kendilerini etkilemiyor malesef. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fuara en çok Metis Yayınları'nın setlerinden almak için gittim, aldım da. Fazla alım yaptığım için ekstra indirim yapıp yapamayacaklarını sorduğumda ''Biz zaten her türlü bu kitapları satıyoruz, bu yazarlar her zaman okunur, çocuklarınız da okuyacaktır, zaten çok fazla indirim yaptık setlerde.'' gibi kitaba verdiği paraya acımayan bir okuru dahi tatmin etmeyen basit bir cevap aldım. Yani indiremiyoruz dese, şu açıklamadan daha makul bahaneleri zaten kendim öne sürerdim onların yerine. Her türlü satılması bir kitabın iyi olduğunu göstermeyeceği gibi, her okurun ilgi alanı, zevki birbirinden farklı olabilir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fuar alanında indirimlerden hiç memnun kalmadım, ama memnun kalmayacağımı en başından beri biliyordum. Monokl'u aradık pür telaş, Hugh Howey'in çevrilmesini dört gözle beklediğimiz ''Vardiya''sını almamız gerekiyordu. Kitabın baskısı daha dağıtıma çıkmamıştı o sıralar. Gittik, <a href="http://rafinasigmayanlar.blogspot.com.tr/2014/06/kitap-15-silo-hugh-howey.html">Silo</a>'nun çevirmeni Mehmet Rasim Emirosmanoğlu'yla standta karşılaştık. Küçük ama güzel bir sohbet yaptık. Wool serisinin 3. kitabının daha ince olduğunu ve <a href="http://yorgun-savasci.blogspot.com.tr/">Yorgun Şavaşçı'nın Günlüğü</a> adlı güzel bir bloga da sahip Mehmet İhsan Tatari ile birlikte çeviriye keyifli bir şekilde devam ettiğini belirtti. Tabi ben hemen aklımdayken arkadaşların Monokl'ı soru bombardımanına tuttuğu Monokl'ın ''Lacan'' özel sayısının baskısının yapılıp yapılmayacağını sordum. Şimdilik böyle bir planlarının olmadığını, kitabın gözden geçirilmesi gerektiğini ve bunun çok zaman alacağını, yeni çevirilere vakit ayırdıklarını, biraz da böyle güzel bir eserin özel kalması gerektiğini söyledi. Ne yalan söyleyeyim kitaba sahip olmanın rahatlığıyla kendisine fazlasıyla hak verdim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Fuarda Dedalus Yayınları da yer alıyordu ki bu aralar güzel kitaplar çıkararak ışığıyla göz dolduran bir yayınevi, hele yıllardır basımı yapılmayan Deleuze'ün ve Guattari'nin ''Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin'' kitabını basması ayrıca takdir edilmeli. Kafka'nın edebiyatı yersiz yurtsuzlaştıran mahiyetini irdelediğini düşündüğüm kitabı alınca ayrı bir rahatladım. Tabi bu sırada başka yayınevlerinden de birkaç kitap aldım. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
En son sahaflar bölümüne büyük umutlarla girdim. Ne de olsa İstanbul bu, taşı toprağı sahaf dolu, yani öyle olmalıydı, ama Tüyap'ta öyle değildi hatta birkaç taneydi desem yeri. Ankara kitap fuarında bile daha çoktu. Neyse dedim artık saat geç oluyor bari son olarak instagramdan fotoğraf efemerasına hayran olduğum ''<a href="https://www.instagram.com/gezginsahaf/">Gezgin Sahaf</a>''ı ziyaret edip o güzelim fotoğraflardan yapılma ayraçlarından alayım dedim. Ankara'da bir kitabevinde olsa tanesini en az 3 TL'den alacağınız o güzelim ayraçların tanesi sadece 1 TL'ydi. Baskı kalitesi ve karton yapısı da gayet beklentimin üstündeydi. İnstagram takipçisi olduğumu belirttiğimde fazladan ayraç hediye etmekten de çekinmeyen sahafımızla tematik fotoğraflarla ilgili ayaküstü güzel bir muhabbet ettik. Koleksiyon yapmak istediğim bir alan olduğu için bana öncelikli tavsiyesi '' Bir tema seç.'' oldu. Kendisi 'kadın ve moda', 'kadın ve kitap', 'çocuk ve kitap' ve 'insanlar ve arabalar' şeklinde temalara sahip. İnstagramdan takip etmiyorsanız sayfasına girip fotoğraflarına ve ayraçlarına, kartportalları ile posterlerine kesinlikle bir bakın derim. <a href="https://www.instagram.com/gezginsahaf/">Buradan bakabilirsiniz.</a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiknsk_YT9OIUKjEmZPC8DH2bmIZk2mCBZhdbB3wy3q6UEZmUqVloW98A1YSfg2Bc6PfJMmhNyFHHMoflIO9m9tvniET3_RRVZsC_LzF0m5exBvWgWBlwmCO-rbI0CzPUwroHXbqERKCUc/s1600/IMG_1062.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="475" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiknsk_YT9OIUKjEmZPC8DH2bmIZk2mCBZhdbB3wy3q6UEZmUqVloW98A1YSfg2Bc6PfJMmhNyFHHMoflIO9m9tvniET3_RRVZsC_LzF0m5exBvWgWBlwmCO-rbI0CzPUwroHXbqERKCUc/s640/IMG_1062.JPG" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Aldığım ayraçlar</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yalnız, gecenin yarattığı çene açılmışlığı olsa gerek yazı gittikçe uzuyor. Kimin okuyacağından emin değilim. Kimse okumasa da olur, sonuçta bir anıyı ölümsüzleştiriyorum. Bunun mutluluğuyla da saatlerce yazabilirim. Ama okuyanlar varsa onlara da haksızlık etmemek adına kısa keseceğim. Nerede kalmıştık? Birkaç yayınevi de gezip alacaklarımızı aldıktan sonra artık dönüş çilesine doğru adımımızı attık, bu sefer üst geçitte yaya trafiği yoktu. Hızlıca ilerledik. Ancak metrobüsün girişine gelince işin rengi yine kırmızıya döndü, turnikelerden geçme aşamasına gelme bir erginlenme töreni halini alacaktı biraz daha bekleseydik. Metrobüs geldi ve işte film o an koptu. Gerisi bir yer kapabilmek uğruna küçük birkaç çocuğu ezip, yer kapmanın mutluluğunu kıkır kıkır gülerek ''Nasıl yer gaptık gıı kihkih kih '' demenin yüzsüzlüğüyle dolu. Ne siz okuyun ne de ben tekrar yazayım.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwGvY0-Cwmzi3xm28zGngr_gPHyf12uflrqMk_AF7VGu-EsjssPjO2FTq9e6TIDGFa2I1Jz7IXeIjKnI1-jMsSA2UHyhEUs5gfqfRq6zGQEe9sfbg23glRw377sI_wN8emYIlarwt-IMk/s1600/CUgZ_fgXIAAgYqw.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwGvY0-Cwmzi3xm28zGngr_gPHyf12uflrqMk_AF7VGu-EsjssPjO2FTq9e6TIDGFa2I1Jz7IXeIjKnI1-jMsSA2UHyhEUs5gfqfRq6zGQEe9sfbg23glRw377sI_wN8emYIlarwt-IMk/s400/CUgZ_fgXIAAgYqw.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte Tüyap maceram ve anılarım bunlardan ibaret. Onca okurun binbir mücadele sonrası elleri kolları dolu çıktığı fuarda yayınevleri işi bitirip Ankara'ya gelmeye lüzum görmüyorlar. Benim anladığım bu. Ama Ankara'da da bunlar yaşanacaksa varsın gelmesinler, zaten aynı kitapları internetten neredeyse yılın her ayı daha uygun fiyatlara bulmak mümkün, biz geniş geniş sahaflar bölümünde takılalım yeter. Hem son iki senedir birkaç güzel yayınevi de Ankara'yı es geçmemeye başladı. ( Bkz. Züğürt Tesellisi ) Neyse fazla muhalefet etmeye gerek yok. Bunca yayınevini, bu kadar okuru bir arada görmek benim için çok güzeldi, her ne kadar eleştirilecek birçok şey yaşansa da okurların fuara bu denli ilgi göstermesi fazlasıyla umut ve mutluluk vericiydi. Sadece sorun, bu kadar ilgiyi öngörmesi beklenen ilgililerin konuya '' hala boş yer var abicim, arkaya, boşluklara doğru ilerleyelim lütfen '' yabancılığında kalmakta ısrar etmesindeydi.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Aldığım kitapları da buraya bırakır kaçarım. İyi okumalar efenim.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjCzE-kehLxKbeKNcqLgXxL89MD42_54NhveqzV4ASyZr5n7mMiYh0JMS5ATy_scukV9CyTg3s0QbifPt_ckLAn7Z-2nqcdjcbpxm0DsiE7KKco-0ds5aMAO-59bh3fLANPWEchAfTxMA/s1600/IMG_1053.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="382" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjCzE-kehLxKbeKNcqLgXxL89MD42_54NhveqzV4ASyZr5n7mMiYh0JMS5ATy_scukV9CyTg3s0QbifPt_ckLAn7Z-2nqcdjcbpxm0DsiE7KKco-0ds5aMAO-59bh3fLANPWEchAfTxMA/s640/IMG_1053.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcCgA9p1wR4RctLx-NNbfrhkjuc7SX7JDt7wWdfCEkHM3c4v_zet9zneGikRp9Sec1elgVidhYkyHs87OVPuStdyf9xOAcCSXzunoQ8RzRg0K541DUtvHQ8OoFGBDmEh1As-GoEJOqIqo/s1600/IMG_1055.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="394" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcCgA9p1wR4RctLx-NNbfrhkjuc7SX7JDt7wWdfCEkHM3c4v_zet9zneGikRp9Sec1elgVidhYkyHs87OVPuStdyf9xOAcCSXzunoQ8RzRg0K541DUtvHQ8OoFGBDmEh1As-GoEJOqIqo/s640/IMG_1055.JPG" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmK2E0ngprXGW7StFIQf54i5w_xc4-4izWAeKgJ-sWlC1mRA4M3iF-MNs_kurF0AkvvRJVqcbmT3JmK2srSU6NDQKgfhQjtm4zGCd7sBle-58YIu2geNmDXAKdjAf8kYXUVooT3CtjisA/s1600/IMG_1057.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="424" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmK2E0ngprXGW7StFIQf54i5w_xc4-4izWAeKgJ-sWlC1mRA4M3iF-MNs_kurF0AkvvRJVqcbmT3JmK2srSU6NDQKgfhQjtm4zGCd7sBle-58YIu2geNmDXAKdjAf8kYXUVooT3CtjisA/s640/IMG_1057.JPG" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoAr4d1XmcNxaZa3fxosigqpVl75_58tZZaXtNrA_C8zDadKSz42Oh6AK62LhU2YeXaM3Tvc_7Hy_zfqQCH2PRiowUqf-PtzwyteSEjevVBnhKkwyZECJzGyefAOX_RlLMtaMzNkWbgnQ/s1600/IMG_1059.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="408" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoAr4d1XmcNxaZa3fxosigqpVl75_58tZZaXtNrA_C8zDadKSz42Oh6AK62LhU2YeXaM3Tvc_7Hy_zfqQCH2PRiowUqf-PtzwyteSEjevVBnhKkwyZECJzGyefAOX_RlLMtaMzNkWbgnQ/s640/IMG_1059.JPG" width="640" /></a></div>
<br />rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-6808092920751078272015-10-25T11:56:00.000-07:002015-10-25T12:53:05.535-07:00KİTAP 37 # ATALARIMIZ - ITALO CALVINO<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ9ln96JjiNlTzMfpUJqsrWagPI2QPcXJkSc1IkMd79PYeZqli7aZdMMmCKJ578cKar1MmVjOVp1THul8UQ3vQFQ1SO0q4rFdsJCfKu2e8sgH_3HWGvYjLznTCHdCbyXlsg1rBk7aL41s/s1600/12179173_10207596718776922_1509233445_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZ9ln96JjiNlTzMfpUJqsrWagPI2QPcXJkSc1IkMd79PYeZqli7aZdMMmCKJ578cKar1MmVjOVp1THul8UQ3vQFQ1SO0q4rFdsJCfKu2e8sgH_3HWGvYjLznTCHdCbyXlsg1rBk7aL41s/s400/12179173_10207596718776922_1509233445_n.jpg" width="300" /></a></div>
<br />
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">ATALARIMIZ</i></span></b><br />
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">İkiye Bölünen Vikont / Ağaca Tüneyen Baron / Varolmayan Şövalye</i></span></b></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i><br /></i></span><span style="color: #20124d;"><i>/ I NOSTRI ANTENATI )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Italo Calvino</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Rehin Teksoy, Filiz Özdem, Neyyire Gül Işık</span></b></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Yapı Kredi Yayınları</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;"><br /></span><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Roman / Öykü / Fantastik / Masal</span></b><br />
<span style="background-color: white; color: #20124d;"><b>435 Sayfa</b></span></div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b><br /></b></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b><br /></b></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><b> Atalarımız</b></i>, yazarın dünya çapında tanınmasını sağlayan ''<b><i><span style="color: #990000;">İkiye Bölünen Vikont</span></i></b>'', ''<b><i><span style="color: #990000;">Ağaca Tüneyen Baron</span></i></b>'', ''<b><i><span style="color: #990000;">Varolmayan Şövalye</span></i></b>'' olmak üzere 3 uzun öyküsünden oluşan bir kitap. <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Italo_Calvino">İtalo Calvino</a>'nun 50'li ve 60'lı yıllarda yazdığı bu öyküler <i><b>Yapı Kredi Yayınları</b></i> tarafından değil bizzat yazar tarafından ''Atalarımız'' adı altında bir araya getirilmiştir. Yazarın neden yazmak istediği, neden yazdığı ve sonuçta ne yazmış olduğuna dair uzun uzadıya açıklamaları kitabın son sayfalarında akıcı ve açıklayıcı, üstelik takdir edilesi göndermeler eşliğinde yapılmıştır. <span style="color: #073763;"><b>Marx</b></span>'a göre kendine 'yabancılaşmış', <span style="color: #073763;"><b>Freud</b></span>'a göre 'bastırılmış' çağdaş insanın atalarının soyağacını çıkarma girişimi olan kitap, fantastik, masalsı bir havayla son derece gerçekçi bir etki yaratarak amacına ulaşmakta hiç zorluk yaşamamış olsa gerek.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnq_P0ktGOWZuW2IYKc9szzmksJ_I33MlGPAf1YBuK8W5llxc6xcGrur-0hBZ40DJD3vpAvUKIG_bIs_r5ADOX2-NmcpTWanZAuWpt8u_CABD481LGtUjCJBRBct17TUSl98Ug-_U0fes/s1600/visconte.