KİTAP 16 # DUBROVSKİ - ALEKSANDR SERGEYEVİÇ PUŞKİN
DUBROVSKİ
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin
Çeviri: Hasan Ali Ediz
Engin Yayıncılık
1.Baskı 1990
Tür: Öykü
272 Sayfa
Tür: Öykü
272 Sayfa
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin;
Seviyorum ben bu adamı ya! gibi bir cümleyle başlamak istiyorum yazıma ama fazla sulu görünmekten de korkuyorum açıkçası.Rus edebiyatını çok seviyorum desem daha doğru yerinde bir ifade olur sanırım, adamlar yazar ruhlu mudur nedir, hangi biri yazar olmaya kalksa dünyaca ünlü olup çıkmış.Tek reklamları yazdıklarının kalitesi, içtenliği, gerçekçiliği olmuş.Şu ana kadar Rus edebiyatında okuyup da beğenmediğim bir eser var mı sorusuna henüz 'evet var' ukalalığını taslayacağım bir kitap okumadım daha.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin'in ise ayrı bir yeri var gözümde; kendisini o bilinen en güzel eseriyle tanıdım : Yüzbaşı'nın Kızı.Gerçekten okunması gereken, yazarın ününün hakkını veren bir eser.Puşkin sadece Yüzbaşı'nın Kızı ile değil yazdığı şiirleriyle de klasik haline gelmiş ve Modern Rus Edebiyatının şekillenmesinde katkıda bulunmuş biri.Henüz şiirlerini okumak ise kısmet olmadı.Sadece birazdan bahsedeceğim kitapta Kleopatra ve Aşıkları adlı şiiri vardı, ne yalan söyleyeyim hayran kaldım.
Puşkin, bir diğer ünlü Rus Edebiyatı yazarı Gogol'un da çok yakın arkadaşı olmakla birlikte soylu da bir aileye mensup,yani kitaplarında yer yer kendini gösteren o genel kültürün yanısıra sahip olduğu teknik bilgiler aldığı eğitimden ileri geliyor kanımca. Kendisi hakkında bilinen en ünlü magazinsel bilgi ise ölümü.Bildiğiniz üzere romantik aşık Puşkin, biricik aşkı karısı için girdiği bir düelloda vuruluyor ve birkaç gün içinde ölüyor.Ne çılgın aşık ama! Aşkı bu adam iyi anlatmayacak da kim anlatacak ki başka? Adam aşkı için göz göre göre ölüme gitmiş! Boru mu bu?Ne diyeyim takdire şayan doğrusu.
Gelelim okuduğum kitaba; Dubrovski'yi okuyacağımı zannederek kitabı elime aldım, meğer kitap sadece Dubrovski'den oluşmuyormuş.İçinde;
Biyelkin'in Hikayeleri
Maça Kızı
Mısır Geceleri
adlı eserleri de yer alıyormuş. Bu sayede şanslı ben, 1 kitapla 4 eser okumuş oldum.
Eserlerin her biri birbirinden güzeldi.Yine romantik aşıkımız yapmış yapacağını, içinde aşk olmayan pek bir hikaye yoktu ama eserlerine salt aşk öyküleri dersem yazara haksızlık etmiş olurum çünkü ana teması aşk olmayan öyküleri de vardı: örneğin Dubrovski.
Dubrovski'nin konusuna değinirsek;
öykümüzün öncelikli başkarakterleri iki zengin Rus derebeyi , bu derebeylerden biri civardaki derebeylerin neredeyse en zengini olan Kiril Petroviç Troyekurov ; diğeri ise zar zor derebeyliğini devam ettiren Andrey Dobrovski. Ve bunlar birbiriyle çok iyi arkadaş, bu ise diğer yalaka derebeyleri için çekilmez bir durum,
'' vay efenim nasıl olur da böyle zengin bir derebeyi Dubrovski gibi biriyle yakın dost olur bizim gibi yağlı derebeyleri dururken!şaşılacak iş doğrusu azizim.'' kıskançlığı içerisindeler.