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnq_P0ktGOWZuW2IYKc9szzmksJ_I33MlGPAf1YBuK8W5llxc6xcGrur-0hBZ40DJD3vpAvUKIG_bIs_r5ADOX2-NmcpTWanZAuWpt8u_CABD481LGtUjCJBRBct17TUSl98Ug-_U0fes/s400/visconte.JPG" width="263" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitaptaki ilk öykü ''<b><i><span style="color: #990000;">İkiye Bölünen Vikont</span></i></b>''; <b><i><span style="color: #990000;">Robert Louis Stevenson</span></i></b>'ın <span style="color: #351c75;"><b><i>Dr. Jekyll ve Mr. Hyde</i></b></span>'ı okuyup sevenler için okur hayatlarında bir başka yer edinecek öykülerden biri. Kesinlikle korkunç ya da gizemli bir hava içerisinde değil başta da belirttiğim gibi son derece masalsı ve güldürü öğeleriyle bezenmiş bir anlatı içerisinde sunulan bir öykü. Türklerle yapılan bir savaş sonucu adından da anlayabileceğiniz gibi ikiye bölünmüş bir vikont olarak karşımıza çıkan bahtsız <span style="color: #990000;"><b>Medardo</b></span> ve vikontun etrafında en az kendi kadar ilginç kişiliklerin yer aldığı öyküde<i> <span style="color: #351c75;"><b>Dr. Jekyll ve Mr. Hyde</b></span></i> 'daki gibi iyilik-kötülük kavramları üzerine etiksel boyutta bir tartışma yaratma kaygısı kesinlikle yok. Yazar, kendisinin de belirttiği gibi çağdaş insanın sakatlık türlerini örnekleme görevini, öykünün kahramanını anlatının düzeneğini ilerletmekle yeterince meşgul ettiği için öykünün kahramanı yerine çevredeki figürlerin bazıları arasında bölüştürmüştür. İyilik ve kötülük kavramları ise bu noktada öyküde asıl karakteri kurgulamak, ikiye bölünmüşlüğü keskinleştirmek amacıyla bir anlatı kontrası olarak kullanılmıştır. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yazarın verdiği örnekten gidersek, İkiye Bölünen Vikont'un tiplemelerinden biri olan <b><span style="color: #990000;">Pietro Usta</span></b>, ne işe yarayacaklarını bilmeden, düşünmemeye de gayret ederek elden geldiğince geliştirilmiş işkence aletleri, darağaçları yapmaktadır, tıpkı atom bombaları ya da toplumda nasıl kullanılacağı bilinmeden gereçler yapan birçok bilim insanı ya da teknisyen gibi. Burada yazar kendi işini en iyi şekilde yapmanın insan vicdanını rahatlatmaya yetmeyeceğini vurgulamaktadır. Hani biz de sıklıkla '' Ne iş yaparsan yap, önemli olan ne yaptığın değil nasıl yaptığın, en iyi şekilde yapmaya yönelik çabandır. '' deriz ya, 2. dünya savaşının kayıplarını bizzat yaşamış, nasıl en iyi savaşılacağını görmüş ancak yaşanan kayba karşılık kazanılanın ne olduğu, neden savaşıldığına bir türlü anlam verememiş bir yazar olarak <b><i><span style="color: #990000;">İtalo Calvino</span></i></b> bu öyküsünde; her zaman nasıl yaptığının olay olmadığını, neden yaptığını da sorgulama yetisinin olması gerekliliğini, bu yetinin eksikliğinin de çağdaş insanın temel sorunlarından biri olduğunu gözler önüne sermektedir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İkiye Bölünen <b><span style="color: #990000;">Medardo,</span></b> aynı zamanda çağdaş insanın yarımlığını, tamamlanma arzusunu vurgularken, öyküsünde ikiye bölünmüş halde sunduğu kahramanının tamken yahut tamamlanma imkanı olduğunda (olup olmadığı hakkında bilgi vermeyeceğim okuyup kendiniz görünüz efenim) ne hissedeceğine dair bizi bilgisiz bırakan yazar, burada insanlığın belki de asıl yarımken insanlık olduğu, iyisiyle kötüsüyle var olduğumuz toplumda birbirimizi tamamlamak suretiyle insanlığın ta kendisini inşa ettiğimizi düşündürmekten geri kalmıyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitaptaki ikinci ve beni en çok etkileyen öykü; tatilde, her sabah denizin dalga sesleriyle uyandığım otel odamda, gözümü ilk açtığımda penceremden görünen muhteşem bir deniz manzarasına heybet katan o kocaman kauçuk ağacında <b><i><span style="color: #990000;">Cosimo</span></i></b>'nun yaşadığına beni inandıracak kadar başarılı olan ''<b><i><span style="color: #990000;">Ağaca Tüneyen Baron</span></i></b>'' adlı öyküdür. <b><span style="color: #990000;">Cosimo</span></b> bir baronun iki oğlundan en büyüğüdür, baron ve ailesi için elim olan o talihsiz olay gerçekleştiğinde ise henüz on iki yaşındadır: <b><span style="color: #990000;">Cosimo</span></b> ablasının yaptığı salyangoz yemeğini yemeyi reddedip isyan bayrağını tünediği ağacın gönderine çekip, bir daha da ağaçlardan bir ömür boyunca inmeyeceğini bildirdiğinde. </div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;"><br /></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;"> Cosimo</span></b> o günden sonra, bir <b><i><span style="color: #351c75;">Robinson Cruose</span></i></b> gibi yaşanacak bir yer olmayan ağaçları, evi haline getirir. Artık toprağa hiçbir şekilde ayak basmayacağına ant içmiştir. Ailesi tüm çabalarına rağmen inatçı <b><span style="color: #990000;">Cosimo</span></b>'yu ağaçlardan indiremeyince elbet bir gün sıkılır, elbet bir gün bir şekilde inmek mecburiyetinde kalır diyerek kendi haline bırakırlar. O günün gelmesini beklerken yılların su gibi akıp gideceğini nereden bilsin garipler?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg828AixsqHHbeJhb_nb4yhEPS-qS3h7Yt5oZqpWvZCcLGuD-ha9U_aLyKRVimTLs-xd6HeHcTMN0IvwmN5KdJzpskOT1vNaVUmf-cW3v8x7Bs6NDgEQRzVHb8JiKZxyrMc3v-g9mzMAQU/s1600/ItaloCalvino-IlBaroneRampante_ill.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg828AixsqHHbeJhb_nb4yhEPS-qS3h7Yt5oZqpWvZCcLGuD-ha9U_aLyKRVimTLs-xd6HeHcTMN0IvwmN5KdJzpskOT1vNaVUmf-cW3v8x7Bs6NDgEQRzVHb8JiKZxyrMc3v-g9mzMAQU/s320/ItaloCalvino-IlBaroneRampante_ill.jpg" width="220" /></a> Yazar ağaçların tepesinde yaşayan, toprağa ayak basmayı kesinlikle reddeden bir çocuğun hayatını konu aldığı öyküsünde, toplumdan, insan ilişkilerinden, politikadan vs. kaçışın öyküsünü değil, başkalarıyla gerçekten birlikte olmanın bazen tek yolunun başkalarından ayrılmak, kendi devrimini yaratmak olduğunu gösteriyor. Burada İkiye Bölünen Vikont'taki yarımlığa karşılık kendi bütünlüğünü, kendi koyduğu kurallarla disipline etmeye çalışan bir kahraman var karşımızda. Üstelik ağaçların tepesinde yaşamak için verdiği mücadele, gösterdiği kararlılık, özveri o kadar çok ki kahramanı aldığı bu kararda desteklememek, böyle bir olayın gerçekleşebileceğinden şüphe etmek, okuma sürecinde o kadar zor ki. <b><i><span style="color: #990000;">İtalo Calvino</span></i></b>'nun bol ağaçlı bir dönem ararken 18. yüzyılda park etmesi ve <b><span style="color: #073763;">Denis </span></b><span style="color: #073763;"><b>Diderot, Voltaire</b></span> gibi eleştiriler yönelttiği dönemin aydınlarına kurgusunda yer vermesi ise öyküdeki inandırıcılığı daha da artırmış. <b><span style="color: #990000;">Cosimo</span></b>'nun zamanla kendi eğitimini ağaçlarda yaşadığı süreçte edindiği tecrübeler dışında, kronik bir kitap okur seviyesine erişmesiyle de ilerletmesi öyküye daha bir tutkuyla bağlanma nedeni. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitaptaki son öykü ise ''<b><i><span style="color: #990000;">Varolmayan Şövalye''</span></i></b>. Bedeni olmayan, zırhının içerisindeki kocaman boşluğu iradesiyle ayakta tutan şövalye <b><span style="color: #990000;"><i>Agilulfo</i></span></b>'nun iradesini var eden asıl unsur şövalye oluşu. Peki ya şövalye payesini almasını sağlayan olay aslında daha farklı gerçekleşmiş ve şövalye olması için hiçbir neden kalmamışsa? Bu öykü de en az diğer öyküler kadar sıradışı karakterlerle ve absürtlüklerle örülü, bir o kadar da güldürücü. Yazarın bu noktada değinmek istediğim güzel bir ifadesi var ;</div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #660000; font-size: large;"><br /></span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #660000; font-size: large;"> </span><span style="color: #990000; font-size: large;"> '' Şu açık ki, bugün sıradışı olmayan kişilerin dünyasında yaşıyoruz, en basit bireysellikleri bile reddedilen kişilerin dünyasında, öyle ki, insanlar önceden belirlenmiş davranışların soyut bir toplamına dönüşmüş durumdalar. Bugün sorun, insanın benliğinin bir bölümünü yitirmesi değil artık, tümünü yitirmesi, hiç var olmamasıdır. ''</span></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeKmRcmzhHJhlY_oRVq8LKmXmZvKN8kgmRB-nj6IjPZ-bXi8OXNUKIqNBpCc-RXF8rDlTnqncqSr5pJnxONtKL1nfo2NzROn3L3__w1WTxD81OlE8lqOh-z_Z_WHlNWGGKZD8zg6ZImSc/s1600/cavaliere01BIG.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeKmRcmzhHJhlY_oRVq8LKmXmZvKN8kgmRB-nj6IjPZ-bXi8OXNUKIqNBpCc-RXF8rDlTnqncqSr5pJnxONtKL1nfo2NzROn3L3__w1WTxD81OlE8lqOh-z_Z_WHlNWGGKZD8zg6ZImSc/s320/cavaliere01BIG.jpg" width="205" /></a> Kitapta Varolmayan şövalye <b><i><span style="color: #990000;">Agilulfo</span></i></b> yanında, bir ismi dahi olmayan bu yüzden her yerde kendisine farklı bir ad verilen seyisi <b><i><span style="color: #990000;">Gurdulu </span></i></b> da var olamayan bir karakter. Onun var olamayışı ise varlığının bilincinde olamayışından ileri geliyor. Öyle ki önüne konulan bir çorbayı kendi zannediyor, hayır kendini çorba zannetmiyor, çorbayı kendisi zannediyor, bu yüzden kendini çorbaya içirmeye çalışıyor, tam o sırada yanında olan ağaç gövdesini ise ağzı zannedip çorbayı oradan aşağı döküyor. Şövalye dış dünyanın var olma kriterlerine bedensel, organik olarak muhatap olup var olamazken, <b><i><span style="color: #990000;">Gurdulu</span></i></b> ise zihinsel, bilinçsel olarak muhatap olup var olamıyor. Aslında burada bireyin toplum karşısında tipik var olma psikolojisinin alegorik bir anlatımı var. Var olamayan karakterlere karşılık bu öyküde var olma çabası harcayan, sürekli atıl durumda ve istediğini elde etmek için mücadele veren bir genç kahraman; <b><i><span style="color: #990000;">Rambaldo</span></i></b> var. Babasının katilinin peşine düşüyor, sevdiği kadın kendisini sevmiyor yine de peşine düşüyor, düşüyor da düşüyor, sürekli kenardan kıyıdan karşınıza, yerli yersiz amacının peşinde koştururken çıkıyor. İstemsizce haline acıyor ama başardıkça da takdir ediyorsunuz. Binbir gece masalları havasının da sezildiği bu öykü kısaca varoluşsal bir sancının yankılarını kulaklarınıza çınlatıyor.</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Kitabı, hiç bitmesin isteyerek, tüm gerçeküstülüğüne rağmen inanarak, bir okur olarak doyumsuzluğumu fazlasıyla doyurup da okudum. Zekice kurguya yerleştirilmiş eğlenceli diyaloglara çok güldüm. Her masalın altında anlatılmak istenen bir gerçek vardır diyerek sorgulatıldım, her sorgulamamda doğru, değişmez kabul ettiğim bazı mottolarımın da yerlerinden oynatılabildiğini, bakış açısının her olay, her konu, her durum için değişebileceğini, kısaca izafiyetin hayatın her alanında bir teori olabileceğini gördüm. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yazımın sonunu <b><span style="color: #990000;">İtalo Calvino</span></b> hocanın kitabın sonuna yerleştirdiği, bu koca yazının size anlattığından çok daha fazlasını hisettirecek şu güzel paragrafına ayırmak istiyorum . Herkese iyi okumalar efenim.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEtNihXwKvIzekqfdXgz3m5Zjl-CBSumis4p9wLNVwhQ48q3xZgS_SLUko7zSxOtKEvASJ2DfQhnRkosQsg-BywGl7uHdNfqsRn4PuMIfsUlqXiB2537_55_AISVkBKoJktjuVCtvvV7o/s1600/maxresdefault.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEtNihXwKvIzekqfdXgz3m5Zjl-CBSumis4p9wLNVwhQ48q3xZgS_SLUko7zSxOtKEvASJ2DfQhnRkosQsg-BywGl7uHdNfqsRn4PuMIfsUlqXiB2537_55_AISVkBKoJktjuVCtvvV7o/s640/maxresdefault.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b><i>'' Ben, varlığını insanoğlu olarak gerçekleştirme yolundaki deneyimleri konu alan bir üçlü yazmak istedim: Varolmayan Şövalye'de varlığın fethedilişi, İkiye Bölünen Vikont'ta toplumun dayattığı kırılmaların ötesinde bir bütünlüğe ulaşma arzusu, Ağaca Tüneyen Baron'da bireysel bir kendini belirleme eylemine bağlılık sayesinde ulaşılacak bireysel olmayan bir bütünlüğe ileten bir yol : özgürlüğe yaklaşmanın üç basamağı. Aynı zamanda ''Açık'' diye adlandırılan türden üç öykü olsun istedim ve her şeyden önce, görüntülerin mantık çerçevesinde birbirlerini izleyişinden dolayı, birer öykü olarak ayakta dursunlar, ama gerçek yaşamlarına okuyucuda uyandırdıkları ve önceden kestirilemeyen soru-yanıt oyunlarıyla başlasınlar istedim. Dilerim çağdaş insanın atalarının soyağacı olarak görülsünler, çizdiğim her yüzden çevremizdeki kişilerin, sizin, benim kendimin bazı hatlarımız sezilsin. ''</i></b></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="color: #20124d;"><b><i>İtalo Calvino </i></b></span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="color: #20124d;"><b><i>Haziran 1960</i></b></span></div>
<div style="text-align: right;">
<span style="color: #20124d;"><b><i>Çeviren; Neyyire Gül Işık</i></b></span></div>
<div style="text-align: right;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-20269302703262296842015-10-17T10:44:00.001-07:002015-11-26T14:48:14.008-08:00KİTAP 36 # BAY UZAY GEMİSİ / TOPLU ÖYKÜLER 1 - PHILIP K. DICK<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7r2ggwSdcphRodpCqCzB4_NJjflZ8sHb3HmuOe21ncbAmV1wvtjH2Ydpo4rcC6DWAKpg41HsI-vtFJ4IdA6kVfaj2gzjVoY07CXhpXP94SWVFvK333cHyAt5Re4BEpCwOIa69avTfKPM/s1600/12166934_10207554064270586_1251804844_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7r2ggwSdcphRodpCqCzB4_NJjflZ8sHb3HmuOe21ncbAmV1wvtjH2Ydpo4rcC6DWAKpg41HsI-vtFJ4IdA6kVfaj2gzjVoY07CXhpXP94SWVFvK333cHyAt5Re4BEpCwOIa69avTfKPM/s400/12166934_10207554064270586_1251804844_n.jpg" width="400" /></a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><i style="background-color: white;">BAY UZAY GEMİSİ / TOPLU ÖYKÜLER 1</i></span></b></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i><br /></i></span><span style="color: #20124d;"><i>/ BEYOND LİES THE WUB ( VOLUME ONE OF THE COLLECTED STORİES )</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: small;"><br /></span><span style="color: #20124d; font-size: large;">Philip K. Dick</span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Berna Kılınçer</span></b></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Büyülü Fener / Alfa Basım Yayım</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;"><br /></span><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Bilimkurgu</span></b><br />
<span style="background-color: white; color: #20124d;"><b>632 Sayfa</b></span></div>
</div>
</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Merhaba arkadaşlar. Eğitim ve iş hayatımın arafında olduğum bu senenin en yoğun ve karmaşık dönemlerini yaşıyorum, bloga yeterli vakti ve özeni gösterecek imkan bulamadım, sırf bir şeyler yazmış olmak adına da girip de saçmalamak istemedim. Malum bir vaadde bulundum, Roma hukukunda afili cümleler silsilesinde yoğun anlamlar barındıran birçok ilkeden biri <b><span style="color: #4c1130;">'Omne promissum cadit in debitum'</span></b> yani 'Her vaad bir borca dönüşür' ilkesine bağlı kalmak için elinden gelen her şeyi yapmaya çabalayacağımı bilmenizi isterim. Söz verdiğim her kitabı buraya gireceğim. Dürüst olmak gerekirse bazılarını hala okuyamadım, uzun zamandır sinirden stresten kitap okumakta çok zorlanıyorum. Hayır aslen sinirli bir insandan çok umutları olan, olabildiğince çok tebessüm eden, mutlu olduğumda göstermekten çekinmeyen bir insanım. Ancak uzun zamandır gerek yukarıda değindiğim eğitim-iş hayatımın geçiş döneminden gerek ülkemizde yaşanan acı ve yıkıcı olaylar ve bazı insanların insani olmayan tepkilerinden dolayı mutlu değilim, aşırı hassasım, düşünceliyim. Hayatı, düzeni, insanları tanıma, algılama ve kendimi bu çerçevede bir yere oturtmada en sancılı, en umutsuz dönemlerimi yaşıyorum desem yalan olmaz. O yüzden kafam fazlasıyla dağınık. <b><span style="color: #990000;"><i>Ulus Baker</i></span></b>'in de dediği gibi yazmak da bir düşünme şekli, elimi kafama koyarak düşünmekten, düşündükçe de bunalmaktan yoruldum, buraya yazarak biraz da olsa rahatlamaya çalışayım dedim. İçimi hazır rahatlatmışken Rafına Sığmayanlar'dan çıkıp İçimden Taşanlar bloguna dönmeye başlamadan, uzun zaman aradan sonra konuşacağımız ilk kitabımıza bakalım, ne dersiniz?</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdZcOGRelOgNvRe4I6lKPImYTlHl2wYRNDgsJN1XI9LQupXisiCn6qYAFaNs0EBmtkw5dQEB1VJmqk4ebuOjzOyZhs06Bo3y04tzE7-MyaoD1hcPLfCeTky9FpXVe02jQWL_nrJ-Z4rHA/s1600/indir.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdZcOGRelOgNvRe4I6lKPImYTlHl2wYRNDgsJN1XI9LQupXisiCn6qYAFaNs0EBmtkw5dQEB1VJmqk4ebuOjzOyZhs06Bo3y04tzE7-MyaoD1hcPLfCeTky9FpXVe02jQWL_nrJ-Z4rHA/s640/indir.jpg" width="640" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">source : <span class="irc_ho" dir="ltr" style="-webkit-tap-highlight-color: rgba(255, 255, 255, 0.2); background-color: #f1f1f1; cursor: pointer; font-family: "arial" , sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16px; margin-right: -2px; overflow: hidden; padding-right: 2px; text-align: start; text-overflow: ellipsis; unicode-bidi: -webkit-isolate;"><b><a class="irc_hl irc_hol i3724" data-href="http://frpnet.net/edebiyat-haberleri/philip-k-dickin-toplu-oykuleri-1-bay-uzay-gemisi-cikti" data-noload="" data-ved="0CAYQjB1qFQoTCIDRhsWGysgCFQJcFAodQIUIoA" href="https://www.google.com.tr/url?sa=i&rct=j&q=&esrc=s&source=images&cd=&cad=rja&uact=8&ved=0CAYQjB1qFQoTCIDRhsWGysgCFQJcFAodQIUIoA&url=http%3A%2F%2Ffrpnet.net%2Fedebiyat-haberleri%2Fphilip-k-dickin-toplu-oykuleri-1-bay-uzay-gemisi-cikti&bvm=bv.105454873,d.bGg&psig=AFQjCNElsEtyq3OGJCpOFjsIsPr5Imk4Sg&ust=1445190030208156" jsaction="mousedown:irc.rl;keydown:irc.rlk" style="-webkit-tap-highlight-color: rgba(255, 255, 255, 0.2); background-color: #f1f1f1; cursor: pointer; font-family: arial, sans-serif; font-size: 13px; line-height: 16px; text-align: start;">frpnet.net</a></b></span></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="color: #990000;">Bay Uzay Gemisi</span></i></b>, <i>Büyülü Fener - Alfa Basım Yayım'</i>ın 5 cilt olarak çıkarmayı tasarladığı <b><span style="color: #990000;">Philip K. Dick </span></b>Toplu Öyküler serisinin ilk cildi. Şu an hali hazırda iki cildi çevrilmiş durumda. Kitabın önsözünde <b><span style="color: #990000;">Phlip K. Dick</span></b>'in bilimkurgu'nun ne olduğu konusunda muhteşem bir yazısı var. Bilimkurgu edebiyatına önyargıyla yaklaşan yahut popüler edebiyatın önüne bilimkurgu diye sunduğu, uzayda geçen her tür absürdlüğü bilimkurgu olarak niteleyenlere iki çift söz mahiyetinde olacak bu yazıdan alıntılama yapmazsam bu kitabın hiçbir çarpıcı felsefik derinliği kalmayacak.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000; font-size: x-large;"><i><b>'' Bilimkurgunun özü budur, toplum içerisinde kavramsal bir yerinden oynatma ''</b></i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV6J1JRQUKiAMP2EPTKNR68E7c40WuoQDECb7bo1knNNWTB2zFU8wGyeifog9S1s4MRrYB91is5VLnIY4CwCl5RJIxp3VrRrrZSweBNgnkGDxuJL15gxjMaCBQb6kBaJd3pi1LlMjXo3M/s1600/resim+1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="197" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV6J1JRQUKiAMP2EPTKNR68E7c40WuoQDECb7bo1knNNWTB2zFU8wGyeifog9S1s4MRrYB91is5VLnIY4CwCl5RJIxp3VrRrrZSweBNgnkGDxuJL15gxjMaCBQb6kBaJd3pi1LlMjXo3M/s200/resim+1.jpg" width="200" /></a><i><span style="color: #990000;">'' Önce bilimkurguyu onun ne olmadığını söyleyerek tanımlayacağım. Gelecekte geçen bir hikaye (ya da roman ya da oyun) olarak tanımlanamaz, çünkü gelecekte geçen ve bilimkurgu olmayan uzay macerası diye bir şey vardır: Bu da tam adı gibi bir şeydir. Gelecekte uzayda geçen süper ileri teknolojinin olduğu maceralar, savaşlar ve mücadeleler. O halde bu neden bilimkurgu sayılmaz? Örneğin <b>Doris Lessing</b> öyle olduğunu varsayar. Ancak uzay macerasında, temel malzeme olan ayırt edici yeni fikir eksiktir. Ayrıca şimdiki zamanda geçen bilimkurgu da olabilir. O halde bilimkurguyu gelecekten ve ultra ileri teknolojiden ayırdığımız takdirde elimizde bilimkurgu diyebileceğimiz ne kalır? ''</span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="color: #990000;"><br /></span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="color: #990000;">''Kurmaca bir dünya ilk adımdır, bu aslında olmayan bir toplumdur. Yani bilinen toplumumuz onun için bir başlangıç noktasıdır. Toplum bir biçimde bizim toplumumuzdan çıkar, alternatif dünya hikayesi ya da romanında olduğu gibi belki dikey olarak. Bu, yazarın bir tür zihinsel çabasıyla yerinden oynattığı kendi dünyamızdır. Ya da olmadığı ya da henüz olmadığı bir şeye dönüştürülmüş dünyamızdır. Bu dünya verili dünyadan en az bir biçimde farklılık göstermelidir. Bu biçim de toplumumuzda ya da geçmişte ya da gelecekte herhangi bir bilinen toplumda meydana gelmeyecek olaylara yol açmaya yeterli olmalıdır. <b>Bu yerinden oynatmada tutarlı bir fikir olmalıdır, yani yerinden oynatma yalnızca önemsiz ya da tuhaf değil, kavramsal bir yerinden oynatma olmalıdır. Bilimkurgunun özü budur, toplum içerisindeki kavramsal bir yerinden oynatma. Böylece yazarın zihninde yeni bir toplum üretilir, kağıda aktarılır ve kağıttan da okurun zihninde sarsıcı bir şok oluşturur, tanıyamamanın şokunu. </b>Okur okuduğunun gerçek dünyası olmadığını bilir.''</span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000;"><br /></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="color: #990000;">'' En iyi bilimkurguyu tanımlamaya gelince; kavramsal yerinden oynatma ya da bir başka deyişle yeni (ya da eskinin bir başka varyasyonu) olmalıdır ve okuru entelektüel anlamda harekete geçirmelidir. Zihnine girmeli ve o zamana kadar aklına gelmeyen bir şeyin olabilirliğine uyandırmalıdır...''</span></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İyi bir bilimkurgunun uyarıcı ve zihinde fikirleri dallanıp budaklandırması sonucu bir reaksiyon başlattığını savunan yazar bu reaksiyonun okurun zihnini açmak suretiyle okurun zihninin yaratmaya başladığını ifade eder. İyi bir bilimkurgu, okurla yazar arasında her ikisinin de yarattığı ve yaratmaktan zevk aldığı bir ortaklıktır, öyle ki okuyucu yaratıcılığı oluşturan bu ortaklığı deneyimlemenin hazzını yaşamaktadır. Yazara göre de yeniliği keşfetmekten keyif almak bilimkurgunun son malzemesi ve temelidir. <span style="color: #990000;"><b>Philip K. Dick</b></span>'in düşüncesiyle tutarlı bir yazar olduğunu eserlerini ilk okuduğunuzda anlayacaksınız. Daha önce <a href="http://rafinasigmayanlar.blogspot.com.tr/2014/08/kitap-22-bicak-sirti-androidler.html">Bıçak Sırtı</a> kitabını blogumda paylaşmış ve kitabın gerçeklik algısıyla oynayan ve gerçek kavramını bir filozofa yaraşacak şekilde kavramsal olarak sorgulattığını aktarmıştım. Öykülerde de bu esaslı nokta değerini koruyor. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yeri gelmişken giriş yazısını da bir diğer değerli bilimkurgu yazarı <b><span style="color: #990000;">Roger Zelazny</span></b> kaleme almış. <b><span style="color: #990000;">Philip K. Dick</span></b> hakkında yerinde ve gerçekçi değerlendirme yapan Zelazny'e en çok katıldığım nokta ise şu sözlerindeki muazzam tespittir :</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<i><span style="color: #990000;">'' <b>Philip K. Dick</b>'in bir kitabını bitirip kenara koyduğunuzda verilen kişisel tepki, üzerinde düşünüldüğünde bir hikayenin anısından ziyade zengin metaforlarla dolu bir şiirin üzerinizde bıraktığı etkidir. ''</span></i></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Serinin ilk cildi için <b><span style="color: #990000;">Philip K. Dick</span></b>'in öykü anlamında bilimkurgu'da yarışılmaz bir yazar olduğuna her türlü iddiaya çekinmeden girerim. Okuduğum her öykü şöyle ya da böyle birçok filmde konu olarak kullanılmış, kullanılmayanlar ise sinema sektörüne dolarlar yağdırabilecek kadar ilgi çekici, gizemli, kafa karıştırıcı, darmaduman edici nitelikte. Cildi bitirdiğimde ''Vay beah! Asimov reis senin yerin dünyada ayrı ama bu adam kesinlikle dünyalı değil, o bilimkurgunun dünya dışı starı!'' dedim kendime. Valla dedim.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqVlHZlMcn5aLb0I-ZSzc7CberFDiod-CHK9kTckil_BCWGXW7lRFqAytAgUfgKP7dY4mVuPcBdpR01I8Sl2K0D9KvXH1ExMMxzz9j6eGrvufk4LskeFjM4-wqXfFxNA0j248s2Eujjxs/s1600/Philip+K.+Dick+-+The+man+who+remembered+the+future.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqVlHZlMcn5aLb0I-ZSzc7CberFDiod-CHK9kTckil_BCWGXW7lRFqAytAgUfgKP7dY4mVuPcBdpR01I8Sl2K0D9KvXH1ExMMxzz9j6eGrvufk4LskeFjM4-wqXfFxNA0j248s2Eujjxs/s320/Philip+K.+Dick+-+The+man+who+remembered+the+future.jpg" width="313" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><b style="background-color: #fafafa; font-family: Verdana, Arial, Tahoma, Calibri, Geneva, sans-serif; font-size: 13px; text-align: left;"><span style="color: #333333;">source:</span><a href="http://humansarefree.com/2014/03/the-fascinating-story-of-man-who.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+HumansAreFree+%28Humans+Are+Free%29" rel="nofollow" target="_blank"><span style="color: black;">humansarefree.com</span></a></b></td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: justify;">