Gel zaman git zaman bir gün bu arkadaşların arasına kara kedi giriyor ve birbirlerine düşman kesiliyorlar. Kıskanç derebeylerininse değmeyin keyiflerine!, bu iki arkadaşa misafirliğe gittiklerinde birbirleri haklarında söylediklerini, aralarını iyice açmak için bire bin katarak anlatarak işi daha da büyütüyorlar.Böylece iki arkadaş arasındaki düşmanlık gittikçe artıyor öyleki en sonunda özünde kötü bir herif ve tam bir hayvan düşmanı olan Kiril Petroviç'in, arkadaşının tüm arazisini, evini, satın aldığı yargıçlar vasıtasıyla Andrey Dubrovski'nin elinden almasıyla ipler tam anlamıyla kopuyor.Tüm bunlara kalbi dayanmayan Andrey 'ölürüm kalırım nolur nolmaz' diyerek oğlunu tahsil gördüğü ülkeden evine dönmesi için çağırıyor.Andrey ölüyor, bundan sonra öyküde, Andrey'in oğlunun eşkiya olması , Kiril Petroviç'ten intikamı ve bu intikam içinde Kiril Petroviç'in kızıyla büyüyen aşkı işleniyor.
Kısaca Dubrovski, aşkla harmanlanan bir intikam öyküsü.Romantik eşkiya ve kahraman olan oğul Dubrovski'nin hazin öyküsü.
Kitabı okuduğunuzda aslında karşınızda çeşitli kılıklara bürünmüş olan Puşkin'i göreceksiniz; yeri geldi mi bir düelloda, yeri geldi mi tatlı bir tesadüfte, yeri geldi mi talihsiz bir hayalde ve en nihayetinde intikamı için her şeyi göze alan, aşkı içinse gerekirse ölüme giden bir serüvende hep karşınıza çıkan Puşkin'in ta kendisi olacak.Ayrıca Puşkin sizinle karakterleriyle konuşurken eseriyle de bizzat konuşmayı ihmal etmeyecek, bazen öykünün sonunu ise size tamamlattırma teveccühünde bulunacak;
''Okurlarımın beni, hikayenin sonunu anlatmak gibi gereksiz bir görevden kurtaracaklarını umarım.'' :)
Kitaptaki diğer öykülere değinmeyeceğim, kısaca hepsi muhteşemdi.Herkese okumasını tavsiye ederim.Bu aralar hiç kötü kitap okumuyorum, tavsiye etmediğim olmadı hiç, hayır benim de dikkatimi çekti bu durum o yüzden söylüyorum.Sonra vay efendim bu kız hep kötü kitapları bize iyi diye kakalıyor, demeyin.
Son olarak kitapta geçen, Kleopatra ve Aşıkları adlı şiiri Nazım Hikmet çevirisiyle buraya bırakıyorum, tavsiyem birkaç dakikanızı ayırıp okumanızdır, belki de yeni bir Puşkin'le karşılaşırsınız belli mi olur?
Herkese keyifli okumalaaar.
Saray pırıl pırıl. Şarkıcılar hep bir ağızdan
Destan okuyorlardı, filâvta ve rubabın akışıyla.
Melike sesiyle ve bakışıyla
Canlandırıyordu ziyafeti ihtişam içinde.
Gönüller sürükleniyordu onun tahtına doğru
Fakat altın tasın önünde, O, birdenbire daldı derinlere
Mucizeli başını, omuzuna eğip durdu.
Ve şimdi muhteşem ziyafet sanki uyukluyordu,
Davetliler susmuştu. Şarkıcılarda ne ses, ne seda vardı!
Ama işte, eğilen başını O kaldırdı yine,
Işıklı bir yüzle başladı sözlerine:
"Mutluluğunuz sizin, benim aşkımdadır,
Dinleyin beni, ben dilersem eğer, siz
Benimle bir olabilirsiniz.
İhtiras alışverişine kim giriyor, kim?
Aşkımı satıyorum ben,
Hayatı pahasına bir gecemi benim
Söyleyin, kim satın alacak içinizden?"