Kitapta toplam 25 öykü var. Bilimin her türlü işin içine dahil edildiği kitaptaki öykülerdeki hayalgücü ağzınızı açık bıraktıracak. Benim en çok beğendiğim öyküler ise ''<span style="color: #990000;"><b>Bay Uzay Gemisi</b></span>'', ''<span style="color: #990000;"><b>Maaş Çeki</b></span>'' ''<b><span style="color: #990000;">Koloni</span></b>'' ve ''<b><span style="color: #990000;">Elflerin Kralı</span></b>'' idi. Aman sakın 'en' kelimesini kullandım diye diğer öykülerin sıradan, yahut sıradanın biraz üstü olduğu gibi düşüncelere kapılmayın. Öykülerin her biri türünün en iyileri arasında kendine üst sıralarda bir yer bulur. ''Bay Uzay Gemisi'' insan ile makine ilişkisinde gelecekte gerçekleşmesini beklediğim ancak spoiler olacağı için burada değinemeyeceğim bir teknolojiyi ele alması bakımından en iyilerden birisiydi, Maaş Çeki ise kapitalist sistemde yaşayan bizler için mantıki olarak kavramakta zorlanacağımız bir sonu giriş olarak kullanıp, zamanda geriye aynı zamanda da ileriye doğru giderek, daha sonra ise geri ve ileriyi bir noktada kesiştirerek ''Filip bizde kalmamış, eccük zeka ve hayalgücünden na şu küççük fincana koyup verebilin mi?'' diyerek komşu kapısını aşındırtacak cinsten bir öykü. ''Koloni'' ise şu ana kadar okuduğum ve iliklerime kadar ürpermeme sebep olan nadide yazımlardan biri. '' Elflerin Kralı'' ise yine gerçek mi hayal mi, yoksa rüya mı? Ne lan bu? diye başımı döndüren ardından ''aa koltuğun arkasında görünen şu uzun çıkık şey elf kulağı mı lan?'' diyerek şeker verilerek kandırılan bir çocuk misali dikkatimi dağıtan, bu şekilde beni uçsuz bucaksız hayal dünyasına sokan bir öyküydü.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitapta ayrıca; zamanda yolculuklar, zaman kepçeleri, Güliver'in gezilerilerinin bilimkurgusal güzellemeleri, robotların insanın doğasına mahkum olmuş vahşi kullanım biçimleri, zamanda büyük kırılmalar yaşatan kelebek etkisi olaylar, bilimsel sahada birbirlerine en korkunç, aynı zamanda en harika deneyleri deneyimleme kazığı atan biliminsanları, uzayda koloni kurmuş ancak hala insanlığı kuramamış dünyalılar, filmlerde izlemeyi en çok sevdiğim huzursuz, içinizi daraltan döngüsel kurgular dahil olmak üzere neler neler var. Çeviri hususunda da orijinalinden karşılaştırma yapma imkanım olmadı yalnız ara sıra düşük cümlelerle karşılaşabiliyorsunuz, yazım yanlışlıkları da cabası ama okumayı engelleyecek seviyede kesinlikle değil. Benim için sorun olmadı, aksine öyküleri dilimize orijinal hali ile kazandırdıkları için yayınevine minnettarım, çok güzel bir iş çıkarmışlar. Uzun lafın kısası bitmesin isteyeceğiniz bir kitap, düşünün ben okumadığım bir tane daha var rahatlığını kaybetmemek adına ikincisini hiç okumak istemiyorum. Yazıma artık burada son veriyor ve herkese keyifli okumalar diliyorum.</div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-33782063059539336872015-08-01T16:12:00.001-07:002015-10-20T10:34:39.023-07:00SİZ SEÇİN BEN OKUYAYIM! KATILIMCI BLOG OKURLUĞUNA VAR MISINIZ? =)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ-ncmmrKOvx4X_fwDWvus_TbFGid_tqc1vdWWMoWUrpjRzrzodYnIbS4ntJN3rZ9aoV0R85JZHyuR7hlK9Ti9t_uMzrbJNmjk0F1eNOpMxJ4wNfKJkjH37argAPLFompr1DSR9dHDshE/s1600/11831406_10207062653465623_1646659892_o+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="334" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQ-ncmmrKOvx4X_fwDWvus_TbFGid_tqc1vdWWMoWUrpjRzrzodYnIbS4ntJN3rZ9aoV0R85JZHyuR7hlK9Ti9t_uMzrbJNmjk0F1eNOpMxJ4wNfKJkjH37argAPLFompr1DSR9dHDshE/s640/11831406_10207062653465623_1646659892_o+%25281%2529.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<br />
Herkese merhabalarr. Uzun zamandır dedikodu yapmamıştık değil mi? Ayy benim ne dedikodum olur ki? Bildiğiniz kitap blogu işte. Üstelik uzun zamandır doğru düzgün yazı girilmeyen bir blog. Pişman mıyım? Çok pişmanımm demek isterdim ama okumaya zor zaman buluyorum bırakın yazı girmeyi, pişman olmaya bile vakit bulamıyorum. Her kitabı okurken ''Ay bu noktayı kesinlikle bloga yazmalıyım, sakın unutma yaz bir yere!'' diyip ''Benim hafızam kuvvetlidir unutmam ben, unutmam.'' şişkinliğiyle bir iki adım ötedeki kağıt kalemi alıp not almaya üşeniyorum. Ardından ne mi oluyor? Pufff!! Tüm yazmayı planladıklarım kafamdan uçup gidiyor. Haliyle kitabı elime aldığımda bir o bana bakıyor ''Sakın kötü dedikodumu yapma, yaparsan külahları değişiriz ha!'' der gibi, bir ben ona bakıyorum ''olm! ne yazcaktım ben senin hakkında? Azıcık yardımcı ol da yüzümüzü karartmadan çıkalım şu işin içinden. Hadi be hacı! '', sonra o bana bakıyor ''Tü! sana verdiğim emeklere yazık, az mı zaman geçirdik birbirimizle, az mı şey paylaştık? Sana içimi açtım ben, içimi! Ne çabuk unuttun ulan?'' İşte o anın utancıyla boynumu büküyor, içim kan ağlayarak kitabı hüzünlü ve dramatik bir törenle yerine bırakıveriyorum.<br />
<br />
Tabi sadece okuduklarım değil, alıp da okuyup bir an önce blogda paylaşmak istediğim ancak aynı acımasız sona mahkum ettiğim birçok kadersiz kitap daha ekleniyor her ay kütüphaneme. Ne kadar paylaşmak istesem de, ağzımın sularını akıtan bloglara gözlerimi şöyle afilice kısıp ( ben afilice kısarım siz nasıl kısarsınız bilemem ) büyük bir hayranlıkla bakıp yazmak için gaza gelsem de yazamam bir türlü. Sağ olsun kendimi iğneleme huyum sayesinde o gazı itinayla saati içinde alır. havası kaçmış bir balon gibi çökerim bir köşeye.<br />
<br />
Her neyse çok uzattım. Gelelim konumuza. Evet bundan sonra her ay sonunda o ay aldığım kitapları ve okuduğum kitapları burada paylaşacağım. Kitap almamışsam da sıkıntı yok, kütüphanemden bazı kitaplar sunacağım. Sizler de aldığım kitaplardan yahut okuduklarımdan tanıtmamı, anlatmamı, dedikodusunu yapmamı istedikleriniz yahut hakkında konuşmak istedikleriniz varsa bana bildireceksiniz. Ben de bu sorumluluğun bilinciyle elimden geldiğince kitapları birer birer okuyup yorumumu paylaşacağım. Eğer kitap o ay okudularım listesindeyse iş daha kolay, okuduğum için en kısa sürede yazılarını girmeye çalışacağım. Kısacası hem siz elimdeki kitaplardan merak ettikleriniz hakkında bilgi almış olacak, hem de ben manyak gibi bir o kitaba bir bu kitaba bakıp hangisini okusam, hangisini? ikileminden kurtulmuş olacağım. Ayrıca okuduklarımdan da gerçekten tanıtmamı istenen hangi kitapsa onu paylaşacağım. Ancak bu uygulamayı öncelikle bu ay bir deneyelim, bakarsınız katılmazsınız, fikir hoşunuza gitmez. O yüzden katılıma göre vazcayma hakkımızı saklı tuttuğumuzu da ekleyelim. Ha tutarsa o zaman yukarıda da belirttiğim gibi devam ederiz.<br />
<br />
Rafına Sığmayanlar demokratik blogriyeti okurları olarak, katılımcı bir demokrasi içerisinde seçme hakkınızı en güzel şekilde kullanmanız için, bolca seçenekler sunacağıma emin olabilirsiniz.Blog dünyasında okuru da artık pasiflikten çıkarıp, daha aktif konuma sokma zamanı geldi de geçiyor bile değil mi?<br />
<br />
Arkadaşlar öncelikle istenen kitaplardan ilk 10'u yapılan yorumlarla listeye girecek, ilk 5'i çok kalın kitaplar olmamak şartıyla okunacağına kesin gözüyle bakılacak kitaplar listesinde olacak, diğer 5'i ise yedekte olup vaktim olursa okunacaklar listesinde olacak. Her kitap okundukça yorumları buraya düşecek. Kısaca siz seçeceksiniz ben de blogda yorumunu paylaşacağım. Anlaştıysak izninizle bu ay aldığım kitaplarla başlıyorum. ( bu gidişle iflas masası kurulur, tüm alacaklılarım dikilir karşıma. Bakalım hangi sosyolojik çözümleme, hangi kitabın edebi derinliği kurtarır o zaman beni :( )<br />
<br />
Unutmayın herkesin bir kitap söyleme hakkı var. Size tavsiyem tüm resimlere ve kitaplara bakıp öyle karar vermeniz. Ardından paylaşılmasını istediğiniz kitabın adını aşağıda yorum olarak belirtirseniz memnun olurum. Okunanları yanına not düştüm. Hadi hepimizin gazası mübarek ola :D<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhG3DDgnLxmo11cXiL5iaCs0BigzkSbW5OzTlfkeQhne3v3jhkb01y0YBUAZdBqinWUREJft9LepahVNE3GTHlOR_ND4u_j6JMfa4NLJkGi0GGzhPZYznip1pfTK98hLBXcysA1iMbV_no/s1600/11805863_10207062682066338_1292696282_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="560" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhG3DDgnLxmo11cXiL5iaCs0BigzkSbW5OzTlfkeQhne3v3jhkb01y0YBUAZdBqinWUREJft9LepahVNE3GTHlOR_ND4u_j6JMfa4NLJkGi0GGzhPZYznip1pfTK98hLBXcysA1iMbV_no/s640/11805863_10207062682066338_1292696282_n.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
Sırası ile resimde görülen kitaplar;<br />
<br />
1- Felsefe Yazıları- Doğan Özlem...........İnkılap Yayınevi<br />
2- Eşcinselliğin Toplumsal Tarihi- Halit Erdem Oksaçan............Tekin Yayınevi<br />
3- Harcıyorum Öyleyse Varım- Philip Roscoe...............Ayrıntı Yayınları<br />
4- Maldoror'un Şarkıları- Comte De Lautreamont............Kırmızı Yayınları<br />
5- Binbir Gece Polisiyeleri- Robert Louis Stevenson...............Labirent Yayınevi<br />
6- Hapishanenin Doğuşu- Michel Foucault....................İmge Kitabevi Yayınları (Şu an okuyorum)<br />
7- Savaş ve Barış- Tolstoy...................İletişim Yayınları<br />
8- Sosyolojik Düşünme ve Çözümleme 1- Kerim Edinsel............Kabalcı Yayınevi<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghOzlA5p_NqVrLiIBMVsnlfNQ48MxQpC-B1WFAMj8A0rnmU3dUmUvl-BsFSoonRTXpkVfHgBqYSPnukBv1SyYM4gieE37XZ86y66ZWmHo1Q9L1xU71W-OuA43HhXe1Q7sEol6ReMV3jRo/s1600/11721241_10207062403819382_439913068_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghOzlA5p_NqVrLiIBMVsnlfNQ48MxQpC-B1WFAMj8A0rnmU3dUmUvl-BsFSoonRTXpkVfHgBqYSPnukBv1SyYM4gieE37XZ86y66ZWmHo1Q9L1xU71W-OuA43HhXe1Q7sEol6ReMV3jRo/s640/11721241_10207062403819382_439913068_n.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
9- Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?- Newt Scamander........Yapı Kredi Yayınları (Okundu)<br />
10- Minima Moralia- Theodor Adorno..................Metis Yayınları<br />
11- Venedik'te Ölüm- Thomas Mann..................Can Yayınları<br />
12- Huzursuzluğun Kitabı- Fernando Pessoa.............Can Yayınları<br />
13- Tuzdan Heykel- Leopoldo Lugones.....................Dost Kitabevi Babil Kitaplığı<br />
14- Rus Öyküleri- Kolektif.....................Dost Kitabevi Babil Kitaplığı<br />
15- Kodeş Kuşu- Kurt Vonnegut.................Dost Kitabevi<br />
16- Eski Ustalar- Thomas Bernhard...................Yapı Kredi Yayınları<br />
17- Yaşamın Ucuna Yolculuk- Tezer Özlü................Yapı Kredi Yayınları<br />
18- Atalarımız- İtalo Calvino........................Yapı Kredi Yayınları<br />
19- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey- Mine Söğüt.......................Yapı Kredi Yayınları<br />
20- Goethe Öleyazıyor- Thomas Bernhard....................Yapı Kredi Yayınları<br />
21- Deli Kadın Hikayeleri- Mine Söğüt..................... Yapı Kredi Yayınları<br />
22- Giovanni'nin Odası- James Baldwin.......................Yapı Kredi Yayınları( okundu )<br />
23- 24- Niteliksiz Adam 1-2 - Robert Musil......................Yapı Kredi Yayınları<br />
25- Türkiye'de Çağdaşlaşma- Niyazi Berkes.....................Yapı Kredi Yayınları<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXVo6buTGW21gV4dc9UPm9GOBkoycxaMkfTasHdrJnbahHfBl-vUrz6iAzJHuSYaS9IREs4JE7hAaAAOe9Tvg8ZHxFVk6Z4ZiZ2Y0L9TjAp5Z6hFOrtzWw5beXQVh8c1Dlem7mHaa8e7k/s1600/11793229_10207062706666953_543157896_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXVo6buTGW21gV4dc9UPm9GOBkoycxaMkfTasHdrJnbahHfBl-vUrz6iAzJHuSYaS9IREs4JE7hAaAAOe9Tvg8ZHxFVk6Z4ZiZ2Y0L9TjAp5Z6hFOrtzWw5beXQVh8c1Dlem7mHaa8e7k/s640/11793229_10207062706666953_543157896_n.jpg" width="640" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<br />
26- Göğü Delen Adam- Erich Scheurmann....................Ayrıntı Yayınları<br />
27- Petekgözlü Adam- Wu Ming Yi........................... Kahve Yayınları (Etkilemek gibi olmasın ama Ursula K. Le Guin'in kitap hakkında güzel yorumları var)<br />
28- Düşsel Konçerto 1. Cilt- Giovanni Papini...............................Monokl Yayınları<br />
29- Otomatik Portakal- Anthony Burgess...........................İş Bankası Yayınları<br />
30- Teneke Trampet- Günter Grass..........................Akılçelen Kitaplar<br />
31- Peder Brown Öyküleri- G.K. Chesterton........................Labirent Yayınları ( Yurtdışında Sherlock Holmes kadar ünlüymüş efenim kendileri )<br />
32- Bay Uzay Gemisi- Toplu Öyküler- Philip K. Dick.............................Büyülü Fener Yayınevi<br />
33- Yıkanan Kadınlar- Tie Ning..........................Altın Kitaplar<br />
34- Hiçten Az- Slavoj Zizek- Arkadaşlar bu kitabı okumaya henüz hazır değilim. Kitap şimdilik listede değil. Affola.rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com19tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-68534549806819920942015-07-25T15:02:00.002-07:002015-10-20T10:34:39.081-07:00KİTAP 35 # BİR PERİŞANLIK HALİ - MEHMET ANIL<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcus9CvJJChAEI3IkpoT3JCL2QAsm6ukvQe7iEToZ-9517c4qCiz1vqZrZz7nae4PAxJcgatZ7lZcHT7n1omhbcPdvRGwjRG0AnVYTO8hpYvSgvAK33kHONRuO4sZCVtuuOlmQZVp9E4o/s1600/11777423_10207019644910436_1541446180_o.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="301" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcus9CvJJChAEI3IkpoT3JCL2QAsm6ukvQe7iEToZ-9517c4qCiz1vqZrZz7nae4PAxJcgatZ7lZcHT7n1omhbcPdvRGwjRG0AnVYTO8hpYvSgvAK33kHONRuO4sZCVtuuOlmQZVp9E4o/s400/11777423_10207019644910436_1541446180_o.jpg" width="400" /></a></div>
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i><br /></i></b></span></span>
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>BİR PERİŞANLIK HALİ</i></b></span></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Mehmet Anıl</span></b></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Can Yayınları</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>1.Baskı Aralık 2013</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;"><br /></span></b>
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Roman/Hukuk</span></b><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>238 Sayfa</b></span></span></div>
</div>
</div>
<br />
Biliyorsunuz ki Can Yayınları her sene yaptığı 5 TL'lik kitaplar kampanyası ile gönülleri fethetmese de en azından bir sempati topluyor. ( Bu okur millletini memnun etmek zor iş azizim. ) Bir Perişanlık Hali de bu kampanyaya dahil kitaplardan biriydi. Mehmet Anıl'ı daha önce hiç okumamıştım. 2001 yılından itibaren edebiyatla aktif olarak ilgilenen yazar Pembe Otobüs adlı romanıyla da Yunus Nadi Roman ödülünü kazanmış.<br />
<br />
Peki ben bu kitabı neden aldım? Biliyorum nedenini merak etmediğinizi. İzninizle ben yine de anlatmak istiyorum. Kitabı aldım çünkü kitabın arka kapağını okuyup, içini biraz karıştırdığımda kitabın hukuki arkaplanda cezaevine düşmüş bir suçlunun Perişanlık Hali'ni işlediğini gördüm. Bir hukukçu olarak haliyle ilgimi çekti. Her film yahut dizide yapılan hukuki hataları ve açıkları arayan ben yine kötüniyetli üçüncü kişi olarak bu kitapta da acaba ne gibi yanlışlar bulurum hevesiyle kitaba dört elle sarıldım. Aldığım an itibariyle bir köşeye çöküp okumaya başladım. Ancak bulamadım. Bulamadığıma da sevindim ve kitabı büyük bir mutlulukla okudum. Av. Murat Moralı'nın hukuki danışmanlığı ve yazarın psikolog eşi Melda D. Anıl'ın katkısıyla kitap gerek hukuki açıdan gerekse karakterlerin derin psikolojik hallerini kurgulama açısından gayet başarılıydı.<br />
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b><br /></b></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><b>''Sırf Kahramanların değil, Kaybedenlerin de hikayesi yazılsın!''</b></span></div>
<br />
Yukarıdaki şiarla yola çıkan yazar kitapta adı üstünde bir Perişanlık Hali'ni ele almış. Harun Gülmez adındaki karakterimiz aile fırınını işleten gariban, saf bir bekar Anadolu çocuğu. Sevgilisi ise uyanık, kentli ve çekici bir kadın üstelik daha önceki evliliğinden küçük bir kızı var. Harun küçük kıza da tabiri caizse babalık yapıyor. Sevgilisi Zuhal işteyken küçük kızın beslenmesinden, giyinmesine, altının temizlenmesinden banyosuna kadar her şeyi ile ilgileniyor. Tabi bu arada Zuhal kendi evinden Harun ise anne ve babasının evinde yaşıyor. Harun'un ailesi bu ilişkinin farkında ve bu ilişkiye en başından itibaren karşılar..<br />
<br />
Bir gün Harun Gülmez birlikte yaşadığı anne ve babasının evinin çalan kapısını açtığında karşısında polisi buluyor ve ne olduğunu anlamadan apar topar emniyete götürülüyor. Götürüldüğü emniyette bir de ne öğrensin? Sevgilisi Zuhal 4 yaşındaki küçük kızının Harun tarafından cinsel tacize uğradığı iddiasıyla Harun hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Akabinde Harun kendini bu sefer soğuk demirlerin arka tarafında yani cevzaevinde buluyor.<br />
<br />
Bir Perişanlık Hali, Harun'un cezaevindeki haliyle başlıyor ve olaylar geriye-ileriye dönük olarak işlenerek okur serüvene dahil ediliyor. Harun gerçekten suçlu mu, pedofil mi değil mi? Zuhal iftira mı atıyor yoksa iddiasında haklı mı yahut yanılgı içinde mi? Bu süreçlere dair ipucu yakalamaya çalışan bizler bir yandan da Harun'un cezaevinde en kötü ve pis işleri yapan şamaroğlanı konumundan, ağır psikolojik baskı ile girdiği suçluluk psikolojisi sonucu günahlarının affedilmesi için sığındığı dine nasıl bağlandığını ve koğuşta pedofil bir sapıktan nasıl saygıyla karşılanan bir ermiş seviyesine çıktığını görüyoruz. Borderline kişilik bozukluğuna yakalanan Harun'un sınırlarda gezinen psikolojisi başarıyla okura yansıtılırken, hukukun sınırlarının da delik deşik edilip edilmediği farklı bir boyutta sorgulanıyor. (Evet farklı bir boyutta cidden, bildiğiniz bir melek Harun Gülmez'in hakimesini sorguluyor.)<br />
<br />
Kitapta en çok hoşuma giden, yargılamalar sırasında çocukların konumu ve yargılamaya katılımlarında dikkat edilmesi gerekenler hakkında verilen öğretici bilgiler oldu. Zira Çocuk Hakları konusunda maalesef çok da ileri olmayan ülkemizde bazı temel bilinmesi gerekenler dahi bilinmiyor, yargılamalar sırasında bulundurulması gereken uzmanlar bulundurulmuyor ve hatta yapılmaması kati olan işlemler yapılabiliyor. Bu hususa izninizle az da olsa değinmek istiyorum.<br />
<br />
<span style="color: #990000;"><b>BURAYA DİKKAT LÜTFEN ;</b></span><br />
<br />
Barodaki avukat meslektaşlarımızın verdiği bilgilerden çocukların gerek fiziki gerek cinsel gerek ekonomik ve duygusal şiddet ve istismara fazlaca maruz kaldığını biliyoruz. Ancak bunu ne dereceye kadar tespit edebiliyoruz?<br />
Kitapta cinsel istismar işlenmiş. Benim de özellikle değinmek istediğim ve her ailenin çocuklarını koruması adına bilmesi gerektiğine inandığım bazı noktalar var:<br />
<br />
Öncelikle çocuk istismarı tipleri arasında saptanması en zor olan ve çoğunlukla gizli kalan istismar, çocuğun cinsel istismarıdır. Şiddet içermesi gerekmez. Bu hususta bazı hatalı ve eksik bilgiler var, birkaç örnek vermek gerekirse;<br />
<br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Çocuklar bu konuda hikaye uydururlar.</b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Uslu, açıkgöz, akıllı olmaları istenilirse korunmuş olurlar.</b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Şüpheli yabancılardan uzak durmalıdırlar. </b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Parklar, umumi tuvaletler, boş sokaklar hele karanlıklar tehlikelidir.</b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Kadınlar Çocuklara cinsel istismarda bulunmazlar.</b></span><br />
<br />
Bunlar yukarıda da bahsettiğim gibi yanlış veya eksik bilinenlerdir. Çoğunlukla ebebeyni boş bir güvenlik algısına sürüklerler. Gerçekler ise çok daha farklıdır.<br />
<br />
<span style="color: #741b47;"><b>-İstismar konsunda hikaye uyduran çocuklar çok azdır.</b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Çocukların görünüşleri ya da davranışları istismara neden olmaz.</b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-İstismarcılar %80-95 çocuğun tanıdığı kişilerdir.</b></span><br />
<span style="color: #741b47;"><b>-Olay genellikle çocuğun çevresinde ve bildiği mekanlarda gerçekleşir.*</b></span><br />
<br />
Adli tıp dersimizde ve Baro'da aldığımız derslerde sıklıkla üzerinde durulan bu nüanslara burada da hazır konu denk gelmişken faydalı olması, en azından etrafımızda bu suça maruz kalan mağdur çocuklarımız varsa tespit edilebilmesi açısından yer vermek istedim. Çocukların bu hususlarda söylediklerine önem verilmeli, en azından takibe alınmalı, kulak arkası edilmemelidir.Çünkü çocuklar bu konuda kolay kolay yalan söylemezler. Ha ayrıca cinsel istismarın failinin ille de pedofili hastası olması gerekmez.<br />
<br />
Yargılama sırasında ise en çok rastlanılan, muhakemeyi kötü etkileyen olumsuzluklar ise; çocuklara yönlendirici sorular sorulması ve yargılama esnasında gerekli pedagog gibi uzmanların ya hiç olmaması yahut etkin olmamasıdır. Öncelikle akılda olmalıdır ki çocukların cinsel istismarlarda kullandığı dil, büyüklerin kullandığı dilden çok daha farklıdır. Bu yüzden bir çocuğun yönlendirilip yönlendirilmediği verdiği cevaplardan, kullandığı betimlemelerden ve kelimelerden anlaşılabilir. Ayrıca mahkemelerde çocukların kendilerini rahat ve güvende hissetmelerini sağlayacak ortam oluşturulmalıdır ki çocuk baskı yahut korkuyla ya da tam tersi büyüklerini memnun etmek amacıyla kaytarıcı cevaplar vermesin. İşte bu noktada yargılama esnasında uzmanların olması çok çok önemlidir.<br />
<br />
Kamu Spotu'ndan sonra kitaba geri dönersek; kitabın merakınızı sürekli canlı tuttuğunu söyleyebilirim. Şahsen ben muhakeme süreci de dahil kitabı büyük bir ilgiyle okudum.Yazarın akıcı, kendine has kalemini, yaptığı detaylı psikolojik tahlilleri, kişilerin içinde bulundukları çelişkileri, sosyal çıkmazları, adalet, sevgi kavramlarını etraflıca sorgulayışını çok beğendim. Kitabı içtenlikle tavsiye ederim.<br />
<br />
Son olarak Çocuk Hakları'na hak ettiği önemin verildiği, <a href="http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2013-2/23.pdf">Çocuk İzleme Merkezleri</a>nin ** her şehirde olduğu, her şeyden öte çocuklarımızın ve ebebeynlerin huzur ve güven içinde yaşadığı, bir çocuğun en büyük derdinin şekerini yere düşürmesi olduğu, toplumsal olarak bu tarz lanet edilesi suç tiplerinin sonsuza dek ortadan kalktığı bir ülkeye, bir dünyaya kavuşmak dileğiyle yazımı bitiriyorum. Keyifli okumalar dilerim.<br />
<br />
* Adli tıp ders notlarımdan ve Abem'deki derslerden alıntılar içerir.<br />
**Çocuk İzleme Merkezleri için detaylı bilgiyi <a href="http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/hgdmakale/2013-2/23.pdf">buraya tıklayarak alabilirsiniz.</a>rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-91367954301725755612015-07-08T06:46:00.001-07:002015-10-20T10:34:39.104-07:00KİTAP 34 # MASALLAR VE TOPLUMSAL CİNSİYET - MELEK ÖZLEM SEZER<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHQQkl6eSxmgDg2SJFjVc7bp7CMNN2PqjHHRQNdOeEwHjjtegdnJOMQtC-cPmKnl4wdncGo-9pAl7lS_ogMp3Rz7byTbO7ndPPOfZLoBAgjbCRAnvHs_GIKsa1jadc1FkxVd7vYxnWd-U/s1600/P_20150708_162058_MT+%25281%2529.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiHQQkl6eSxmgDg2SJFjVc7bp7CMNN2PqjHHRQNdOeEwHjjtegdnJOMQtC-cPmKnl4wdncGo-9pAl7lS_ogMp3Rz7byTbO7ndPPOfZLoBAgjbCRAnvHs_GIKsa1jadc1FkxVd7vYxnWd-U/s640/P_20150708_162058_MT+%25281%2529.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>MASALLAR VE TOPLUMSAL CİNSİYET</i></b></span></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Melek Özlem Sezer</span></b></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Evrensel Basım Yayın</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>4.Baskı</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: İnceleme/Araştırma</span></b><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>192</b></span></span><br />
<div>
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #990000;">Masallar ve Toplumsal Cinsiyet</span>, toplumların sıkça üzerinde durulan gelenek ve görenekleri dışında, üzerinde pek fazla durulmayan ancak her zaman insanlar arasında canlılığını koruyan masalların göründüğü kadar masum olmadığını gözler önüne seren bir kitap. Her aile çocuklarına hayal güçlerini geliştirmeleri için mutlaka en az bir masal kitabı alır okur, hatırlıyorsa nenesinin dedesinin kendine anlattığı bir masalı da anlatmayı tercih edebilir. Masalın asıl işlevi ise birer öğüt taşımaları bakımından toplumun ahlaki öğretilerini üzeri örtülü şekilde bir kahraman etrafında genç dimağlara aşılamasıdır. Kısacası masallar geleceğin toplumunu oluşturacak küçük bireyleri toplumun geçmişine, ahlakına, kültürüne yine aynı toplumun değerlerinde karılan harç ile bağlama işlevi görüyor.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Yazar kitaba masalın ne olduğu ile giriş yapıyor, kendisinin ifade ettiği şekilde bunu akademik züppeliğe ihtiyaç duymadan ya da kaynakça kısmını şişirip kağıt ve mürekkep israf etmeden yaptığı bir tanım var. Bu tanım, öğrencilerine 'neyi unutursanız unutun da bunu unutmayın' dediği bir tanım : <span style="color: #20124d;"><i><b>Masal, bir hayal disiplinidir.</b></i></span></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="color: #990000;">''Masal, bir disiplin olarak anılmayı hak eden özel bir tür olmasının yanı sıra disiplinin düz tanımına da ihtiyaç duyar.Fantastik yapısı, içerdiği tutku, coşkulu yanı ve elbette romantik dalgalanmaları, bir masal dedektifi için dikkat dağıtıcı olabilir ne de olsa. Oysa simgelerin peşinden gidilip ideolojik altyapısı çözüldüğünde, kurduğu gerçekliğin ve kurnazca altbene işlediği iletilerin, yarattığı hayallerden çok daha şaşırtıcı olduğu ortaya çıkacaktır.''</span></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Toplumların hafızasının ve bilinçaltlarının açığa çıkışı olarak vücut bulan masalların aslında göründüğü kadar masum olmadıklarını vurgulayan, çok iyi bildiğimiz <span style="color: #cc0000;">Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Kırmızı Başlıklı Kız, Hansel ve Gretel</span> gibi masallardan örnekler vererek masalların içerdiği şiddet ve pornografik simgelerin çokluğuna değinen yazar bu tarz masalların klasik masallar olduğunu ve bir de klasik masalların karşısında yenilikçi karşı-devrimci masalların olduğunu belirtiyor. Klasik masalın tam olarak ne olduğuna en iyi cevabı yine yazarın kendi ifadesinde buluyoruz ;<br />