Sustu ve korku sardı herkesi,
Yürekler burkuldu şehvetle...
O, yüzünde soğuk bir cüretle
Dinlemektedir şaşkın mırıltıları
Ve küçümseyen bakışlarını ağır ağır
Hayranlarının üstünde dolaştırmaktadır.
Birden bir insanın çıkışıyla yarıldı kalabalık
Onun peşinden geldi iki kişi daha
Duruşları pervazdı, gözbebekleri ışık.
Melike karşılıyor gelenler ve böylece
Alışveriş bitiyor: satın alınıyor üç gece.
Ölüm odasıdır çağıran onları artık.
Şimdi kutsal kâhinler
Donakalmış davetliler önünde
Uğursuz kâseden
Sıra kur'asını çekiyor birer birer.
Birinci Flavius, son Roma bölüğünde
En yırtıcı asker.
Çıldırtabilirdi onu
Katlanmak bir kadının azametine,
O kabul etmişti zevkin meydan okuyuşunu,
Kızgın kavga günlerinde koşar gibi
Düşmanın davetine.
İkinci, Kriton, genç hakim,
Epikür bahçelerindendi,
Kharite'lerin, Kıbrıs'ın, Amur'un
Şairi ve hayranlarındandı.
Üçüncü, yeni açmış bir bahar çiçeği gibi
Okşuyordu gözü ve kalbi.
Ünlü değildi, adı asırlarda tutmamıştı yer;
Yavaşça gölgeliyordu
Dudaklarını ilk tüyler;
Genç yüreğinde tecrübesiz gücü
Kaynıyor ihtirasla;
Heyecan ışıldıyor gözlerinde.
Mağrur Melike hüzünlü bakışlarını;
Dondurdu onun üzerinde.
"-Ant içerim... Ey zevklerin anası,
Mislini görmediğin gibi hizmet edeceğim sana.
Satılık bir cariye gibi gireceğim,
Kandırıcı ihtirasların odasına.
Dinle beni, gücü büyük Kıbrıslı sen,
Ve siz yer altı hükümdarları,
Ey gazaplı Ayda'nın ilahları,
Yemin ederim ki, sabah şafak sökene kadar
Arzularıma hükmedenleri, ben
Tatlı ihtiraslarla doyuracağım,
Ve bütün esrarlı aşk hünerleriyle
Ve misilsiz bir rehavetle onları yoracağım.
Ama, kızıl sabah ışıklarıyla,
Sökünce ölümsüz şafak,
Yemin ederim ki ölümün baltasıyla
Bu bahtiyar başlar yuvarlanacak."
Ve işte artık gün batıyor,
Altın bir yay gibi doğuyordu ay.
Örtüldü baygın gölgelerle
İskenderiye'de saray.
Fıskiyeler coşuyor, meşaleler tutuştu.
Buhurdanlar tütüyor ağır ağır, yer yer...
Dünya ilâhlarının bekliyor emirlerini
Tatlı, ihtiraslı serinlikler.
Sessiz ve ihtişamlı karanlıkların,
Gönlü çeken mucizeleri arasında,
Ve gölgesinde erguvani perdelerin
Işıldıyordu altın oda...
Destan okuyorlardı, filâvta ve rubabın akışıyla.
Melike sesiyle ve bakışıyla
Canlandırıyordu ziyafeti ihtişam içinde.
Gönüller sürükleniyordu onun tahtına doğru
Fakat altın tasın önünde, O, birdenbire daldı derinlere
Mucizeli başını, omuzuna eğip durdu.
Ve şimdi muhteşem ziyafet sanki uyukluyordu,
Davetliler susmuştu. Şarkıcılarda ne ses, ne seda vardı!
Ama işte, eğilen başını O kaldırdı yine,
Işıklı bir yüzle başladı sözlerine:
"Mutluluğunuz sizin, benim aşkımdadır,
Dinleyin beni, ben dilersem eğer, siz
Benimle bir olabilirsiniz.
İhtiras alışverişine kim giriyor, kim?
Aşkımı satıyorum ben,
Hayatı pahasına bir gecemi benim
Söyleyin, kim satın alacak içinizden?"
Sustu ve korku sardı herkesi,
Yürekler burkuldu şehvetle...
O, yüzünde soğuk bir cüretle
Dinlemektedir şaşkın mırıltıları
Ve küçümseyen bakışlarını ağır ağır
Hayranlarının üstünde dolaştırmaktadır.
Birden bir insanın çıkışıyla yarıldı kalabalık
Onun peşinden geldi iki kişi daha
Duruşları pervazdı, gözbebekleri ışık.
Melike karşılıyor gelenler ve böylece
Alışveriş bitiyor: satın alınıyor üç gece.
Ölüm odasıdır çağıran onları artık.
Şimdi kutsal kâhinler
Donakalmış davetliler önünde
Uğursuz kâseden
Sıra kur'asını çekiyor birer birer.
Birinci Flavius, son Roma bölüğünde
En yırtıcı asker.
Çıldırtabilirdi onu
Katlanmak bir kadının azametine,
O kabul etmişti zevkin meydan okuyuşunu,
Kızgın kavga günlerinde koşar gibi
Düşmanın davetine.
İkinci, Kriton, genç hakim,
Epikür bahçelerindendi,
Kharite'lerin, Kıbrıs'ın, Amur'un
Şairi ve hayranlarındandı.
Üçüncü, yeni açmış bir bahar çiçeği gibi
Okşuyordu gözü ve kalbi.
Ünlü değildi, adı asırlarda tutmamıştı yer;
Yavaşça gölgeliyordu
Dudaklarını ilk tüyler;
Genç yüreğinde tecrübesiz gücü
Kaynıyor ihtirasla;
Heyecan ışıldıyor gözlerinde.
Mağrur Melike hüzünlü bakışlarını;
Dondurdu onun üzerinde.
"-Ant içerim... Ey zevklerin anası,
Mislini görmediğin gibi hizmet edeceğim sana.
Satılık bir cariye gibi gireceğim,
Kandırıcı ihtirasların odasına.
Dinle beni, gücü büyük Kıbrıslı sen,
Ve siz yer altı hükümdarları,
Ey gazaplı Ayda'nın ilahları,
Yemin ederim ki, sabah şafak sökene kadar
Arzularıma hükmedenleri, ben
Tatlı ihtiraslarla doyuracağım,
Ve bütün esrarlı aşk hünerleriyle
Ve misilsiz bir rehavetle onları yoracağım.
Ama, kızıl sabah ışıklarıyla,
Sökünce ölümsüz şafak,
Yemin ederim ki ölümün baltasıyla
Bu bahtiyar başlar yuvarlanacak."
Ve işte artık gün batıyor,
Altın bir yay gibi doğuyordu ay.
Örtüldü baygın gölgelerle
İskenderiye'de saray.
Fıskiyeler coşuyor, meşaleler tutuştu.
Buhurdanlar tütüyor ağır ağır, yer yer...
Dünya ilâhlarının bekliyor emirlerini
Tatlı, ihtiraslı serinlikler.
Sessiz ve ihtişamlı karanlıkların,
Gönlü çeken mucizeleri arasında,
Ve gölgesinde erguvani perdelerin
Işıldıyordu altın oda...
1985
böylece;
19.yüzyılda yazılan bir kitap olması sebebiyle, Aleksandr Sergeyeviç Puşkin'e ait Dubrovski adlı kitap Yaz Okuma Şenliğinde; 17.,18.,19. yüzyılda yazılmış birer kitap kategorisinde bana da 10 puan kazandırdı :)
Puşkin'i çok severim. Çok güzeldi, kaleminize sağlık. Teşekkürler.
YanıtlaSilmerhabalar:)
Silçok teşekkür ederim güzel yorumunuz için, Puşkin seven birine ise saygım her daim sonsuzdur ben teşekkür ederimm:)
hiç Puşkin okumadım.Hangi kitabından başlamamı tavsiye edersinz?
Sil