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="color: #990000;">''Klasik masalsa bilinçaltı simgelerini ve genetik hafızayı kullanarak, görünür hikayenin altına bambaşka bir hikaye, iktidara hizmet eden ideolojik bir ileti düzeni kurar. İktidara ihtiyacı sorgulayan masallar yerine, yayılması teşvik edilenler de bu tür masallardır. Ama nedense masal güçlü etkisi bilinmesine rağmen o kadar küçük görülür ki, entellektüeller için bile eleştirel dikkatten yoksun kalır.''</span></i></b></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTtGCjmqG0J6ICSe61Ls-rCLIaGC5fN6xjVSCF_XYlGOg-N1xg3HydZpRmdqlXjpxxgoStL6IXJCDOg5WNIJZs008H35GLZCCCuleQOK8gC-R3AZnlploqi8gn_bAap-AC0BVrsa1ZEa8/s1600/s-7b3a8f7578ea4382201173b7da3d9059b5ff316f.gif" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="183" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiTtGCjmqG0J6ICSe61Ls-rCLIaGC5fN6xjVSCF_XYlGOg-N1xg3HydZpRmdqlXjpxxgoStL6IXJCDOg5WNIJZs008H35GLZCCCuleQOK8gC-R3AZnlploqi8gn_bAap-AC0BVrsa1ZEa8/s320/s-7b3a8f7578ea4382201173b7da3d9059b5ff316f.gif" width="320" /></a> Son cümle masalların toplumsal cinsiyet bağlamında incelenmesinde temel bir nokta. Masalların etkisi o kadar güçlü ki toplumsal cinsiyetimizi en az toplumun diğer mekanizmaları kadar yoğun ama saflıkla, çok da çaktırmadan gerek bilincimize gerek bilinçaltımıza işliyor. Kitapta bu konuda bolca örnekler bulabilirsiniz. Ancak birkaç örnek vermek isterim. Şimdi bildiğiniz tüm masalları gözünüzün önüne getirin. Hah bir de o masallardaki kadınları düşünün. Bu kadınların ortak özellikleri nedir? Öncelikle iyi kadın mı yoksa kötü kadın/Cadı mı? diye bir soru yöneltmeniz gerek. Zira bu iki zıt tiplemeler arasındaki fark o kadar sert çizgilerle çizilmiştir ki. İyi kızlar daima eve, kocasına bağımlı, kadınlık görevlerini en iyi şekilde yerine getiren, sözden dışarı çıkmayan karakterlerdir. Hatta öyle evcimenlerdir ki; Pamuk Prenses öldürülmekten kıl payı kurtulup ormanda cücelere ait küçük evi bulduğunda ev kime ait, evde yaşayanlar hırlı mı hırsız mı, bana zarar verir mi? diye düşünmeden en doğal (!) kadınlık duygularıyla tozu görünce dayanamaz ve evi püripak temizlemeye girişir. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEgeChf0yErNJYu6k6VYUG8PFdKTfCXuMDSlNDzggHbiMVID4hSG3LbD-pC8JqRblmwRN_qULBOrgfPQGOBA3Rkm1bgK2MA6p0PQFc5G4CwwdMvoocyGa3x1OsBRHsSTXbJnFgV7Zb3R4/s1600/mo03_7.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEgeChf0yErNJYu6k6VYUG8PFdKTfCXuMDSlNDzggHbiMVID4hSG3LbD-pC8JqRblmwRN_qULBOrgfPQGOBA3Rkm1bgK2MA6p0PQFc5G4CwwdMvoocyGa3x1OsBRHsSTXbJnFgV7Zb3R4/s320/mo03_7.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tanımadığı birinin evine girince hemen temizliğe başladı, ne kadar da temiz bir pamuk kız.</td></tr>
</tbody></table>
Ya<span style="color: #cc0000;"> Güzel ve Çirkin</span>'de babasından intikam almak için kızını kaçıran Aslan'a, güzel prensesin aşık olmasına ne demeli? Bildiğiniz Stockholm Sendromu değil mi? Hayır değil işte. Yazar tüm bu tarz masalların kadını bağımlı kılmak üzere işlemekte olduğunu, buna da güzelliğinin farkında, kaderine hakim, kimse tarafından yönetilmeyen kadın kısacası Femme Fatale korkusunun neden olduğunu belirtmektedir. <span style="color: #cc0000;">Güzel ve Çirkin</span>'deki gibi yahut öptüğü çirkin kurbağa prens olan prensesin arzusu ve beklentisinde olduğu gibi bu masallar kadına 'sevmediğin kişiyle evlenmende bir zarar yok, sen kadınlığını yerine getir, sabırla sadakatle bekle elbet sevmediğin çirkin kurbağa ya da çirkin aslan birgün prens olur!' mesajı vermektedir. Sonuç olumsuz olduğunda hatta kadın koca, sevgili cinayetine dahi kurban gittiğinde giydiği tayt, etek boyu, saçının sarı olması bir bahane olmaktadır; gerçek sorun ise şundan kaynaklanmaktadır; 'Ha olmuyor mu? Nasıl olmaz? Olmak zorunda! Olmuyorsa ey kadın sende bir sorun vardır. Yüzyıllarca anlatılan masallarda çirkin kurbağanın prens olmadığı nerede görülmüş? Olmuyorsa sorun kurbağada değil asıl sendedir.' İşte bu beklenti içinde gerek yaşamları gerek bir türlü sevemedikleri zorunluluklarıyla barışamayan, takas ekonomisine kurban giden kadınların hem umutları hem de kendilerine olan güvenleri zamanla kaybolmaktadır.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<b><i><span style="color: #990000;">''Metamorfozun anahtarının kendisinde olduğu söylenen eş, bu anahtara uyacak bir kilit bulmak için ömrünü tüketirken ikili bir acı yaşar : Sevmediği, huysuz ve çirkin bir adama katlanmak ve onu dönüştüremediği, dahası sevemediği için kendini suçlamak.''</span></i></b></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimXWB0eorBlnomZKJLx4fr1YWPmTyP1q-GNIvd_GiY1AsWbWTq3uMK8y0vFU3vTJtSbffx54yypbb83x_mrdSnXfw90H9gd5PjAvnSg9X98bjtueJbShqPCfw4O9InCD74LZ2YjGZ5tGw/s1600/hansel-and-gretel-breadcrumbs.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="404" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimXWB0eorBlnomZKJLx4fr1YWPmTyP1q-GNIvd_GiY1AsWbWTq3uMK8y0vFU3vTJtSbffx54yypbb83x_mrdSnXfw90H9gd5PjAvnSg9X98bjtueJbShqPCfw4O9InCD74LZ2YjGZ5tGw/s640/hansel-and-gretel-breadcrumbs.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Kitapta daha birçok nitelikli ve derinlikli incelemeler var. Bölümler halinde konuları işleyen kitap yukarıda anlatılanlar dışında masallardaki erkek karakterlere ilişkin erginlenme törenlerine de değinmiş. Açıkçası en çok dikkatimi çeken daha önce benim de sorguladığım <span style="color: #cc0000;">Hansel ve Gretel </span>masalının bir çocuğa anlatılamayacak hatta çocuğa travma yaşatacak kadar şiddet öğesi, güvensizlik, aldatılma gibi duygular içermesi. Yazar masalın sebep olduğu travmatik olayları teker teker işlemiş. İşte o an bu masalı neden bir türlü tam tamamlayamadığımı, o rahatsızlık duygusunun neden kaynaklandığını anladım. </div>
<div style="text-align: justify;">
</div>
<div style="text-align: justify;">
Kitap son zamanlarda okuduğum doyurucu bilgi içeren, çekici olduğu kadar bilgi ve farkındalık düzeyimi artıran nitelikli kitaplardan biriydi. İçerisinde klasik <span style="color: #cc0000;">Binbir Gece Masalları</span>ndan tutun Karşı-devrimci <span style="color: #cc0000;">Vişnenin Cinsiyeti</span> gibi masalların da yer aldığı bu kitaptan sonra masal okumak daha zevkli olduğu kadar, kitabın sonunda yer alan '<b><span style="color: #990000;">Sakıncalı İletileri Olan Klasik Masallar Çocuklara Nasıl Tanıştırılmalı' </span></b>dan sonra birçok masal kitabı da gelecekte çocuğuma okuyacağım masallar listesinden çıktı. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqL6J6KFOWO6GkHPyU-9ufQiTZpF2hR82PQwVHzKiuTAPzmEf1is3Z-GJi-8uB4fggD4KbC3Cg9ELBpNeLPH_ws84lzwLMED-fW6Hir0YutwUy6O4jazP7VELIfI22SP-2eJbixl8Z-4I/s1600/melek_ozlem_sezer_4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgqL6J6KFOWO6GkHPyU-9ufQiTZpF2hR82PQwVHzKiuTAPzmEf1is3Z-GJi-8uB4fggD4KbC3Cg9ELBpNeLPH_ws84lzwLMED-fW6Hir0YutwUy6O4jazP7VELIfI22SP-2eJbixl8Z-4I/s320/melek_ozlem_sezer_4.jpg" width="320" /></a> <br />
<div style="text-align: justify;">
Bize böyle kaliteli bir kitap sunan <b><span style="color: #990000;">Melek Özlem SEZER</span></b>'in araştırmalarına, kalemine, emeğine sağlık. Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu yazarın yüksek lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim dalında almasının okunacaklar listesine böyle muazzam bir kitap eklenmesini sağlamasında katkısı büyük olsa gerek. Masalları bir de farklı açıdan okumak isteyenlere Masallar ve Toplumsal Cinsiyet adlı kitabı ısrarla tavsiye eder, bir masalı çocuğunuza okumadan/okutmadan önce bir kez daha düşünün derim. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Herkese keyifli okumalar. </div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-62582503892685147752015-06-27T06:20:00.000-07:002015-10-20T10:34:39.066-07:00KİTAP 33 # PİÇ - HAKAN GÜNDAY<br />
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-2dJsWTZzHy1Lne1ryp5cdGUd5NK68y5UKNlVsNotbKgYpyR0oCIYPPZuLP3DKoSDMXYNHJuAo8leaPqhcfNuhJKJqSfZ9YVYl6wzGMMdjeNz99hzhPy9GQ55FGOwtC7ywlKT9Lzbq5o/s1600/11647237_10206822194934310_996864580_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-2dJsWTZzHy1Lne1ryp5cdGUd5NK68y5UKNlVsNotbKgYpyR0oCIYPPZuLP3DKoSDMXYNHJuAo8leaPqhcfNuhJKJqSfZ9YVYl6wzGMMdjeNz99hzhPy9GQ55FGOwtC7ywlKT9Lzbq5o/s400/11647237_10206822194934310_996864580_n.jpg" width="300" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>PİÇ</i></b></span></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Hakan Günday</span></b></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Doğan Kitap</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>7.Baskı</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Yeraltı Edebiyatı</span></b><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>224</b></span></span><br />
<br />
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #cc0000;"> Not: </span>Yazının sonunda, kitaptan öğrendiğim ve paylaşmak istediğim, hepimizin bildiği bir çizgi film hakkında çok şaşırtıcı bir bilgi var. Hangi çizgi film mi? - Ah ha bir meraklı mı yakaladım ne! Hey endişelenme, merakının karşılığı aşağıda -</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
<a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Hakan_G%C3%BCnday"><span style="color: #990000;"> </span><span style="color: #351c75;">Hakan Günday</span></a><span style="color: blue;"> </span>Türk Edebiyatında nevi şahsına münhasır yazarlar köşesinden bence kendine güzel ve farklı bir yer kapabilmiş, kelimeler ve yaşamın kesiştiği noktalardaki nüansları keskin gözlerle yakalayabilmiş dikkatli bir yazar.Kendisini ilk olarak en son yayımladığı '<span style="color: #990000;"><b>Daha</b></span>' adlı kitabıyla tanıdım, kitabının daha ilk sayfalarında bir okur olarak dumurlara uğramaya başlayınca Stockholm sendromlular misali kendisine şiddetli bir okur aşkıyla bağlandım. Yazarın kitabında okuduklarınız öyle güllük gülistanlık, festan ferahlık yazılar değil. Toplumsal düzenin varlığına toplumun düzensizliğinin barındırdığı tüm silahlarla saldıran, bireyciliğini kendi benliğini yok etmekte bulan insanların hayatları okuduklarınız. 'Amaca giden yolda her şey mübahtır' şiarlı makyevelist bakış açısına 'Amacın canı cehenneme!' vizyonuyla karşı çıkan bu insanların hayattan beklentileri çoğunlukla bir 'hiç'tir.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Gündüzü daha aydınlık yapmak için gündüzün dipsiz karanlığını yutan yeraltının iç dünyasını gözler önüne seren yazar, yeraltında yaşayan insanlara sığınak görevi gören kitaplarının kapılarını açan okurlara daha önce hayal edilmemiş bir dünya sunar. Evet hayal edilmemiş dünyalardır bunlar, çünkü hiç kimse gelecekte bir katil ya da bir 'büyük kaybeden' olmayı hayal etmez. Dibe batmak deyiminin başı göğe ermek seviyesinde kabul gördüğü, daha başlamadan koca bir hiçle sonlanan bir hayatı kim arzular ki? Hakan Günday'ın kitaplarındaki karakterler bırakın gelecekte olmayı hayal edeceğiniz, hayatta karşınıza çıkmasını dahi istemeyeceğiniz hatta tanık olduğunuzda üç maymunu size oscarlık bir oyuncuya yaraşır bir edayla canlandırtacak karakterler. Öte yandan bu karakterler bizim o kadar içimizdedir ki toplum olarak geliştirdiğimiz bağışıklık sonucu çoğunlukla üç maymunu da oynamaya gerek kalmaz. Her gün onlarla öyle çok karşılaşırız ki:</div>
<div style="text-align: justify;">
Gazetelerin daha sonra cam bezi görevi görecek 3. sayfalarında; internet haberlerinin senede bir fenomen olmayı başarabilmiş dramlarında; televizyon programlarının bol reyting soslu en lezzetli köşelerinde; isviçreli bilim insanları kadar yıllardır iş edindiği toplumda yer edinememiş toplum bilimcilerinin genelde dikkate alınmaya tenezzül edilmeyen ibretlik tespitlerinde ve bazen de- ki onca önemli karlı işten para kalır da araştırılmaya ve güncellenmeye layık görülürse- rakamsal bir veri olarak istatistik raporlarında.</div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEil3mbr3obsYFiBthtbQg57kZFnN9m-IjFXtmzi9WEfw0UwEes5RjdT42ubOyIUPB5tS1om8DR1wAYkwE1mZah8ANSxLEQE2TWqtcmYp6siPNaS35wWu3bEqordsj1-WmqhyvMlnNZyApc/s1600/fft99_mf2910702.Jpeg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEil3mbr3obsYFiBthtbQg57kZFnN9m-IjFXtmzi9WEfw0UwEes5RjdT42ubOyIUPB5tS1om8DR1wAYkwE1mZah8ANSxLEQE2TWqtcmYp6siPNaS35wWu3bEqordsj1-WmqhyvMlnNZyApc/s400/fft99_mf2910702.Jpeg" width="400" /></a><br />
<div style="text-align: justify;">
Hakan Günday'ın karakterleri bir anlamda yukarıdaki sonuca giden yolda süreçte olan, yerüstünden bakıldığında birbirlerinin neredeyse aynı, üzerlerine büyüteç tuttuğumuzda ise herbiri ayrı bir drama sahip, birbirleriyle toplumun nazarındaki yeri ve bunun getirdikleri dışında başlıca ortak noktası olmayan insanlardır.</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br />
<div style="text-align: justify;">
Gelelim kitaba; kitapta dört genç arkadaş var; Barbaros, Afgan, Hakan ve Cenk. Her biri birbirinden eğitimli bu gençler, maddi durumu iyi ailelerinin her türlü imkanı sunduğu, yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında olan şanslı 'Piç'lerdir. Ancak her biri hayatın başladığı start çizgisinde sahip oldukları ekonomik ve ailevi avantajı hayatın engelli koşu parkurlarında varış çizgisine varamadan birer birer kaybederler. Hayata karşı dirençlerini koruyamayan bu gençlerin vurdumduymazlıklarının, korkaklıklarının, pasifliklerinin ve nasırlaşan ruhlarının da bu duruma katkısı elbette büyüktür.</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Hakan Günday'ı her defasında ürpertici bir huzursuzlukla okuyan bendeniz, <span style="color: #990000;">Kinyas ve Kayra</span>'daki doygunluğu bu kitapta yakalayamasam da yine bir Hakan Günday eseri okumanın o dayanılmaz rahatsızlığını en güzel şekilde yaşadım. Hakan Günday'ı daha önce okumamış kişilere giriş kitabı olarak bu kitabını tavsiye etmemekle birlikte, Piç'lerin hayatını merak eden Günday okurlarına ise keyifli okumalar dilerim.</div>
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio9CHJ5r5_kTCcrFPFuZzzlIeEfjClQ1wWQiUdf6677j5xIEJSAUZIPcY87u-7GgTZoHE0sZRZm0FNWSjQ9gLt87IYNvpCp3o670Lzr-t7ImA4_ZKjfVhpR5N03mEw5FiJkNG4aZsRG6k/s1600/1621871-01.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio9CHJ5r5_kTCcrFPFuZzzlIeEfjClQ1wWQiUdf6677j5xIEJSAUZIPcY87u-7GgTZoHE0sZRZm0FNWSjQ9gLt87IYNvpCp3o670Lzr-t7ImA4_ZKjfVhpR5N03mEw5FiJkNG4aZsRG6k/s400/1621871-01.jpg" width="277" /></a><br />
<div style="text-align: justify;">
Son olarak kitaptan çocukluğumun efsane çizgi filmlerinden biri olan '<a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Dennis_the_Menace_(U.S._comics)">Dennis The Menace</a>' nam-ı diğer '<span style="color: #990000;"><i><b>Afacan Dennis</b></i></span>'in ortaya çıkışına dair çok şaşırtıcı bilgiler edindim.</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Afacan Dennis gerçekten yaşamış biri, üstelik onu kalemiyle okurların ve izleyicilerin gözleri önüne seren ise onu öksüz bırakan öz babası <a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Hank_Ketcham" target="">Henry King Ketcham</a>. Uyuşturucu bağımlısı karısı ve hiperaktif çocuğuyla sorunlu bir aile hayatı olan çizer baba Henry King Ketcham, çocuğuna yaramazlığından sonra kızıp bir tokat atan karısının kendisine dönüp 'Senin çocuğun tam bir tehdit' demesinden bir hafta sonra bu sorunu beş buçuk yaşındaki yaramaz bir çocuğun serüvenlerini konu alan bir çizgiromana dönüştürmüş. İsmi de bu bağlamda 'Dennis The Menace' yani ' Dennis : Tehdit' olmuş. Çocuğunun yaptığı afacanlıkları gözlemleyip çizgilerine aktaran baba bir yandan bu işten zenginleşirken, bir yandan da aşırı dozdan ölen karısının ardından çocuğunu yatılı bir okula terk etmiş. Çocuğuna sadece para yollayan ve bir daha onunla görüşmeyen baba, zenginliğin getirdiği varsıllığın içinde her an karşısında gelir kaynağı olarak var olan çocuğunun tam olarak nerelerde olduğunu bilmeden ölmüştür. Şöyle ki ölmeden önce kendisine çocuğunun nerede olduğu soruldunda '<i><b><span style="color: #990000;">He's living in the East somewhere doing his own thing'</span></b></i> demiştir, kitaptaki çevirisi ile <b><i><span style="color: #990000;">'Oğlum mu? Bilmem. Galiba Doğu'da bir yerlerde..''</span></i></b>.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
İşte bu gereksiz ama bir o kadar da ilginç olan magazinsel bilgiyi, yazımın sonuna kadar dayanıp okuma teveccühü gösteren okurlarımın <i>öğrendiğinizde ufkunuzu iki katına çıkaran gereksiz bilgiler çekmeceleri</i>nin bir köşesine tıkmaları amacıyla buraya bırakıyorum. Herkese keyifli okumalar.</div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #252525; font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.3999996185303px;"><br /></span></div>
<span style="background-color: white; color: #252525; font-family: sans-serif; font-size: 14px; line-height: 22.3999996185303px;"><br /></span></div>
</div>
</div>
</div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-40399281912790955812015-06-12T09:45:00.000-07:002015-10-20T10:34:39.037-07:00KİTAP 32 # KADININ CENNETTE YERİ YOK - NEVAL EL-SAADAVİ<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVs_L3kb7KNC8Bz_ojvpD3kmHKIqqAM_zD0sxIgPu5UR8xXekk06UTVqNnJ8e8rTYje7q9piyQSgOmCt44MJh7p0yukhs1kURTnWK3suG4C7VGgyL-EjqtAqvcWKsFEYM9njqLlDURrv0/s1600/11267913_10153349992174293_1946805045_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVs_L3kb7KNC8Bz_ojvpD3kmHKIqqAM_zD0sxIgPu5UR8xXekk06UTVqNnJ8e8rTYje7q9piyQSgOmCt44MJh7p0yukhs1kURTnWK3suG4C7VGgyL-EjqtAqvcWKsFEYM9njqLlDURrv0/s400/11267913_10153349992174293_1946805045_n.jpg" width="300" /></a></div>
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i><br /></i></b></span></span>
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>KADININ CENNETTE YERİ YOK</i></b></span></span><br />
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><i>/ SHE HAS NO PLACE İN PARADİSE</i></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;"><br /></span></b></span>
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Neval El-Saadavi</span></b></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Begüm Kovulmaz- Esin Eşkinat</span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Everest Yayınları</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Öykü</span></b><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>121 sayfa</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span><span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span>
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6nPHCXfbFqe8HMbI9g3EtQv3ZoDBpK1tTjv3x0lI982GkLaUKfX6g4xSSJeO8nf0eSROIve1umwINZO2u5IYM04CbfRSjYiV_dT7lEOuodLiE-6lFcprbfxv2_228SCPkjt8HEjctKO4/s1600/120103saddavi.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="209" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6nPHCXfbFqe8HMbI9g3EtQv3ZoDBpK1tTjv3x0lI982GkLaUKfX6g4xSSJeO8nf0eSROIve1umwINZO2u5IYM04CbfRSjYiV_dT7lEOuodLiE-6lFcprbfxv2_228SCPkjt8HEjctKO4/s320/120103saddavi.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Neval El-Saadavi (www.ntv.com'dan alınmıştır)</td></tr>
</tbody></table>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<b><span style="color: #990000;">Neval El-Saadavi</span></b> ülkemizde daha çok '<b><i><span style="color: #990000;">Sıfır Noktasındaki Kadın</span></i></b>' adlı kitabıyla tanınıyor. Benim de ilk okuduğum kitabı Sıfır Noktasındaki Kadın idi ve kitap Mısır'da idama mahkum edilen bir mahkum kadının ölmeden önce hayat hikayesini anlatması üzerine kurulmuştu.(Kurgu muydu gerçek bir olay mıydı açıkçası tam hatırlayamıyorum ancak bu tarz olayların Ortadoğu coğrafyası üzerinde sıkça gerçekleşmesi bunu çok da önemli kılmasa gerek) Kadının suçu neydi diye bir soru yöneltecek olursanız birazdan konusuna değineceğim <b><i><span style="color: #990000;">Kadının Cennette Yeri Yok</span></i></b> kitabında yer alan birçok öyküde de göreceğiniz gibi söz konusu mahkumun en büyük suçu toplumsal cinsiyet ayrımcılığının tavan yaptığı bir ülkede kadın olarak doğmaktı. Evet Mısırlı Neval El-Saadavi tahmin ettiğiniz gibi feminist ve aktivist bir yazar, toplumunun bilinçaltına itilen ve bastırılan itkilerini, buhranlarını, tedavi edilebilirliğini sağlamak adına kalemiyle yüzeye çıkaran bir psikiyatrist, Ortadoğu'da bu kimliği ve misyonu taşımanın bedelini özgürlüğü ile ödeyen ancak her defasında kadının toplumdaki hak ettiği yerini kazanması, insanların mutlu bir toplumda yaşaması için sessiz yığınların çığlığı olmak mücadelesinden vazgeçmeyen güçlü bir kadın.</div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAnl_fO1pKRdFC0CC1X2YBdPvGcea7ipK2z66L71rxHv9zxXAgjjG_lV3zxFGe2NMk5PqlxdQQS1nqfA-VfqdgLs6__1SrsmjJtdrVTZXMn_c_4DQ20SLs0AwGmaWB7p8jCgcSuT5bu2M/s1600/Gender-Equality-Starts-Here-980x300-.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><br /><img border="0" height="194" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAnl_fO1pKRdFC0CC1X2YBdPvGcea7ipK2z66L71rxHv9zxXAgjjG_lV3zxFGe2NMk5PqlxdQQS1nqfA-VfqdgLs6__1SrsmjJtdrVTZXMn_c_4DQ20SLs0AwGmaWB7p8jCgcSuT5bu2M/s640/Gender-Equality-Starts-Here-980x300-.jpg" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
Peki bu mücadelede ülkecek biz neredeyiz? Özgecan Arslan gibi tertemiz, pırıl pırıl birçok kadınımızın yüzlercesini, binlercesini ayrımcı, cinsiyetçi geleneklerimize, zihniyetimize , politikalarımıza kurban ettiğimiz ülkemizde kadınımızı bakış açımızla, adetlerimizle, yasalarımızla ne kadar kadar koruyup kollayabiliyoruz? Evet bugün Özgecan'ımızın davasının ilk duruşması görülüyor,yapacağımız yargılamayla içimizi bir nebze de olsa rahatlatmak istiyoruz , peki ya adalet? Adalet sadece mahkemenin tesis edeceği hükmün sonunda en ağır cezanın sanıklara uygulanması ile mi tesis edilecek? Yoksa adaleti tesis etmek için temelde toplumun cinsiyetlere yapıştırdığı etiketlerin temizlenmesi, toplumsal cinsiyet anlayışının iyileştirilmesi, kadının ailedeki, toplumdaki yerinin hak ettiği değere yükseltilmesi, kadının haklarını kullanabilmesinde etkili bir yasal koruma ve uygulamanın sağlanması gerekmez mi? Cezalandırıcı adalet anlayışı ile sonucu cezalandırma ile toplum nereye kadar gidebilir? Asıl yapılması gereken iyileştirici adalet anlayışı ile sürece doğrudan müdahale etmek değil midir? Özgecanlar öldürülmeden önce dur demek değil midir?</div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhukWrR5XKoDHeWNmrjMJDH8qb2OttNW0DlDBPYVm7zMwYh8oBkw1Qs3PDvZumS8ZALA-Qh2ntIWVu7YxWQ1qqPktygwjpHKgdGp-tJPd9qqWF4CDgtSLj663cNX-WCOoY9qAnTXYkeAIA/s1600/211020131152138449798_2.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="243" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhukWrR5XKoDHeWNmrjMJDH8qb2OttNW0DlDBPYVm7zMwYh8oBkw1Qs3PDvZumS8ZALA-Qh2ntIWVu7YxWQ1qqPktygwjpHKgdGp-tJPd9qqWF4CDgtSLj663cNX-WCOoY9qAnTXYkeAIA/s400/211020131152138449798_2.jpg" width="400" /></a></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<div style="text-align: justify;">
İşte tüm bu sorular, sorunlar çerçevesinde Kadının Cennette Yeri Yok kitabı hakkında yazı yazmaya karar verdim. Kitapta beni en çok etkileyen kısım ise kadın olmak hususunda tüm hukuki yargılamaların ötesinde toplumsal yargıların gücünü gösteren şu cümle oldu ;</div>
</div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
<br /></div>
<h3 style="text-align: center;">
<span style="color: #990000; font-size: large;"><i><br /></i></span></h3>
<div style="text-align: center;">
<span style="color: #990000; font-size: x-large;"><i>''Hayat zordu, ölüm daha kolaydı.''</i></span></div>
<div style="text-align: left;">
<h2 style="text-align: justify;">
<span style="font-size: small; font-weight: normal;"> Kitaptaki hikayeler </span><span style="font-size: small; font-weight: normal;">hayatında ağzında 'peki' sözcüğü dışında başka sözcük bulunmasına izin verilmemiş, yediği lokmaları teker teker sayılmış </span><span style="font-size: small; font-weight: normal;">kadının kadın oluş sürecinde yaşadığı zorluklar, ayrımcılıklar, çalkantılar ve kadınlığını yaşayamayan, patriarkal aile yapısı içinde baba baskısından babası ölse dahi ömrü boyunca kurtulamayan kadınlara dair. Hikayeler elbette sadece kadınların çeşitli şekillerde ezilmesini değil, toplumdaki çürümelerin sebepleri ve diğer kurbanları da etkili şekilde işlemiş; insan olmaya dair tüm o yüksek değerlerin hiçliğinde kaybolan işkenceye maruz kalan insanlar; varoluşsal sancıların en büyük dehlizlerinde çırpınan, aydın olma ile karanlığa gömülme arasında ince çizgide toplumdan kopuş ile kendilerine yabancılaşan, aydın olmanın yükünü ve sorumluluğunu taşıyamayan, aydın olmaktan çok aydın olduğunu göstermeye çabalayan, eleştirdikleri yolsuzluk, adaletsizlik bataklığına aydın olma kibriyle ve iltimasıyla saplanan insanlar; bürokrasinin yozlaştırdığı, kendinden üstlerine ilikleyecek daha fazla düğme ararken, astlarının da kendilerine yıkama yağlama yapmasını bekleyen kişiliksiz insanlar yanı sıra ekonomik açmazların, fakirliğin gölgesinde ailesini geçindirmek adına kurban edilen başka insanları kurtarmayı göze alamayan, çarpık düzenin içinde bir yerlere çarpıp paramparça olmamak adına konuşmak yerine susmayı tercih eden insanlar...</span><span style="font-size: small; font-weight: normal;"> </span></h2>
<h2>
<span style="font-size: small; font-weight: normal;"><br /><div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: small;"> Kısaca kitabı okumanızı tavsiye etmekle birlikte, yukarıda değinilen konular hassas konular olduğu için bu konularda toplumsal farkındalığı artırmak, bilincimizi geliştirmek adına daha fazla okumalar yapmamızı, sadece okuma değil öğrendiklerimizi kendimize saklamayıp bir mum gibi çevremizdeki insanlara aydınlık günlere giden o yolda yön gösterici bir görev üstlenmemizi de dilerim. Belki o zaman kadına yönelik şiddetler, insana yönelik işkenceler son bulmasa da önemli oranda azalır. Belki o zaman Özgecanlar gençliklerinin sımsıcacık baharlarında o soğuk mezarlarda olmaz, aileleri ise toplumun tüm pisliklerinin içine atıldığı karadeliklerin karanlığı içinde acıların en büyüğüne maruz kalmaz. </span><span style="font-size: small;"> </span><span style="font-size: small;"> </span></div>
</span></h2>
<h2>
<div style="text-align: justify;">
<span style="font-size: small; font-weight: normal;"><br /></span></div>
<span style="font-size: small; font-weight: normal;"><div style="text-align: justify;">
Daha güzel günler görmek dileğiyle, herkese keyifli okumalar.</div>
</span></h2>
</div>
<div>
<div style="text-align: justify;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span></div>
</div>
<div>
</div>
</div>
</div>
</div>
rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8833040365084934685.post-81280364007408610992014-12-23T11:13:00.001-08:002015-10-20T10:34:39.095-07:00KİTAP 31 # KANATLARIN OLMASIN - RAY BRADBURY/ ARTHUR C. CLARKE ve diğerleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBSFNDJHmHLUq-KnQh-q0afmd5qRqJxfn5t9fYtS6ay5ynwCrV9BdQhUsQPnYNNG1u0aU60nkd1HFKmo-ax9xtasdnAyXDh3KixvaPDoveUbaiVldIy4eHswvVqESn4iOmH10wUNRMEuQ/s1600/10881396_10205341588960086_1459515810_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBSFNDJHmHLUq-KnQh-q0afmd5qRqJxfn5t9fYtS6ay5ynwCrV9BdQhUsQPnYNNG1u0aU60nkd1HFKmo-ax9xtasdnAyXDh3KixvaPDoveUbaiVldIy4eHswvVqESn4iOmH10wUNRMEuQ/s1600/10881396_10205341588960086_1459515810_n.jpg" width="300" /></a></div>
<br />
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b><i>KANATLARIN OLMASIN</i></b></span></span><br />
<br /></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d; font-size: large;">Ray Bradbury</span></b></span><br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b>Arthur C. Clarke</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b>William Tenn</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b>L.E. Carroll</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b>Mack Reynolds, Fredric Brown</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b>Mary Frances Zambreno</b></span></span><br />
<span style="color: #20124d; font-size: large;"><span style="background-color: white;"><b>Syne Michell</b></span></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="background-color: white;"><b><span style="color: #20124d;"><br /></span><span style="color: #20124d;">Çeviri: Adalet Celbiş</span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
</div>
<div style="text-align: center;">
<div style="margin: 0px;">
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><b><span style="background-color: white;"></span></b></span></div>
<div style="margin: 0px;">
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b><br /></b></span></span>
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>Ve Yayınları</b></span></span><br />
<b><span style="background-color: white; color: #20124d;">Tür: Bilim Kurgu</span></b><br />
<span style="color: #20124d;"><span style="background-color: white;"><b>116 sayfa</b></span></span><br />
<div>
<br /></div>
</div>
</div>
</div>
<b><span style="color: #660000;">''Bilim kurgu okuyucusu geleceğin insanıdır.''</span></b><br />
<br />
Kitabın böyle de bir muhteşem girişi var. Metis Yayınları'nın bu husustaki düşüncesi ise şöyle ;<br />
<br />
<span style="color: #660000;"><b> ''İyi bilim kurgu iyi edebiyattır.''</b></span><br />
<br />
Bu iki sözü sentezlersek o halde;<br />
<br />
<b><span style="color: #660000;">''İyi bir bilim kurgu okuyucusu geleceğin insanı olması yanı sıra iyi bir edebiyat zevkine de sahiptir.''</span></b><br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Kanatların Olmasın, kısa ama etkileyici öykülerden oluşan güzel bir kitap. Kitaptaki öyküler yer yer bilim kurgu özelliği gösterirken yer yer fantastik ve post-apokaliptik bir yapı ihtiva ediyor. En beğendiğim öyküler ise işte bu post-apokaliptik dünyada geçen öyküler oldu.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kanatların olmasın 8 yazar tarafından yazılmış toplam 10 öyküden oluşuyor. Öykülerini kitapta görmekten çok memnun olduğum iki yazar da var : Ray Bradbury ve Arthur C. Clarke.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh4vp3UVBr183zkyN75tlorqb7yT1UyPZU1SnYfXXtGv7Ac5-fx25UvaiFW5kh4uihYbq6_aMKzbmiHeiLO5-7tYqIZf6217NTNg7L-z1WKwHSNVF6qXUbEwCHTGRwVllM3yZ8rtIxWgc/s1600/80458.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgh4vp3UVBr183zkyN75tlorqb7yT1UyPZU1SnYfXXtGv7Ac5-fx25UvaiFW5kh4uihYbq6_aMKzbmiHeiLO5-7tYqIZf6217NTNg7L-z1WKwHSNVF6qXUbEwCHTGRwVllM3yZ8rtIxWgc/s1600/80458.jpg" width="228" /></a>Kitapta yer alan tüm yazarlarımız ve öyküleri ise şöyle;<br />
<br />
1- Nuh'un Çocukları---------------------------------William Tenn<br />
2- Şeytanın Avukatı----------------------------------Syne Mitchell<br />
3- Kanatların Olmasın--------------------------------L.E. Carroll<br />
4- Tebessüm-----------------------------------------Ray Bradbury<br />
5- Ejderha-------------------------------------------Ray Bradbury<br />
6- Kara Paradoks----------------------------------- Mack Reynolds / Fredric Brown<br />
7- Bir Günlük Yaz-----------------------------------Ray Bradbury<br />
8- Ateşli Kabus--------------------------------------Ray Bradbury<br />
9- Bir Çıkış Yolu-------------------------------------Mary F. Zambreno<br />
10- Şafakta Karşılaşma------------------------------Arthur C. Clarke<br />
<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Kitabın içindeki öykülerin çoğu gördüğünüz üzere Ray Bradbury'a ait öykülerden oluşuyor. Ve diğerleri alınmasın ama en zevk alarak, merak ederek, vay canına nidalarını atarak okuduğum öyküler de bu öyküler.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhu4GlCfP5o8EKNrFLUrIId0zI6rmow_vaDdsZWrIDRGRa9mfRggtCnVgk-HB8JY0HzUOL3-08kJU6oWDX-MjV8tanrG_jpboGtt_kOZDuY4E_XMHuKwj12rI_LqipGQ_ZDwBuNYcAfQc/s1600/395545_10150528018797091_269123197090_9350175_1127175431_n.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="214" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhu4GlCfP5o8EKNrFLUrIId0zI6rmow_vaDdsZWrIDRGRa9mfRggtCnVgk-HB8JY0HzUOL3-08kJU6oWDX-MjV8tanrG_jpboGtt_kOZDuY4E_XMHuKwj12rI_LqipGQ_ZDwBuNYcAfQc/s1600/395545_10150528018797091_269123197090_9350175_1127175431_n.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitapta konu itibariyle yok yok: Şeytanın avukatından tutun da, zaman yolculuğu yaparak gelecekten günümüze gelen bir yolcunun hüsranla sonlanan yazgısı, ruhunu şeytana satanların çokluğundan satın alacak ruh bulmakta zorlanan ve en fazla yeni bir bilgisayar karşılığı ruhunuzu satın almak isteyen melekler, yedi yılda bir güneşin doğduğu ve diğer günlerin hep yağmurlu geçtiği venüs gezegeninde güneşi görme arzusuyla yanıp tutuşan bir küçük kız, uygarlığın insanların eliyle yok edildiği bir çağda uygarlığa ve uygarlığa ait tüm değerlere, nesnelere kin kusan bir nesil ve bu neslin çoktan unuttuğu değerli bir gülümseme ve daha önce <a href="http://rafinasigmayanlar.blogspot.com.tr/2014/10/kitap-29-uc-robot-yasasi-isaac-asimov.html">Üç Robot Yasası</a>'nda da beğeniyle okuduğum Arthur C. Clarke'a ait bir hikaye.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
Kitabın içindeki bir öyküye, fikir verici olması açısından kısaca değinmek istiyorum, değineceğim öykü ise kitaptaki ilk öykü ve bu yüzden tarafımca burada paylaşılmaya uygun görüldü yoksa tekrar vurgulamak gerekirse kitaptaki en sevdiğim öyküler Ray Bradbury'e ait olanlardı.</div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7yGy0-hOtIZX2GRdk6WZXZL0Uk8tXIJsEjwPeK2CoczGrp9q5s_lYgd0XGacGr1HgiZcHia-ZfQMNuJs-un5kHqiDiyU0uiOwm0n8NeRWc8JfuIqzkNyd3Ez0fR1APS2xgfYSnDBrYBw/s1600/raybradbury-main-578x326.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7yGy0-hOtIZX2GRdk6WZXZL0Uk8tXIJsEjwPeK2CoczGrp9q5s_lYgd0XGacGr1HgiZcHia-ZfQMNuJs-un5kHqiDiyU0uiOwm0n8NeRWc8JfuIqzkNyd3Ez0fR1APS2xgfYSnDBrYBw/s1600/raybradbury-main-578x326.jpg" width="640" /></a></div>
<b style="color: #351c75; font-size: x-large;"><i> Nuh'un Çocukları - William Tenn</i></b><br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Bu öykü post-apokaliptik bir dünyada geçiyor. Her neviden bombanın her an insanların üstüne yağabileceği, kıyameti tekrar tekrar yaşamak zorunda kalan bir dünya. Bu yüzden insanlar yer altına beton ve kurşun kaplı sığınaklar yaptırıyorlar ve <a href="http://rafinasigmayanlar.blogspot.com.tr/2014/06/kitap-15-silo-hugh-howey.html">Silo</a> adlı kitaptaki gibi hidrofonik bahçeler kuruyorlar. Öykümüz ise bir babanın çocuğuna 3dk içinde yer altına inşa ettiği sığınağa yeryüzünden inmesini sağlamaya yönelik yaptırdığı talimlerle başlıyor. Çocuğu ancak 3dk. 13 saniye içinde bu sığınağa varabiliyor, bu ise çocuğun babası tarafından fazlasıyla paylanmasına neden oluyor. Neden mi?</div>
<br />
''Büyük kapılar kapanmış olacaktı. Sen dışarıda kalacaktın. O zaman sana ne olacaktı? Kes ağlamayı, bana cevap ver!''<br />
<br />
''Bombalar düşecekti, ben... ben saklanacak bir yer bulamayacaktım. Bir kibrit başı gibi tutuşup yanacaktım. Benden geriye toprakta gölgemin şeklinde bir siyahlıktan başka bir şey kalmayacaktı.Ve....eğer şeyse...''<br />
<br />
''Radyoaktif toz ise?''<br />
<br />
''Eğer bomba değil, radyoaktif toz ise bütün derim bedenimden ayrılacaktı ve ciğerlerim yanacaktı.Baba lütfen, bir daha yapmayacağım!''<br />
<br />
''İçinde, dışında, her yerinde korkunç acılar. Alarm verildiğinde bodruma ulaşmakta geç kalırsan sana işte bunlar olacak. Üç dakikanın bitiminde kim dışarıda kalırsa kalsın, kim kalırsa kalsın, kumanda kollarını indiririz ve bodrum mühürlenir. Anladın mı Saul?''<br />
<br />
<div style="text-align: justify;">
Ve öyküde korkulan başa geliyor. Düşen bir bombayla 3 dakikalık ölüm kalım savaşı başlıyor ve biz de yapılan talimlerin ne kadar işe yaradığını bu olayla görme fırsatını yakalıyoruz.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Kitabın şu an basımı yok lakin pdfsini bulabiliyorsanız okumanızı içtenlikle tavsiye ederim. Kitap çok kısa bir zamanda bitiyor ve siz de bu kısa zamanda uzun soluklu bir eğlenceli vakit geçirmiş olmanın mutluluğuyla kitabı tozlanmaya fırsat bulamamış rafındaki boşluğa, yüzünüzde nedenini sadece sizin bildiğiniz şeytani bir sırıtışla bırakıveriyorsunuz ta ki bir sonraki gün istemsiz bir dürtüyle elinize geri alana dek.</div>
<div style="text-align: justify;">
<br /></div>
<div style="text-align: justify;">
Herkese keyifli okumalar...</div>
<br />rafınasığmayanlarhttp://www.blogger.com/profile/01048092214176213680noreply@blogger.com5